Stiliyle ve farklı aurasıyla dikkatleri çeken Nil Ninat... Genç, doğal ve taptaze bir kan. “Ben gencim, güzelim ve bir başkası gibi değilim” dese de, yeridir bence... Beyaz ve siyah ikilisini trençkotla yumuşatmak, işi bilmekten geçer. Dior şal ve çantasını gereğinden fazla öne çıkartmaması stil oluşturmanın en önemli kodlarındandır. Bizden bu stile çok kalp.
Kendi adını taşıyan markasıyla ilgili konuşan Mirale Cerica, “Özgünlük, farkındalıkla olur” dedi
Paris, Brüksel ve İstanbul hattında sürekli seyahat halinde olan Mirela Cerica markasının kurucusu Mirela Cerica, her işini aşkla yapan , hayatı seven ve seyahat etmenin kendisine verdiği hazla tasarımlarını yaratan eğlenceli, çok çalışkan bir kişi... Yurt dışında markasını iyi tanıtan başarılı bir tasarımcı. Kendisiyle hayallerini, modayı ve markasını konuştuk.
- Mirela Cerica neler yapıyor?
Bana bu soru ne zaman sorulsa cevabım hep aynı: Ben yine yeniden hayatımın, çok çalışmalı, aşkla dolu ve heyecanlı bir dönemindeyim. Midemde sayısız kelebeklerin uçuştuğu, Siena Rose’u yatırdıktan sonra geç saatlere kadar devam eden çalışma anlarımın, mood board ve styling detayları ile dolmuş ofis duvarlarımın, sevgilim ile arada yaptığımız kaçamak date night’ların, küçük küçük doldurmaya başladığım iş ve tatil olmak üzere çokça valizlerimin tatlı telaşesinin hakim olduğu günlerden geçiyorum.
Hem iş hem özel hayatımda -ki ben bunları hiçbir zaman ayıramadım aslında- pandemi öncesine döndüm. O dönem markamızın, Avrupa ayağını durdurmuştuk. Şu sıralar kaldığımız yerden devam ediyoruz. Başta Paris olmak üzere, yurt dışına açılma aksiyonlarını başlattık. Paris’te temmuz başında Fransız basınına özel bir lansman gerçekleştirdik. Eylülde ise başka bir davetle kış koleksiyonumuzun sunduk. Bu girişimlerimizin sonuçlarını görmeye başladık ve çok daha fazlasını kısa sürede duyuracağız.
- Markanızın hikayesi nasıl oluştu?
Küçük yaşlardan itibaren, beni tanıyan herkesin ortak söylediği gibi, ben hep elinde kumaşları, boncukları, bulabildiği her türlü aksesuarla ki evdeki dekorasyon objeleri de dahil, kendine çeşit çeşit görünüm yaratan, apartman merdivenlerine bile kıyafetler çizen, sürekli farklı karakterlere bürünme hali olan bir çocukmuşum... İnşaat mühendisi bir anne-babanın en büyük çocuğu olarak, analitik düşünmenin önemiyle büyütüldüm. Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri eğitimimi, Saint Martins ve IMA gibi ek eğitimler takip etti. Uzun yıllar perakende sektörünün lider firmalarında üst düzey yöneticilik yaptım. Hong Kong’a iş seyahatimde Fransız asıllı olan ruh eşimle tanıştım ve artık hayat, Paris, Brüksel ve İstanbul arasında mekik dokumayla farklı bir boyut kazandı. Bu şehirlerde kurduğum profesyonel ekiplerle, birçok firmaya kreatif alanın yanı sıra, koleksiyon oluşturma, marka konumlandırma, satın alma ve perakende stratejileri oluşturma gibi alanlarda danışmanlık hizmeti sunuyordum. İki yıl önce kendi adımı taşıyan ‘Mirela Cerica’ markasını kurdum.
Işıl Reçber, iyi bir fiziği olmasına rağmen hep bir assolist havasını seviyor, o ayakkabılar olmamış desem tam yeridir. Saç fazla uzun, küpeler, üzerindeki bluz zaten çarpıcı, sanki bir şeyler fazlayım diye bağırıyor ama güzelliği ve fiziği iyi olduğundan artıyı alsa da yine de biraz sakinlik diyoruz.
MT1012 markasının kurucusu Murat Türkili, “Bir şeyi yaratmak ve üretmek anlayış, ve iş birliğinden geçen, cesaret isteyen bir yol” dedi
Türkiye’de modaya yön veren önemli isimlerden birisi olan Murat Türkili, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstriyel Tasarım bölümü mezunu... ‘Hayalleri tasarlayan adam’ dersek tam yerinde olur. 30 yıl Beymen artistik direktörlüğü yapan Türkili, şimdi kendi yarattığı MT1012 markasının artistik direktörü ve kurucusu... Tasarımlarıyla ilgili, “İnsanlar bu parçalarla kendi stilini kendileri yaratabilsinler istedim” diyor.
MT1012, özgünlüğü, hayatı deneyimlemeye araç olan, insanın yüksek potansiyeline inanan bir marka olmayı hedefliyor. Sevgili Murat Türkili ile markasını, modaya bakışını konuştuk. Ona göre güzel kalıplı bir takımı gösteren, içindekinin hikayesi...
