Keyifli ve tehlikeli!

19 Eylül 2016

Oyun anlayışı belli. Hem topa sahip, hem de maça egemen olmak birinci hedef. Sonrası gol için hep daha çok adamla daha çok pozisyon üreterek yüklenmek... Orta alanda, savunmada, ileri uçta ve kanatlarda gol için sürekli baskı yapmak, şut çekmek, pozisyona girmek.

Evet, Beşiktaş’ın gerçekten seyre değer güzel bir futbol anlayışı var. Zaman zaman -dünkü gibi- bu anlayıştan koparak rakibin çok kolay hücum etmesine, pozisyona girmesine olanak tanımasına rağmen yine de güven veren bir ekip.

Beşiktaş’ın geçen yıla göre artı değerleri de söz konusu.. Mario Gomez, Jose Sosa, Gökhan Töre ve İsmail Köybaşı’nın tartışma yaratan, tedirginliğe yol açan ayrılığından sonra kararsız ve uzun bekleme sürecine girildi. En korkulan şey, “Gelen gideni aratır mı?” sorusuydu... Gördük ki hiç de boş durmamışlar... Gelenin gideni aratmaması için özenle seçip almışlar. Böyle bakınca Talisca, Gökhan İnler ve Aboubakar, Adriano’nun “akıllı seçimler” olduğunu söyleyebiliriz.

En iyi yerli kanat bekler olarak bilinen Gökhan ve Caner de cabası. Takımın eksikleri ve sorunlarının yerine şimdi kadro derinliğini tartışıyoruz. Şenol Hoca’nın rotasyon sürprizlerine alışıyoruz. Artan değerlerin en önemlisi, takımda eski -

Yazının Devamı

Güler yüzlü başlangıç

14 Eylül 2016

Beşiktaş için hem iyi bir başlangıç, hem de makus talihinin nihayet döndüğünü gösteren önemli bir beraberlik bu.

İlk yarıdaki oyun kesinlikle Şampiyonlar Ligi seviyesinde değildi. Evet, Beşiktaş topun sahibi oldu. Bir ara topla oynama yüzdesi 62’ye 38 Beşiktaş’tan yanaydı. Ne var ki topa sahip olan oyuna egemen olamıyor.

Ev sahibi Benfica topu Beşiktaş’a bırakıp keyfine baktı. Siyah - beyazlı takıma şut şansı vermedi. Savunma bölgesinde yaptığı baskıyla Beşiktaş’ın topu kaybetmesine neden oldu. Dahası alan daraltarak pas trafiğini engelledi. Bu verimsizliği çözmek için Caner Erkin’in sol kanattan yaptığı uzun ortalarla fırsat aradı Beşiktaş. Ancak ne Aboubakar ne Quaresma bu toplarla buluşup etkili pozisyona girebildiler.

Hakem Maziç’in de büyük hatası var. Benfica gol avantajını elde ettikten sonra Beşiktaş’ın beraberlik şansını sıfırlamak için her türlü yola başvurdu. Lindelöf’ün Talisca’ya cezaalanı içindeki müdahalesi kesinlikle penaltıydı. Ancak eliyle penaltı noktasını gösterirken bir anda durdu... Sanırım 6. hakemin uyarısına uyup autu işaret etti. Bu ligde böyle bir hakem hatası olmamalı ama alışkınız ne de olsa!

İkinci yarıdaki Beşiktaş, zaman zaman top hakimiyetini

Yazının Devamı

Eğlence takımı

11 Eylül 2016

Yazın en az tatil yapan, en çok çalışan ve en çok terleyen Beşiktaş Başkanı Fikret Orman ve yönetici arkadaşlarıydı.

Bir yandan Şenol Güneş’in “Şampiyonlar Ligi”nde mücadele edecek kadro talebi, öte yandan iki sporcunun (Gomez ve Sosa) uzatmalı pazarlıklar ve belirsizliklerle yorduğu Şampiyon, gördük ki yeni sezona yine de güçlenerek girmiş. Bu saptamayı Karabükspor karşısındaki oyuna bakarak -ihtiyatla- yapıyoruz.

Şenol Güneş’in ekibi, daha çabuk, daha istekli, daha etkin ve daha yaratıcı bir oyun oynamaya çalışıyor. Bu oyunu sergilerken hem keyif aldıkları, hem de tribündeki taraftarlarını eğlendirdiklerini görüyoruz. Skor takıntısıyla değil, oyun temaşasıyla, maçın her dakikasının tadını almaya çalışan yeni bir kültür mü? İnşallah öyle bir şeydir. Dedik ya yine de ihtiyatlı olalım. İyimserliği abartmayalım.

