Ne Lucescu’nun “sihirli” (!) dokunuşu... Ne tecrübeli ağabeylerin tercih edilmesi, ne bireysel hatalar, ne de takımca çözülmenin ve dağılmanın etkisi.
Hayır bunların hiçbiri oynanan kötü futbolun tek başına sebebi olamaz.
Ama hepsi bir araya gelince... Kötü sonuç kaçınılmazdır.
Ukrayna’nın attığı gollerde ne kıl payı ofsayt mazeretine sığınalım, ne de topun dışarıdan çevrildiğine yanalım. Bunlar doğru olsa bile çok mu farklı olacaktı?
Bir takım, oyun alanının her yerinde, topun oynandığı bölgede - kaçar gibi - boşluk yaratabilir mi? Alt yapıdan çocukları toplasanız, onlar bu kadar alan ve zaman bırakmazdı rakibe.
Ukrayna’nın nasıl oynadığı belli. İki büyük silahı var: Yarmolenko ve Konoplyanka... Ama bizim nasıl oynadığımızı ne biz biliyoruz, ne de bizimkiler. Sağda ve solda Şener ve İsmail’le onları durduracak tercihler yapmış Lucescu. Gelin görün ki bizim bekler maçın en verimsiz, en etkisiz adamları. Konoplyanka soldan tren gibi gidip geliyor, Şener seyirci... İsmail zaman zaman öne çıkıyor, bir bakıyoruz ki Yarmolenko oradaymış. Golleri böyle yiyoruz. Dahası o gollerde Emre ve Ozan Tufan’ın yarattığı büyük boşluklar da söz konusu. Ukrayna orada rahatça at
Ne acemiliği kaldı, ne de yetersizliği... Karabük’ten apar topar transfer edilince Dursun Özbek yönetimi de eleştirildi, Igor Tudor’un kendisi de...
Peşpeşe teknik direktör deneyip gönderen ve ipleri futbolculara kaptıran Galatasaray’da Tudor hiç kimseye güven vermiyordu.
Ama beklenmedik biçimde “devrim” gibi bir karar alıp duruş sergileyerek “futbolcuya dayalı düzeni” yıkmaya başladı.
Kentsel dönüşüm için vinçle çatılara çıkan ve tıkır tıkır çalışıp katları adeta yiyerek apartmanı yıkan küçük kepçeler gibi... Kamuoyu onun acemiliğini ve yetersizliğini konuşadursun, o işini gayet planlı yapıyor, ödünsüz- kavgasız tavrıyla Galatasaray’ı değiştiriyordu. Adından yola çıkarak onu İngiltere’yi orta çağdan çıkarıp rönesans çizgisine yükselten Tudor hanedanına benzetebilir miyiz? Olabilir.
Bu noktada elbette Dursun Özbek yönetimine de bir paragraf ayırmak gerekiyor. Başkan Özbek, Galatasaray’ın ağır eleştirilerle karşılanan şu sıkıntılı döneminde “kararlı” davrandı. İşi kamuoyuna ve taraftarlara bırakmadan inisiyatif sahibi olduğunu gösterdi. Başka konularda eleştirilebilir. Hiç itirazım yok. Ne var ki futbol takımıyla ilgili stratejik değişiklik kararı, her türlü takdirin üstündedir.
Fenerbahçe gündemin en dertli takımı... Takım denmek ne kadar doğru ona da siz karar verin. Savunmada, orta alanda, forvette... Ortada, kanatlarda, ileride ve geride takım oyunundan söz etmek çok kolay değil.
Fenerbahçe, iyi niyetli ve özverili futbolcuların bireysel gayretleri ve becerileriyle mücadele ediyor. Ne var ki böyle bir oyunda bireysel hatalar da göze batıyor. Takımca dayanışma da yerleşmediğinden kopuk kopuk, akıcılığı olmayan, gel-gitlerle dolu bir oyun izledik. Gençlerbirliği de 5-4-1 gibi savunmayı baştan sağlama almanın gayreti içindeydi. O nedenle rastlantılara endeksli, şansa bağlı bir oyun izledik.
