Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

8 Mart dendi mi ortalığı cilt bakımı kürleri, anti aging sırları, makyaj hileleri sarmasında da, konunun sadece kadına şiddete kitlenmesinde de belli bir doyum seviyesine ulaştık sanıyorum. Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamanın çok farklı yolları var çünkü.

Kadınlar her yerde, kadınlar sahnede



Mesela, yeni sezon programını bugün açıklayacak olan İstanbul Şehir Tiyatroları’nın seçtiği yol. Yeni Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Ergen, görevdeki ilk sezonunun repertuvar anonsunu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftasına denk getirerek ve daha önemlisi 12 oyundan altısı kadın yazarlara ait olup kadın yönetmenler tarafından hayata geçirilecek olan bir program açıklayarak İstanbul Şehir Tiyatroları tarihinde bir ilke imza atmakta.

Kendisiyle bu bağlamda geniş bir söyleşi yaptık, ilgilenen Milliyet Sanat dergisinin mart sayısında okuyabilir. Orada bu tercihinin sebebini sorduğumda, “Geçen 40 yıla baktığımızda 250 küsur oyunun yalnızca 25-30 tanesinin kadın yazar ve yönetmenler tarafından sahnelendiğini gördüm” demişti. Yani 11’e 1 gibi bir oran. Halbuki bu konuda Avrupa özellikle MeToo’dan sonra ciddi bir ilerleme kaydetmiş durumda ve “Neden Türkiye’de de olmasın?” sorusunun tosladığı “Bizde yok ki yeni kadın yazar yetişmiyor ki” gibi argümanların sadece “Biz bu konuda gönülsüzüz, her alan gibi burada da erkek egemenliğinden hoşnutuz” anlamına geldiğini karşımızdaki tablo açıkça gösteriyor. Altı kadın yazardan altı metin. Kimisi Şehir Tiyatroları’nın siparişi üzerine yeni yazılmış, kimisi Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak.

Bilgesu Erenus’un “Yaftalı Tabut”u, Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı Fatma Nudiye Yalçı’nın yaşamını sahneye taşıyor. Leyla Nazlı’nın daha önce İngiltere, Almanya, İsveç ve Hollanda’da sahnelenen oyunu “Kısraklı Kadın”, Londra’da bir hastanede bebek bekleyen bir kadının Doğu ile Batı arasındaki bocalamalarını anlatıyor. Babalarını 12 Eylül’de kaybeden iki kız kardeşin çatışmalarını ele alan “Kimse Kimseyle Öyle Şeyleri Konuşmuyor Artık”, Şirin Gürbüz’ün ilk oyunu. Amerikalı yazar Sarah Delappe’nin “Kurtlar”ı da bir ilk oyun; bir kız futbol takımının antrenmanlarında geçiyor. Deniz Altun’un “Gül’e Ağıt”ı Türkiye’yi sarsan Güldünya cinayetinden yola çıkarken, Mine Söğüt de bir akşam yemeğinin ters yüz ettiği bir aileyi konu alan ilk oyunu “Beşamelli Tavuk” ile repertuvarda yer alıyor.

Özetle görüyoruz ki İstanbul Şehir Tiyatroları seyircisini heyecan verici bir dönem bekliyor ve isteyince pekâlâ oluyor.

Atla süpürgene gel

Bir nefis 8 Mart kutlaması da GirlzNightOut festivali. Sahnemizde daha fazla kadın olsun hayaliyle yola çıkan festivalin “Kurtlarla Koşan Kadınlar”dan (Clarissa P. Estes) ilham alan davet metni şöyle: “Bütün vahşiliğimizi cümlelere, seslere, şarkılara, dostluklara, sevgilere, aşklara, kavuşmalara, ayrılıklara taşıdık. Şimdi sonsuz, sınırsız kutsallıkta güleceğiz inadına. Gülmenin fazlasıyla iyileştirici yanına sırtımızı dayayacağız. Biz kadınlar her yerdeyiz, her yerde olacağız. Girlz Night Out bir vahşilik hareketidir. Süpürgelerinize atlayıp geliniz; tozu dumana katacağız”. Oyunlar, söyleşiler, stand up gösterileriyle dolu şahane bir program. Kumbaracı Yokuşu’ndaki İnfiniti Sahne’de bugün 18.30’da “Gösteri Sanatlarında Kadın Olmak” konulu söyleşi var ve sürpriz, inanır mısınız konuyu takım elbiseli erkekler değil iki kadın konuşuyor; Burçak Çöllü ve Pervin Bağdat. Saat 20.30’da ise “Yan Rol” adlı oyun. Detaylar ve diğer günlerin programı girlznightout2020 Instagram hesabında.