Uzun süredir hiçbir albümün bu kadar heyecanla beklendiğini, insanların birbirine “Hadi ama ne zaman?” diye sorduğunu, geri sayım şeklinde beklendiğini görmemiştim. Albüm çıkmaz oldu ki beklensin. Ancak tek tek şarkılar düşüyor online platformlarda önümüze ve bu aslında benim müzik dinlemeye başladığım yılların beklentisini tam da karşılamıyor.
Dinozor muhabbetini bir tarafa bırakırsak; sekiz senedir albüm yapmayan ama tabii ki üretime ara vermeyen Sezen Aksu’nun “Paşa Gönül Şarkıları” adını verdiği albüme kavuştuk sonunda. İçinde kaç şarkı olacağı bile ne zamandır merak konusuydu; şu anda biliyoruz ki 13 şarkı ve bunlardan iki tanesinin (“Gemiler ve “Şuh Nefes”) farklı versiyonları mevcut albümde.
Adından anlaşılacağı gibi paşa gönlünün istediği şarkıları seslendirmiş, kaydetmiş. Ağırlıklı olarak kendi söz ve besteleri elbette. İstisnaları sayalım: Açılış şarkısı olan “Linç”in bestesi oğlu Mithat Can Özer’e ait, “Şuh Nefes”in bestesinde Muhammed Yahya imzası var, şarkıyı daha önce Cenk Eren seslendirmişti. Soner Sarıkabadayı’nın “Dümenci”si, bir de Ferdi Tayfur şarkısı var albümde: Sözü Ahmet Selçuk İlkan ve Sait Büyükçınar’a, müziği Can Sarıbelli’ye ait olan “Bana Sor”. İlk “Annem Ankara” dizisinde duymuştuk Sezen Aksu’nun sesinden ve gerçekten o kadar yakışıyor ki ona. Yıllardır hayata dair, insana dair ne varsa ona soruyoruz zaten, kime soracağız? Hayatımızın hiçbir dönemini fonda bir Sezen Aksu şarkısı çalmadan düşünmek mümkün değil ki. Yaralar onunla sarılıyor, umutlar onunla filizleniyor. 50 yıldır hayatımız Sezen Aksu şarkılarıyla vicdanlı, şefkatli, onurlu bir anlam buluyor, uzun sözün kısası bu.
Evet, yuvarlak sayıları severiz ya, bu yıl Sezen Aksu’nun hayatımızdaki 50. yılı. Kendisi ne yarım yüzyıl konser turlarına çıktı, ne afili röportajlar verdi, bu 50 yıl meselesinin altını hiç çizmedi. Ama işte bu albüm sekiz yılın sonunda Sezen Aksu’dan bize 50. yıl armağanı oldu.
Ben şu anda bu armağanın paketini heyecanla açıp, sürekli başa alıp alıp her defasında yeni bir şey keşfederek dinleme aşamasındayım. Sevinçli bir telaş hali basbayağı. Dilime bir “Nanik” dolanıyor, bir “Yaygara”. “Sevdim de ben bana benzemez oldum” diyen “Şuh Nefes”te “Bir bileni varsa gelsin bize de öğretsin / Çaresi yok mu bu aşk denen ateşin? Kahretsin / Benim üzdüklerim de / Ne olur beni affetsin” sözlerinde bir nefes alıp mesela hop “Gemiler”e geçiyorum. Her şeyin geçiciliğini Sezen Aksu’dan defalarca duyduk ama bu kez bana bir başka tınlıyor sanki. “Karalar bağladım o da geçti / Ağlamadım, yağdım, bu da geçti / Geçiyormuş meğer geçiyormuş / İnsan ne olursa olsun yaşıyormuş”.
Albümde düzenlemelerde Mustafa Ceceli, Murat Acar, Ozan Bayraşa (“Doğrucu”da düet de yapıyorlar), Ayda Tunçboyacı, Mithat Can Özer imzaları var. Atladığım isim varsa affetsin, elime alıp evirip çevirerek inceleyebileceğim bir kartonetin eksikliğini en çok bu durumlarda hissediyorum. “Gemiler”in bir Ersay Üner, bir Ozan Bayraşa, bir Okay Barış & Murat Bulut versiyonu var. “Şuh Nefes”in ise Ceceli ve Murat Acar. Son olarak, Necati Cumalı’nın şiirinden Sezen Aksu ve Levent Yüksel’in besteledikleri “Abanoz’daki Emine”nin düzenlemesinin yıllar önce Onno Tunç tarafından yapıldığını söyleyelim. Ne olursa olsun bu bir 50. yıl albümü ve bunda Sezen Aksu’nun daimi ‘yol arkadaşı’nın da nefesi var.
Sözü albümün incilerinden “Ey Aşk”la noktalamak istiyorum. “Derin bir suya dalar gibi / Evin yolunu arar gibi / Annem saçlarımı tarar gibi / Daima sana sığınırım” diyor Sezen. Hayatını her yaşta bir Sezen Aksu şarkısıyla anlamlandırmış benim gibiler içinse bu albüm evin yolunu bulmak gibi…