Hemen söylemeliyiz ki Fenerbahçe’de Valbuena, Giuliano takımın toplam kalitesine katkı yapabilecek oyuncular. Soldado ise galiba biraz süreye ihtiyaç duyuyor. Yine de Van Persie’nin keyfini bekleyeceğinize Soldado’yu sabırla izleyebilirsiniz. Fenerbahçe merkezde bir türlü organize olamıyor. Mehmet Topal bir yalnız adam... Ona partner olarak kimi verseniz maya tutmuyor. Souza ya da Ozan fark etmiyor. Ozan Tufan açısından ümit veren gelişme, hücuma katılıp ortadan dikey çıkışıyla attığı goldü. O gol hem takımını rahatlattı, hem de kendini.
Maçın açılış golü, Valbuena’nın
Volkan Demirel, Fenerbahçe kalesinde 15 yılı çoktan geride bıraktı. Oynadığı maç sayısı 300’ü geçti.
Futbolda eşine az rastlanacak bir devamlılık ve kariyer örneği.
Kartalspor alt yapısından yetişip Fenerbahçe’ye geldiği zaman Rüştü Reçber’in yedeğiydi.
Sabretti, bekledi, durmadan çalıştı. Fiziksel kapasitesini geliştirdi. Fenerbahçe’nin yerli kaleci geleneğinde son halkayı oluşturdu.
Önce Engin İpekoğlu... Sonra Rüştü Reçber... Ve Volkan Demirel... Üçü de beklediler ve kaleye geçtiler.
Fenerbahçe gibi büyük takımların kalecileri de büyük olur, efsanenin bir parçasını oluştururlar. O efsaneye tanık olanlar, bir masal gibi, dünün kahramanlarıyla birlikte kalecileri de gençlere ve çocuklara anlatırlar.
Konu Volkan Demirel olunca anlatılacak çok şey var.
İki “Dargeçit” var... Birincisi Mardin’de. İkincisi Kasımpaşa’da... Özellikle Beşiktaş için Kasımpaşa’dan “vukuatsız” geçmek o kadar kolay değil. Hele Kemal Özdeş’le özdeşleştikten sonra, Kasımpaşa transferde oyuncu kaybettiği sanılırken, yenilerle yine başını dik tutuyor.
Peki Beşiktaş “dar geçit”te ne yaptı? İlk haftaya göre kuşkusuz daha iyiydi. Ama Pepe’ye rağmen iki golü önleyemedi. Beşiktaş’ın savunma zaafları geri dörtlü ile sınırlı değil. Orta alanda Atiba ile alıştığımız baskıcı oyun karakteri sanki gerilemiş gibi. O nedenle Oğuzhan da Tolgay da hücum oyununda rol alırken savunmada merkezi adeta boş bıraktılar. Beşiktaş iki golünü de çok paslı iyi kurulmuş oyunun sonunda atarken, Kasımpaşa iki uzak şutla geriden gelip dengeyi sağladı.
Kemal Özdeş’in sakin ama derinlikli bir futbol anlayışı var. Markus Neumayr, Sadiku, Trezeguet, Adem Büyük’le iyi işler yaptı Kasımpaşa. Attıkları gol için Beşiktaş’a şunu söylemek gerekiyor: Ağları havalandırmak için ille de ceza alanına girmek zorunda değilsiniz. Önce Neumayr, sonra da Trezeguet uzaktan öyle şık vurdular ki, Fabri çaresiz kaldı.
Beşiktaş transferde geç kalmış sayılmaz. Uygun hamleleri zamanında yaptılar. Ama Negredo, Medel,
Fenerbahçe Spor Kulübü 110 yıldır taşıdığı adına hiç bu kadar yakışmamıştı. Futboldaki ezeli rekabet sarmalı amatör şubelerin önünü perdeliyordu. Orada ne yaparsanız yapın, ne taraftarınız ilgileniyordu başarınızla, ne devlet, ne de medya. O nedenle bir çok spor kulübü ister istemez futbol kulübüne dönüşmüştü. Fenerbahçe futbol dışında basketbola yatırım yaptı. Sabır ve emekle bekleyip sonunda Avrupa’nın en büyük kupası Euroleague’i kaldırdılar.
