Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nejat İşler ikinci sezon başlamadan “İntikam” dizisinden ayrıldı. Sebep, sağlık sorunları. Bu ayrılık kimseyi çok şaşırtan bir haber olmadı çünkü Nejat İşler için televizyon zaman zaman uğrayıp geçmek istediği, fazla kalıcı olmak istemediği bir alan... Şöhret ise hayatı saçmalaştıran bir delilik

Zaten geçerken uğramıştı

Bu yaz kendisini asıl evinde hissettiği yerde, Gümüşlük sahilinde nasıl huzurlu ve rahat dolaştığını gördükçe merak ediyordum, Nejat İşler “İntikam”ın setine, İstanbul’a nasıl dönecek diye... Doğup büyüdüğü İstanbul’un artık ona bir cangıl gibi geldiğini biliyordum çünkü. Nitekim daha iki hafta önce Hürriyet’ten Ceren Şehirlioğlu’na verdiği röportajda da söylemişti: “Orada hiç güvende hissetmiyorum kendimi. Sokağa çıktığım anda bir şey başlıyor.”
Gümüşlük’te domates biber ektiği bahçesine bakarken, kumda arkadaşlarıyla voleybol oynarken, kahvede köfte ekmek eşliğinde okey çevirirken, bu yaz bir de yoğun bir şekilde Gezi forumlarının başını çekerken ya da Gümüşlük Yaz Kampı için Van, Urfa ve İstanbul’dan gelen çocuklara “Küçük Prens” okurken çok ‘kendisi’ idi sahiden. Arkadaşlarının işlettiği Üzüm Kızı’nda personel sorunu yaşanırken müşterilere servis yaparken de... İlk dizisi “Şehnaz Tango” ile gelip bütün keyfini kaçıran şöhretin etkilerinden maksimum düzeyde korunduğu yer orası. Başkalarına şımarıklık gibi gelse de gerçek bu, şöhret Nejat İşler için denge bozan bir baş belası. Bir röportajımızda “Hiç hoşunuza gitmiyor mu, ‘Bir dakika, ben Nejat İşler'im’ diye gezmiyor musunuz?” sorusuna cevap verirken “Ben hep öyle geziyordum” demişti: “Saçlarım uzun, takılarım vardı, kostümlerim farklıydı, ‘Bir garibim ben, değişiğim ulan ben’, öyle bir tavrım vardı eskiden beri. Bu üstüne yeni bir şey koydu, bu bana fazla geldi işte. Ürkütüyor beni artık açıkçası, korkuyorum.”
Tam da bu yüzden, çok izlenen bir diziyi bırakıp gitmek hiç zor gelmedi ona. Hatta, son olarak “İntikam”da da gördüğümüz gibi, sık tekrarlanan, artık şaşırtmayan bir şeye dönüştü. Nejat İşler dizilerin ikinci sezonuna kalamıyor pek. Ve bunu, “Bıraktım ben artık bu işleri” dediği noktada onu tekrar tekrar yeniden ikna eden yapımcılar da biliyor kuşkusuz... O da bazen maddi sıkıntıdan ya da koşullar o an uygun geldiği için kabul ediyor. Tıpkı oyunculuğa da tamamen tesadüf eseri başladığı gibi...