Beşiktaş’ın oyununu belirleyen önemli etkenlerden birincisi, Gökhan Gönül ve Caner Erkin’in savunmadan hücuma sürekli top taşımasıydı. Bu ekstra hücum gücü, takımın daha yaratıcı, daha etkin oynamasını sağladı. Öte yandan Karabükspor’un Traore ile attığı gol de gösterdi ki, yenilenmeye rağmen savunma disiplini için Beşiktaş’ın zamana ihtiyacı var.

Kaleci Fabri, Talisca, Gökhan

Yazının Devamı

Patron 'istifaya' çağırıyor!

7 Eylül 2016

Madalya törenleri bitti. Hayal kırıklığı ya da sınırlı sevinçlerle yaşanan 2016 Rio Olimpiyat Oyunları’ndan sonra şimdi kürsüden inip ayağımızı yere basmanın zamanı.

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın Olimpiyat Oyunları öncesinde tüm federasyonları uyararak “Biraz sportif başarıya yoğunlaşsınlar” çağrısı, Rio sonrasında “Başarısız federasyonlar istifa etsin” talebine dönüştü.

Spor teşkilatında başarının karmaşık kriterleri var. Sadece olimpiyat madalyası kazanmak tek ölçü değil. O spor dalında kaç sporcu yetiştiriliyor, kaçı ilk kez uluslararası yarışlara katıldı? Orada elde edilen başarının ölçüsü nedir? Gelecek adına stratejik planları var mı? Bu planlar doğrultusunda ilerleme var mı? Bu soruların sayısı çok fazla. Bütçe/hedef/gerçekleşme oranları da değerlendirme kapsamında.

Değerlendirme nasıl yapılıyor?

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 5 kişilik “Değerlendirme ve Geliştirme” Komisyonu var. Komisyon olimpiyat öncesi başlattığı çalışmalarını olimpiyat performanslarını da katarak önümüzdeki günlerde sonuçlandıracak. Spor Bakanı Kılıç’ın önüne bir liste konacak ve Kılıç’ın önceden yaptığı çağrı anımsatılarak “başarısızların” istifası beklenecek.

Bu noktada tartışılacak sorunlar

Yazının Devamı

Umut kapısı

6 Eylül 2016

Eğri oturup doğru konuşalım. İyi bir başlangıç yaptık. Kötü anılarla ayrıldığımız Avrupa Şampiyonası’ndan sonra Dünya Kupası elemelerine deplasmanda Hırvatistan beraberliği ile başlamak başarıdır. En azından skor tabelası böyle söylüyor.

Oynadığımız futbola bakarsak...

Evet, top hakimiyeti Hırvatistan’da idi. Korner atışlarında, şut sayısında, gol pozisyonunda hep onlar önde götürdü maçı. Ama bizim çocuklar da iyi direndiler. Oyuna ortak oldular. Tempoyu istedikleri gibi düşürdüler. Pas trafiğini becerebildikleri oranda yoğunlaştırdılar. Topu tepki ve telaşla değil, akılla sabırla, sükunetle kullandılar.

Yaş ortalaması 24’lere düşmüş, genç, dinamik, bir ölçüde de tecrübesiz Milli Takım, oyun disiplinine uyma çabası gösterdi. Kaybettiği topları yeniden kazanmak için olağanüstü gayretliydiler. Ne var ki kaybettikleri top sayısı da şaşırtıcı biçimde can sıkıyordu. Özellikle Emre Mor, Milli Takım’ın en süratli, en delici, en hareketli oyuncusuydu. Zaman zaman topu fazlasıyla ayağında tuttu. Cenk Tosun ve Hakan Çalhanoğlu’na, Ozan’a pas vermeyi fazla tercih etmedi.

Maçın en talihli ve en uyumlu grubu, dörtlü savunmadakilerdi. Şener, Serdar, Mehmet Topal ve İsmail hata yapmadılar mı?

Yazının Devamı

Yine Bizim Çocuklar!..

1 Eylül 2016

Kapıdan içeri ışıkla birlikte girdiler. Milli Takım’da ilk kez bir arada oynayan çocukların oyuna taşıdığı ışık, yakın gelecek için umut veriyordu.

Emre Mor, Enes Ünal, Yunus Mallı, Kaan Ayhan, Çağlar Söyüncü... Onları biliyor ve izliyorduk. Ama maç içinde oynadıkları sürece kendilerini adeta tükettiler. Tempoyu sürekli yükselterek Rusya karşısında inisiyatifi hep koruyarak hepimize umut verdiler. Hele Emre Mor’un genç enerjisi ve masum gayretleri tribünlerde sevgi meşalelerini yakmaya yetti.

