İzmirli Sinem’in Recep, Tayyip ve Abdullah’ı...

17 Eylül 2010

“Tam bir İzmirli kız işte” demiştim... Tek kişilik eylem ses getirmiş, bunu da “Ancak İzmirli bir kız yapar” diye düşünmüştüm. Demek ki aldanmamak gerekiyormuş. Her çıkan haberle, o gün o İzmirli kıza inandım diye, kendime bir kere daha kızıyorum.
Adı Sinem Örsçek... 4 Temmuz 2009 akşamı İzmir’e taziye ziyaretine gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yolunu keserek, “İki üniversite bitirdim. İşsizim. Bu insanlar neden sizi alkışlıyor anlamıyorum. Bu ülkede neler oluyor bilmek istiyorum. Biri söylesin” diye çıkışınca bir anda Türkiye’nin gündemine oturmuştu.
Korumalarının uzaklaştırmanının ardından aynı sokaktaki kendi apartmanlarına giren Sinem, bir süre sonra dışarı çıkıp, basın mensuplarına açıklama yapmış, Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü’nden mezun olduğunu, endüstriyel tasarım masteri yaptığını anlatmıştı. Örsçek, bugüne kadar birçok ekonomik kriz yaşandığını, başarılı bir öğrenim hayatı geçirmesine, okuduğu okullarda her zaman birinci olmasına rağmen iş bulamadığını, tepkisinin buna olduğunu söylemişti. Yengesinin vefatı için dayısının evine giren Cumhurbaşkanı Gül, daha sonra Sinem’i çağırtmış, gerginlik tatlıya bağlanmıştı.
Buraya kadar her şey tamam. Ancak

Yazının Devamı

İki 12 Eylül ve Varyant

14 Eylül 2010

BUNDAN 30 sene önce... 12 Eylül sabahı, sekiz yaşında bir kız çocuğuyken babamla Varyant’tan çıkışımızı hatırlıyorum.
Sütlükahve Murat 124’ümüzde bir yandan radyodaki ihtilal haberlerini dinliyor, bir yandan da annemi göreve çağırıldığı Konak’taki hastaneye götürmek için acele ediyorduk. Konak Meydanı’na geldiğimizde, askerler arabamızı durdurduğunda, korkmamıştım. Alışıktık çünkü... Annemin Konak Doğumevi’nde görev yaptığına dair belgeyi askerlere gösterdik, yolumuza devam ettik. Çocuk aklımla her ayrıntıyı hatırladığım o sabahla ilgili unutamadığım bir şey de annem ve babamın gözlerinin dolduğu, hatta gözyaşlarını tutamadığıydı... Ben arabanın içinde, bir o cama bir bu cama gidip duruyordum. Radyoda çalan ihtilal marşlarını mırıldanıyor, hatta ufaktan tempo tutuyordum. Belki annem babam hatırlamaz ama ben onları gözyaşları içinde gördüğümde söylediğim sözü bugün gibi anımsıyorum:
“Bir daha kimse birbirini öldürmeyecek değil mi? Kötülük artık olmayacak değil mi?”
Tam annemi bırakıp, Varyant’tan yukarı doğru çıkarken babam,
“İnşallah kızım” demişti... Ama o umutsuz ses tonu hiç kulağımdan gitmedi benim...
Aradan geçen 30 yılda da, bu ülkede ne kan, ne kin, ne kavga

Yazının Devamı

Bu şehirler para basıyor

12 Eylül 2010

Madrid’de kısa bir gezinti için üstü açık turist otobüslerinin sırasına giriyoruz. Otobüsler dakika başı hareket ediyor ve biz sıra beklerken, “Bu şehir para basıyor” diye düşünüyoruz. Hatta büyüğünden küçüğüne tüm İspanya şehirleri...


Gijon’a alışmak, ısınmak kolay oldu... Bir günde neredeyse tüm kenti çözdük, çünkü öyle düzenli ki... Ancak “Turco” yani Türk lafını duyan çoğu Gijonlu bazen bizi güldüren bazen de biraz kızdıran tepkiler verdi. Çoğunun tepkisi Türkiye tatilinde kazıklandıklarını düşünmesiydi... Ee biz de onları ikna etmeye, Türkiye’yi İzmir’i anlatmaya çalıştık elbette (!)
Gijonlularla en sıcak kaynaşma ise temsillerin ardından, sokaklara karışan kutlamalardı. Gijon’da meydanlardaki kafe-barlar akşamları doluyor ve eğlence meydana taşıyor. İşte yine öyle bir akşam İZDOB sanatçıları Gijonluları öyle bir coşturdu ki... Gökhan Koç ve Fahri Önoğlu’nun sesini duyan meydandaki Gijonlular, bulunduğumuz köşeye toplandı. Yüzlerce kişi İZDOB sanatçılarının aryalarına, türkülerine tempo tuttu. İZDOB’un İspanya turnesinde bir hafta boyunca kaldığımız Gijon, Asturias Bölgesi’nin önemli merkezlerinden biri... Üstelik tren ve otobüsle etraftaki şehirlere, balıkçı