Okumayı 5 yaşında söküyor ve o zamandan beri yazıyor
Nejat İşler, Eyüplü bir işçi ailesinin ikinci çocuğu. 28 Şubat 1972 doğumlu. Bir ablası, çok düşkün olduğu bir annesi, büyürken yanında olan şahane teyzeleri var kendi tanımıyla. Kadınların göz bebeği olmaya küçük yaştan alışmış yani.
Okumayı beş yaşındayken söküyor ve kitaplara hep meraklı. Teşvikiye’nin gözde kitap satıcısı olmadan önce iyi bir okur. Hayalinde ise deniz subayı olmak var. Kazanıyor da sınavı, asker olmak istediğinden falan değil, olayın özeti şu: “Garanti meslek işte, düzenli maaş yatacak, deniz güzel, beyaz üniforma, Heybeliada, kızlar falan...” Aslında farklı biçimlerde onun hayatının pek çok aşamasında rol oynayan cümle kalıbı bu. Misal, “İntikam” başlarken de Rüzgar rolü için “Evet, barı var, teknesi var, haftada iki gün, dedim olur...” demişti.
Ancak askeri liseye gitmek üzere okumakta olduğu Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nden kaydını almaya kalkışınca müdür “Biz senin masraflarını karşılayalım” diyor, o da kalıyor.
Ve “derslerden yırtmanın bir yolu olarak” tiyatro kulübüne giriyor. Ama üniversite sınavında sadece iki tercih yapacak kadar iddialı; Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Ankara Mülkiye. Zamanını top oynayarak değerlendirdiğinden, ilk sınavda ilk bine girse de, ikincide açıkta kalıyor. Ailesinin kendisiyle ilgili gelecek kaygılarını da 18’inde evden ayrılarak çözüyor. Sokak satıcılığı o zaman başlıyor işte. Önce Mahmutpaşa’dan aldığı tişörtler, sonra kitap...
Bir 27 Mart günü beş parasız ve de gayesiz Taksim'de dolanırken bir afiş görüyor: “Danton'un Ölümü”. Üstelik bedava, giriyor hemen. Şimdilerde Gümüşlük’te sofraları paylaştığı Nihat İleri’yi izliyor oyunda, aklı takılıyor. Zamanında da tiyatro kulübünde onları çalıştıran Cem Davran, “Sende ışık var, bir şey olamazsan oyuncu ol” demiş, neden olmasın?
Mimar Sinan’ın sınavını kazanıyor. “Yazar olurum, yönetmen olurum, akademisyen olurum” diye düşünüyor daha çok. Küçüklüğünden beri de yazıyor çünkü. Okul sıralarındayken, arkadaşlarıyla Nejat’ın yazdığı oyunları oynayacakları bir topluluk kuruyorlar: Kahramanlar ve Soytarılar Tiyatrosu. Önce bir Marguerite Duras uyarlaması, arkasından kız arkadaşından yediği kazık üzerine yazdığı “Biz Zavallı Erkekler” derken, epey devam ediyor o macera...

Başka önemli erkek oyuncularla rolleri paylaşmayı dert etmedi
Diğer koldan da cep harçlığı için oynadığı televizyon dizileri başlıyor. Önce “Gurur”, arkasından onu Teşvikiye sokaklarında keşfeden Semih Kaplanoğlu’nun çektiği “Şehnaz Tango”. Yıl 1994, şöhrete ilk adım ve ikinci sezonda terk edilen ilk dizi. Televizyonun onun hayatındaki yeri o gün belirleniyor aslında: İhtiyaç halinde gelip camı kırıp ekmek parasını kazanacağı, hep söylediği gibi “geçerken uğrayacağı” yerler diziler. Bir arkadaşa bakıp çıkacak. Belki de o yüzden, “İntikam”da Mert Fırat ile olduğu gibi, başka önemli erkek oyuncularla rolleri paylaşmayı dert etmiyor, hatta bunu tercih ediyor ki dizinin bütün sorumluluğunu sırtlanan kişi olmasın. Bunun istisnası, ilk başrolü “Gülbeyaz”. Şevval Sam ile başrolü paylaştığı dizi de 26 bölümde, tadında bitiyor. Ardından “Aliye”de Doktor Deniz olarak boy gösteriyor ama yine bitmeden ayrılıyor. “Doktor Deniz biraz yüzeysel bir karakterdi. Çok uğraştım ama olmadı. Biraz benden kaynaklandı, biraz da işin yapısından kaynaklandı, sonra da küstüm zaten Doktor Deniz'e” diye açıklıyor durumu.
Dizilerle ilişkisi hep aynı parçalı bulutlu seyrini sürdürüyor. Bir tek, 2007’de kendi hayallerindeki işi yapmak üzere Fikret Kuşkan ve Mehmet Günsur ile birlikte yola çıktıkları “Bıçak Sırtı” hariç. Orada ilk kez senaryodan ekibe kadar her şeye karışıyor ve kendisini iyi hissederek dizinin sonunu getiriyor. Bunun sektöre bambaşka kurallar getireceğine dair umutları bile var. Ama aynı şey iki sene sonraki “Kapalıçarşı” dizisinde geçerli olmuyor. Yine TMC’nin yapımcılığını üstlendiği diziden on beşinci bölümde ayrılıyor Nejat İşler. Sebebin sete alkollü gelmesi olduğu söylentilerine kaç dizidir birlikte çalıştığı yapımcıdan açıklama geliyor: “Nejat bir abi olarak benden rica etti, ben de ayrılmasına izin verdim.”
İşte burası, artık Nejat İşler’in ciddi ciddi televizyon işini bırakmaya karar verdiği nokta. Gitsin Gümüşlük’te toprağını eksin biçsin, yazsın çizsin, arada bir filmde oynasın, sonra yine köyüne dönsün, böyle bir hayattan söz etmeye başlıyor. Ama bu kararını Haldun Taner-Çağan Irmak-Özen Yula isimlerini bir araya getiren “Keşanlı Ali Destanı” için bozuyor. Ve ertesi yıl da kendisini “İntikam”ın setinde buluyor. İkinci sezon başında gelen ve pek de kimseyi şaşırtmayan “Nejat İşler 'İntikam’dan ayrıldı” haberine kadar...
Muhtelif söylentiler var gene. Meseleyi Gezi olaylarına bağlayıp
“Artık Dallas gibi bir dizide oynamak dünya görüşüme uymuyor” dediği gibi haberler bile çıktı ama asıl sebep, gerçekten sağlık sorunları. Son röportajında Gezi olayları yüzünden sedef olduğunu söylemişti zaten. Kaldı ki sadece sete dönme fikrinden bile hastalanmış olması mümkün. Dizi “Kaybedenler Kulübü”ndeki rol arkadaşı Yiğit Özşener ile devam edecek.
Umalım ki, Nejat İşler de tez zamanda iyileşsin, istediği gibi yazıp çekeceği bir filmle geri dönsün... Daha iyisi, yıllardır vaat ettiği tiyatro oyunuyla... Televizyonda da hayal ettiği gibi arada bir “ce” desin. Kendi tarifiyle “Nejat gel misket oynayalım” diyen arkadaşlarına katılıp sonra evine döner gibi...