Hayır, haksızlık etmeyeceğim. Bu genç evlatlarla; Volkan’ları, Hakan Çalhanoğlu’nu Mehmet Topal’ı, Ozan Tufan’ı, Cenk Tosun’u, İsmail ve Şener’i ayırmayacağım. O gençlerle saydığım genç ağabeyler, bir bütün oluşturup sorumluluğu paylaştılar.

Becerdikleri de vardı, beceremedikleri de.

Örneğin topu kazandıklarında inat ve ısrarla Rusya kalesine yükleniyorlar ama golü bulamıyorlardı... Ya da top rakipte iken savunmada ve orta alanda boşluklar oluşuyordu. Ne var ki hatalarını anlayarak topu yeniden kazanma istekleri hiç bitmedi. Kimse alınmasın ama, gevezelik ve kekemelik bir aradaydı.

Onlar hep birlikte alkışı hak ettiler. 2018 Dünya Kupası elemeleri için sadece “kolay lokma olmayacaklarını”

Yazının Devamı

Terim’in kitap gibi kararı!

31 Ağustos 2016

Mucize rastlantılarla Avrupa Futbol Şampiyonası’na play-off’tan değil, doğrudan katılan Milli Takım, bilindiği gibi beklenmedik sonuçlarla grupta 3. oldu ama, en iyilerden değil, en başarısızlardan biri olarak doğrudan eve döndü.

O dönemde de yazdık, konuştuk, tartıştık.

Milli Takım Euro 2016’ya iyi hazırlanmamıştı. Kampta dağınık bir hava vardı. Eski günlerin dostluğu ve dayanışması yoktu, hemen herkes huzursuzdu.

Prim tartışmaları, performans düşüklüğünün en temel nedenlerinden biri olarak gösteriliyordu.

Bugün geldiğimiz noktada, Milli Takım’ın son 20 yılda sıkça yaşanan bir dramı yeniden sahnelediğini görüyoruz.

Arda Turan, Hakan Balta, Caner Erkin, Gökhan Gönül, Selçuk İnan, Burak Yılmaz, Rusya ve Hırvatistan maçlarının aday kadrosuna çağrılmıyor. Ve herkes bunun nedenini biliyor: Prim pazarlığı!

Pazarlık bile çok doğru olmayabilir. Tarafların bir uzlaşma arayışıdır. Antalya’da başlayıp Fransa’da süren tartışma, pazarlıktan öte protesto bir itirazla dillendirildi. Primin miktarı ve bölüşüm biçimi “bizimkiler”in pek de hoşuna gitmemişti.

Bu tartışmalar Arda’nın “hesap sorma” bildirisine de dönüşen bir öfke ve gerilim halini yarattı. Daha da beteri, kurumsal olarak Milli Ta

Yazının Devamı

Yakışıklı maç

28 Ağustos 2016

Galatasaray gibi hücum kültürüyle tarih yazmış bir takım, Akhisar Belediye deplasmanında oyuna savunma öncelikli 6 oyuncuyla nasıl başlar? Riekerink hem futbolcularını tanıyor, hem de Akhisarspor’u... Kaldı ki kalabalık savunmacıyla ne golü önleyebiliyorsunuz, ne de maçı garanti ediyorsunuz.

Daha dördüncü dakika dolarken Akhisarspor, duran toptan (kornerden) golü atıverdi. Vaz Te onca savunmacı arasından kafayla topa dokunurken rakip takımı adeta cezalandırıyordu.

Peki bu gol yıkıcı oldu mu? Hayır! Akhisarspor golün üstüne yatıp, geriye yaslanarak avantajını korumaya çalışırken, Galatasaray’ın tam anlamıyla bir reaksiyon futboluna döndüğünü gördük. En başta Sneijder, Bruma, Carole, Yasin (ve de Sabri) oyunu ev sahibi takımın yarı alanına yıktılar.

Sneijder üç şutla rakip savunmayı ve kaleciyi adeta tehdit etti. Arada Eren Derdiyok’un atakları da vardı. Galatasaray ayrıca doğru bir tercihle topu kanatlardan kullanmaya başladı. Bu oyun biçimi kornerlerle maçı süsledi. Sarı-kırmızılılar kanatlardan yüklenirken, elbette ortadan, merkezden de göğüs göğüse mücadele ediyordu. Selçuk’un Rodallega’dan adeta sökerek aldığı top Sneijder’in asistiyle Eren Derdiyok’un kafasından gole dönüştü.

Galat

Yazının Devamı