Yazının Devamı

Biz de Kordon’dan girebilsek

11 Eylül 2010

Gijon’da çok katlı apartmanların silüeti arasında denize girenleri, sörf yapanları, sahilde koşanları seyretmek çok garip bir duygu... İnsana, “Ah İzmir! Biz de Kordonboyu’nda böyle sörf yapıp güneşlensek olmaz mı?” dedirtiyor

İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB)’un İspanya’nın Gijon kentine yaptığı turneye kaldığımız yerden, Carmina Burana Balesi’nin sahnelendiği akşamdan devam... Aşk-ı Memnu Operası’nın Jovellanos Tiyatrosu’nda 2 Eylül’deki temsilinde ayakta alkışlanan İZDOB sanatçıları 4-5 Eylül akşamları bu kez de üç saatlik Carl Orff’un “Carmina Burana Balesi” ile sahnedeydi.

Carmina Burana izdihamı
Jovellanos Tiyatrosu’nun önü akşam saatlerinde çoktan dolmuştu. Sırada bilet almak için bekleyenler, bilet tükendiği için dönenler... Carmina Burana, İspanya’nın Astrurias Bölgesi’ndeki Gijon kentinde tam bir izdiham yarattı. İspanyol Tulio Gagliardo Varas’ın yönettiği, Julian Moss’un sahneye koyduğu eserin koro şefliğini Ali Hoca üstleniyordu. Işık tasarımlarını Oktay Kanca’nın hazırladığı yapıtın dekor ve kostüm tasarımı ise Sevtaç Demirer’e aitti. Soprano soloyu Evren Kayacan, tenor soloyu Erdem Erdoğan, bariton soloyu da Gükhan Koç seslendirirken, başlıca rollerde Aslı

Yazının Devamı

Gijon’da bir Türk operası

10 Eylül 2010

Daha duyduğum anda heyecanlandırdı... Ne uçuş korkusu kaldı ne de İzmir’den bir hafta uzak kalacak olmanın hüznü... Kendimi bir anda İspanya’nın Asturias bölgesine götürecek uçakta buldum

Sebebi ziyaretimize gelince... Geçen yıl yine İspanya’nın Toledo şehrinde Luperdo Chapi’nin “La Muerte de Garcilaso” adlı operasını sahneleyen İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB), İspanyolların oldukça dikkatini çekmişti. Bu sene de 2010 yılı Antonio Medio Sezonu kapsamında Gijon’a davet aldılar. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla turne gerçekleşti. 140 sanatçı, 15 meclis üyesi ve 5 basın mensubundan oluşan kafile, 31 Ağustos’ta yola çıktı. Ancak hem Gijon’a 30 kilometre uzaklıkta, okyanus kıyısındaki Oviedo Havalaanı’na iniş zordu hem de böyle bir turneyi gerçeğe dönüştürmek! Turne için özellikle bir Türk, bir de dünya operasından eser seçilmişti. Geçen sezon büyük beğeni toplayan Aşk-ı Memnu ve Carmina Burana...
Dekorlar kuruldu, saatlerce provalar yapıldı. 250 bin nüfuslu Gijon da diğer Avrupa kentleri gibi her tür sanat etkinliğinin yoğun yapıldığı ve yoğun ilgi gördüğü bir şehir... İZDOB’un sahne alacğı Jovellanos Tiyatrosu, İzmir Elhamra Sahnesi’ne

Yazının Devamı

“Bayrakları 9 Eylül’e kadar indirmeyelim”