Haberin Devamı

Zaten geçerken uğramıştı

Haberin Devamı

İşler bu yaz Bodrum’da çeşitli eylemlere katıldı.

Haberin Devamı

Zaten geçerken uğramıştı

Televizyon işi yapmama kararını “Keşanlı Ali Destanı” için bozdu.

İdeali “Behzat Ç.”

Nejat İşler’in kuşkusuz ekranda en mutlu olduğu dizi, arada bir görünüp kaybolduğu “Behzat Ç.” idi. Büyük bir iştahla anlatıyordu Ercüment macerasını: “Serdar Akar’a ‘Elveda Rumeli’yi çekerken ‘Ben bu işleri yapmak istemiyorum artık’ demiştim. ‘Ama para da lazım olacak galiba, ben bir-iki bölüm girsem çıksam, böyle bir şey yapar mıyız?’ ‘Yaparız tabii’ demişti ama o olmadı başka sebeplerle. Ben sonra kararımı kemikleştirince, Serdar da ‘Şimdi bir karakter sokalım mı?’ deyince ‘Koşarak gelirim’ dedim. Bundan sonra televizyon işlerini bu kadar yapabilirim, daha fazlası olmaz. Arkadaşlar bir şey yaparlar, ‘Gel’ derler, şey gibi ‘Nejat gel aşağıya top oynayacağız’, gider oynarım. Televizyon işiyle, öyle vahşi bir işle ilgili sorumluluk hissetmek istemiyorum. Bir de ‘Behzat Ç.’nin ekibi çok güzel, Erdal filan çok sevdiğim herif, o ekip olduğu gibi çok tatlı.”

Zaten geçerken uğramıştı

“Kaybedenler Kulübü”nde başrolü Yiğit Özşener’le paylaşıyordu.

“Bize enayi diyorlar”

Nejat İşler beyaz perdede ilk kez, onu tiyatroda izleyip keşfeden Atıf Yılmaz’ın “Eylül Fırtınası”yla göründü. Ama asıl ilk filmi, Çağan Irmak’ın “Mustafa Hakkında Her Şey”i. Bir söyleşide anlattığı gibi sinemada seçimlerini hep duygularıyla yapıyor: “Mantığınla düşündüğünü sanır, oradan 50 lira aldım, buradan 100 lira der, ona göre karar verirsen, 20 sene sonra karşına çıkar o film, utanırsın”.
Nitekim, mevcut şöhretiyle pekala çok iyi gişe yapacak filmlerde oynayabilecekken çirkinleşmekten hiç çekinmeyerek psikopat katilleri, tecavüzcüleri de oynuyor. Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta”sıyla çok iyi eleştiriler ve ödüller alıyor, Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala”sı, Uğur Yücel’in “Ejder Kapanı”, Serdar Akar’ın “Barda”sı geliyor sonra. O arada bir de Tezgah diye sahaf-bar açıyor, eskiden birlikte sokakta kitap sattığı arkadaşları Ferruh Okan ve Sinan Düğmeci ile...
Ama kesinlikle ona en çok yakışan, Tolga Örnek’in çektiği “Kaybedenler Kulübü” oluyor.
O da kendisini tam bir “kaybeden” gibi hissediyor: “Bizim için biri ‘uyanık’ deseydi, hakaret kabul ederdim. ‘Açıkgözlü’ deseydi de... Şimdi öyle değil. ‘Aaa şöyle yapmadın mı? Enayisin abi sen.’ Yapmadım abi, istemedim. İşte kaybeden.”