Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tıpkı Roma maçı gibi... Önce güldük, sonra üzüldük. Bugüne kadar sevinçlerine ortak olduğumuz, mutluluğunu paylaştığımız Galatasaray şimdi bizi hüzünlerine çağırıyordu. Evet, onurluyduk... Gururluyduk... İnançlıydık... Başımız dikti. Futbolu tüm olumsuz koşullara rağmen oynuyorduk. Bileğimizi büken yoktu... Ama kazanamıyorduk. Bu Galatasaray’ın nicedir bize unutturduğu bir yetersizlik, noksanlık duygusuydu. Buruk, kırık, günlerin tiryakisi olduk Galatasaray sayesinde. Hak ettiğimiz, özlediğimiz galibiyetleri alamamanın burukluğu yaşamaya alıştığımız hayallerin kırıklığı bu!
Galatasaray, yani kendi evinde bileği bükülemeyen temsilcimiz Ali Sami Yen’deki maça elde kalan sağlamlarla başlamıştı. Liverpool için de bizimkiler için de çeyrek finalin olmazsa olmaz ön koşulu kazanmaktı. İlk yarıda topa yüzde 61 ezicilikle sahip olan Galatasaray’da adam sayısı olarak değil, ama oyun felsefesi, pas iletişimi olarak inanılmaz noksanlar vardı. Radu Niculescu ilk kez ilk on birde sahaya çıkıyor, ne var ki, boy avantajına rağmen gollük pozisyonlarda kullanacağı topu arkadaşlarından alamıyordu. Arif her hareketinde el freni çekik bir araba gibi ağırlaşıyor, canlı, çabuk ve etkili oyun kişiliğini sahaya yansıtamıyordu. İleri ikilideki bu zaaflara ek olarak Hasan Şaş’ın hem çalımla kendi kendini marke ettiğine hem de rakip presi altında bunaldığına tanık olduk. Orta alanda Galatasaray, Berkant, Ayhan ve Ergün ile her dakika geçtikçe yorulan, yıpranan ve etkisini yitiren bir ev sahibi oluyordu. Öyle zamanlar oldu ki, Hammann’in liderliğinde oyunu sık sık Galatasaray kalesine taşıyan Liverpool yüreklerimizi ağzımıza getirdi. Mondragon kalede en az altı mutlak golü kurtaran adamdı, ama bu galibiyeti korumaya yetmedi. Rakip Liverpool’un yedekte bir Litmanen’i vardı. Oyuna girdi. Taçtan gelen topu Heskey’in önüne indirdi ve oyunu beraberliğe kilitledi. Sonrasındaki çabalar artık nafileydi.
Galatasaray’ı hep takdir ettik, alkışladık, onlarla gururlandık. Ama bir gerçeğin farkına varamadık. Kenarda bekleyen sakat ve cezalıları, sahada ayakta durabilen sağlamları dahil Galatasaray değişmişti. Pençeleri yorulmuş, giden - gelen oyuncularla felsefesi temelinden değişmeye başlamış, eski günlerin anısı ve takımın kültürel mirası da etkisini yitirmişti. Galiba büyük takım yaratmanın gururuyla birlikte o takımı yenileyememenin de sıkıntısıydı dün geceki dördüncü beraberlik. Barcelona rövanşı özlediklerimizi getirir mi? Hele şu sakatlar, cezalılar bir dönsün de... İnşallah!