- MT1012 hikayesi nasıl başladı?
Salgın sonrasında kendi başıma düşünüp hayal kurabildiğim, üretebildiğim bir alan yaratmak istedim. Uzun bir arayış sonrası Gümüşsuyu’ndaki Ayaspaşa Palas’taki ofis çıktı karşıma. Karmaşık yapıları sebebiyle kurumsal ortamlar sancılı yaratım süreçlerine çok ılımlı alanlar sunamıyor maalesef. Kendini tam olarak ifade edemiyorsun, doğru olduğunu düşündüğün şeylerle ilgili bastırman gerekebiliyor. Bir şeyi yaratmak ve üretmek, anlayış ve iş birliğinden geçen, cesaret isteyen bir yol. Bu sebeple üretime ve paylaşmaya teşvik eden bir alan yaratmak benim için çok önemliydi. Sanat ve moda sektörünün farklı alanlarında hizmet veren herkesin, özellikle gençlerin bir araya gelebildiği bir fiziksel alan kurgulamak istedim. ‘Creativesubjects’ isimli bir internet sitesi ile de bu paylaşımı destekleyeceğiz. MT1012’nin hikayesi bu olsun istiyorum.
- Türkiye’de modaya yön veren isimlerden birisiniz, siz modayı nasıl yorumlarsınız?
Günümüz ticari anlayışı ve kapitalist yönetim, her sene kârlılığını arttırmak ve ona bir artış ilave etmek üzerine kurulu. Moda belirli bir tekelin idaresinde ve motivasyonlar üretime, fark yaratmaya değil; bu kârlılık üzerine odaklı. Ciddi bir potansiyel hem ürün bazında hem de fikir bazında çılgın bir tüketme ve kazanma arzusuyla çöp ediliyor.
Hande Yener, başarılı bir popstar. Sahne her kostümü kaldırır ama bu kostümler gözü yormadan olursa tadından yenmezmiş... Thierry Mugler’in özel tasarım taytı ve body’si cesaret ister, iyi bir vücut da ister. Burada ok’eyiz ama altına bu ayakkabılar olmadı diyorum ve saçının uçlarının zayıflığı, saça yapı-lan ekler uçlarda çok incelmiş... Ama kolye efsane. Stil bir bütündür. Sahne de bir bütünlük ister, eksiklik istemez.
Başak Barlas’a baktığımızda hiçbir şey fazla değil, diyor ki; “Az çoktur.” Bir ceket bu kadar güzel taşınır, gündüzden geceye taşınabilecek bir kombin. Sevgili Başak sadeliği ve zarafetiyle tam puan alıyor. Saç toplama şekli, düz ayakkabıları, topuksuz ve dekoltesiz de şık olabileceğini gösteren bir duruş... Bu güzel görüntüye bizden tam puan!
Uluslararası İmaj Danışmanları Derneği Türkiye Başkanı Özlem Çakır, mesleğe yeni başlayanlara şunu önerdi: “Kendimizin en iyi versiyonu olmak, dıştan içe bir değişimle değil; içten dışa bir değişimle olacaktır”
Türkiye’nin başarılı imaj danışmanı Sevgili Özlem Çakır’ın bende yeri hep ayrı olmuştur. Kendisi hep keyifle takip edip, çok feyzaldığım özel birisidir. Eğitimini Moda Teknoloji Enstitüsü (Fashion Institute of Technology-FIT) ve Atlanta’daki London Image Institute’da yapmış, dünyada 800’ den fazla üyesi olan Uluslararası İmaj Danışmanları Derneği’nin Türkiye’den ilk üyesi ve Türkiye Başkanı...
Türkiye’de imaj konusunda kurumlara, üst düzey yöneticilere, iş insanlarına, sanatçılara ve siyasetçilere danışmanlık veriyor. Mesleğe yeni başlayanlara “Kendimizin en iyi versiyonu olmak, dıştan içe bir değişimle değil; içten dışa bir değişimle olacaktır” diyen Çakır’ın mottosu ise şöyle: “İyi görün, İyi algılan...”
- Özlem Çakır neler yapıyor?
Kişisel marka koçluğu, imaj ve iletişim danışmanlığı yapıyorum. Farklı sektörlerdeki kurumlara uzmanlık alanımla ilgili eğitimler veriyorum.
Üst düzey yönetici ve şirket sahiplerine kişisel marka koçluğu yapıyorum.
Türkiye ve Körfez ülkelerinde lüks sektörde yer alan moda, mücevher ve saat firmalarına müşteri deneyimi ve etiket eğitimleri veriyorum.
- Sürdürülebilirlik sizin için ne ifade ediyor?
Berna Ataman der ki; “Çok uğraşmam, her şeyim dozunda ve kararındadır.” Bence de sadeliğin ve zarafetin iyi bir göstergesi, makyajı, ışıldayan küpesi,
saçının arkaya doğru ıslak bir görüntüyle taranması ve sadece kırmızı bir rujla yıldızlaşması da işi iyi bilmekten geçermiş... Elbisenin rengi ve modeli ise
bizden tam not aldı. Bu bir Özlem Süer tasarımıdır. Dekolte o kadar iyi taşınmış ki göz yormuyor ve elegan bir görüntü veriyor. Berna Ataman’a bizden çok kalp...