Voleybolda pırıl pırıl istatistikleri var. Erkek ve kadın takımları hem ligin hem Avrupa’nın tozunu atıyor. Kadınlarda Avrupa şampiyonluğunu da, dünya şampiyonluğunu da kazandılar. Ve en olmayacak şeyi yaptılar, Dünya Atletizm Şampiyonası’nda Usain Bolt’un bıraktığı tahta Ramil Guliyev’i çıkardılar. Bu sonuç gözümüzü yaşarttı, göğsümüzü kabarttı. Ercan’ın (Güven) da dün yazdığı gibi sevelim sevmeyelim bu bir Aziz Yıldırım zaferidir. Bu zaferin perde arkasını Aziz Yıldırım’ın kurmayı, amatör şubeler koordinatörü Fikret Çetinkaya anlatıyor.
Fenerbahçe’de amatör şubelerden elde edilen yıllık gelir, 51 Milyon TL. Harcama 146 Milyon TL. Zarar 95 Milyon TL. Atletizmde maşallah (!) 120 Bin TL gelir var. Gider 4 Milyon TL. Bu rakam Ramil Guliyev’in,
İlhan Cavcav’ı saygıyla anıp adına adanan sezonda her takıma, her futbolcuya, her antrenöre, her yöneticiye, hakeme (eh, biraz da bize) güzellikler ve başarılar dileyelim.
Şampiyon’un Vodafone Park’taki ilk maçı, herhalde en coşkulu açılışa sahne olacaktı.
Süper Kupa maçında yaşananlardan sonra o hayaller kırıldı. PFDK o maçın masum tarafına da 1 maç ceza verince sinirler gerildi, Tahkim’e gidildi. Ve karar “tahkim” edildi, onaylandı, güçlendirildi.
Tribünde taraftarı yoktu Beşiktaş’ın... Nedense, dünya da yerli yerinde duruyordu. Hayır, kıyamet filan da kopmadı. Başkan’ın erken tepkisi uçmuştu. Ama Süleyman Seba imzalı “Beşiktaş’ı üzmeyin” afişi kibar ve çelebice bir çağrıydı.
Her neyse... Beşiktaş, Çarşı’ya girmeden 3 puanı aldı.
Böyle keyifsiz açılış maçlarında öyle gerginlikler yaşanır ki, takım kimliği ortadan kalkar. Sürpriz puan kayıpları oluşur. Eh, o zaman da gerçekten kıyamet kopar! O yüzden Beşiktaş için sonuç, hem de çok iyidir.
Futbola gelince...
Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Ahmet Yavuz ile konuştum.
Beşiktaş - Konyaspor Süper Kupa maçıyla ilgili anlattıkları düşündürücü. Zaman zaman şaşkınlıktan kendimizi alamıyoruz. Öncelikle “Güvenlik zafiyeti görülüyor” biçimindeki sözleri, sakin hukuk diliyle açıklanan bir gerçeğin altını çiziyor:
“- Şahsen bu maçı statta izledim. Maç boyunca süren taşkınlık ve gerilimin sonunda olay çıkacağı belliydi. Bu maçta Passolig’in uygulanmaması, sorumsuz kişilerin stada girişine yol açtı. Daha önce de TFF tarafından organize edilen kupa maçlarında Passolig uygulanmamasının olumsuz etkilerini gördük. O maçlardan sonra (Antalya/Eskişehir) etkili cezalar verilebilseydi, Samsun’da olay çıkmazdı...”
Yavuz’un verdiği bilgilere göre olayda “görevi ihmal” gibi suçlar da söz konusu olabilir. Özellikle patlayıcı, yanıcı maddelerin (fişek ve çatapat) stada sokulmasında “organize” kuşkuları var. Örneğin, o fişekler koltuklara konulan formaların altında saklanmış. Yavuz, “Forma kolilerinin aranması, kontrol edilmesi gerekirdi” diyor. Sayın Başsavcı’nın görevlendirmesiyle 2 savcı İsmail Oran ve Periha Polat birlikte çalışıyorlar.
Peki gözaltına alınan kişi sayısı kaç?
10