31 Ağustos 2010

“HÂLÂ özenle sakladığımız çekmecelerden çıkarıp, balkonlarımıza, dükkanlarımıza asabiliyoruz bayraklarımızı, ne güzel!” dedim içimden; sahil yolundan geçerken ve Kordon’a doğru yol alırken... Cumhuriyetin nazlı çiçeği gibi görünüyordu İzmir dün.
Ulusal bayramlarda, toplumsal tepkilerde ilk hareket İzmir’den gelir hep. Nereye giderseniz gidin, hiçbir şehirde İzmir gibi süslenmez sokaklar bayraklarla bayramlarda...
Sanki kulaktan kulağa yayılmış gibi, toplumsal bir tepki; bayrak asarak, kendiliğinden büyür İzmir’de bazen de...
Yani gerçekten de; böyle gavurluk görülmemiştir hiçbir yerde!!
Kendisine dayatılanı reddetmek genlerinde vardır İzmir’in. Tarihsel birikiminde de vardır aynı reddetme, haksızlığa tahammül edememe...
15 Mayıs 1919’da emperyalizme karşı ilk kurşunun sıkıldığı, özgürlük ve bağımsızlık için 20’nci Yüzyıl’da bu toprakların gördüğü en anlamlı savaşın “Türk’ün ateşle imtihanı” nın ilk kıvılcımının yakıldığı, işgaliyle birlikte bütün Anadolu’yu birleştiren çağdaş Türkiye’nin öncü, kentidir İzmir.
9 Eylül 1922’yle birlikte Mustafa Kemal’in “Güzel İzmir”i olmuş, cumhuriyetin sembollerinden biridir de...

Yazının Devamı

Mıcır, mıcır, mıcır mıcır, mıcır!

24 Ağustos 2010

KERİM Tekin.... Hayatının baharında, şarkıları dillerde dolanırken, trafikte mıcır terörüne kurban gitti. 28 Haziran 1998’de Afyon Sandıklı’da verdiği konserden İstanbul’a dönerken geçirdiği trafik kazasında öldü. “Kar Beyazdır Ölüm” ve “Haykırsam Dünyaya” bir yerlerden çalınsa kulağıma, hala o acı ölüm gelir aklıma...
Ajlan Büyükburç... Erol Büyükburç’un kendisi gibi sanatçı kızı... 22 Temmuz 1999’da Muğla-Antalya yolunda geçirdiği trafik kazasında öldü. Ehliyetini yeni almıştı, sabah çok erken saatlerdi. Mıcırlı yolda aracı takla attı. Hayalleri vardı, hepsi o yolda sonlandı.
Gazeteci-yazar İlhami Soysal, şarkıcı Ajlan Büyükburç ile Kerim Tekin, SKY Türk ana haber spikeri Mehmet Tacettinoğlu gibi birçok tanınmış ismin de trafik kazası sonucu ölümünün ana nedeni olarak gösterilen mıcırın kullanılma nedeni, uzmanlara göre “ucuz ve kolay yapılabilir” olması.
Ama en acısı bu kadar yok yere ölüme rağmen hala ders alınamaması. İnsan hayatının bir avuç taştan daha ucuz olması.
Trafik Güvenliği Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Bulgun’un kazalar arttığında yaptığı bir açıklaması aklımda.... İbret veren bir açıklama: “Çok büyük fiyat farkı var, asfalt 5 misli daha pahalı. Mıcırı

Yazının Devamı

Erkeklerdeki değişikliğin sebebi...

20 Ağustos 2010

GÜNLERDİR düşünüyorum... Düşünüyor, düşünüyor ve çözmeye çalışıyorum. Bir tuhaflık var. Nedenini bulmak için uğraşıyorum.
Bu erkeklere bir haller oldu. Sanki daha bir keyifleri yerine geldi.
Gazeteye bakıyorum, haftasonundan bu yana bizimkilerde de bir değişiklik var. Bu değişikliğin sebebini sabitlenen televizyon kanallarından anlıyorum.
Spor sayfalarında futbol haberlerine üstünkörü bakıp geçtiğim için, duruma hakim olamamışım meğer...
Taa ki geçen akşam işler bitip de olağan, “Havadan -sudan konuşma” seansına kulak kabartana kadar. “Tamam” dedim “Doğru ya! Süper Lig maçları başlamıştı!!!”
Bu tüy gibi gezmeler, hararetli konuşup bağırışıp sonra espri patlatıp, birbirlerine takılmalar ondanmış.
Şunlara bak! Nasıl da keyifleri yerine geldi. Şimdi evde ellerinde kumanda, kedi gibi sakin uyuklayan erkekler gider, yerine; özellikle haftasonları ve onu takip eden maç sonrası yorum günleri kumandaya yapışan ve aslan kesilen erkekler gelir. Ne olduğunu anlayamadan içeriden bir gümbürtü kopar. Toplanırlar, bağırırlar, sevinirler, delirirler... Maç organizasyonları yaparlar, maçsız yapamazlar, aynı takımı tuttukları arkadaşlarına daha çok bağlanırlar, tutmayanlarla dalaşırlar,

Yazının Devamı