Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana var olan Kürt sorunun çözümsüzlüğüne sadece terör ya da siyaset değil, çatışmacı, kışkırtıcı söylem ve nefret dilini kullanan basın da ön ayak oldu... Geçmiş yıllarda hesap soran, hedef gösteren, ötekileştiren, olayları çarpıtan tehlikeli haberciliğin sonuçlarını hepimiz biliyoruz. O yıllarda atılan başlıklar sorunu çözmedi; aksine her gün daha fazla şehit cenazeleriyle bu coğrafyada yaşayan insanlarımızı ayrıştırdık, sorunları öteledik, etnik kimlikleri yüzünden insanları karşı karşıya getirdik. Bugün yine aynı oyunlar oynanıyor.

Haberin Devamı

Barış dili kullanılmalı

Dolayısıyla medyanın üzerine düşen ‘barış gazeteciliği’ yapmaktır. Medya barışa katkı sağlayacaksa diline ve üslubuna dikkat etmelidir. Hatırlarsanız barış görüşmeleri sürecinde taraflar; çatışmacı dil yerine barış dilini kullandığı için medya da dilini değiştirmiş görünüyordu.

Ancak son olayların medyada yer alışı gösteriyor ki; medya kışkırtıcılıktan uzak barış dilini henüz içselleştiremedi. İki tarafa da eşit mesafede durması gerektiğini, iki tarafı da dinlemesi gerektiğini, çözüm üreten bir dil üzerinden olayları çarpıtmadan kamuoyu ile paylaşması gerektiğini çabuk unuttu. Bugün hala Kürt kökenli bir milletvekilinin “siyasi mücadele” ifadesini “silahlı mücadele” diye yazarak olayları çarpıtan, ‘biz’ ve ‘onlar’ kutuplaşmasını yaratan bir medyanın bu sürece katkı sağlaması beklenebilir mi?

PKK silahı bırakmalı

Hepimizin üzerine görevler düşüyor... Siyasilerin şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapmaması, aklıselim davranması, PKK’nın şart koşul ileri sürmeden tek taraflı silahları bırakması, şehit haberlerini öne çıkartarak basının ya da üretilmiş yalan haberlerle sosyal medyanın kamuoyunu tahrik etmemesi hepimizin yararınadır. Basın kendi geçmiş tarihinden ders çıkartmak zorunda...Çünkü artık biliyoruz ki; bu ülke insanını bölmek, ülkeyi bölmek demektir...

OKURA HATIRLATMAK
Küçükçekmece Halkalı’da, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Celal Yılmaz tartıştığı 33 yaşındaki Ahmet Sülüşoğlu’nu tabancayla vurarak ölümüne sebebiyet verdi. Söz konusu haber Milliyet’te yer aldı. Ancak olayla ilgili birkaç gün sonra Ahmet Sülüşoğlu’nun ailesi otopsi raporuna ve olaya dair akıllarında birçok soru işareti bulunduğunu belirtince Milliyet ikinci haberi olayı hiç hatırlatmadan sadece sorular üzerine kurdu.
Hatırlatma yok
NA’da Department of Political Science Programs in Political Science and Legal Studies Yüksek Lisans Öğrencisi Alper H. Yağcı “22 Ağustos 2015 tarihli gazetenin 4. sayfasındaki Çiğdem Yılmaz imzalı ‘Sülüşoğlu Ailesi Soruyor’ başlıklı haberden hiçbir şey anlaşılamıyor. Sülüşoğlu ailesi kimdir, sordukları sorulara sebebiyet veren olay nedir, bunları okuyucunun zaten bildiği varsayımı yapılmış ve haberin bağlamına dair hiçbir bilgi verilmemiş. Oysa ki gazetecilik ilkeleri her haberin kendi içinde yeterli bir hikâye sunması ve söz konusu olayın 5N1K’sını içermesini gerektirmez mi?” diye soruyor. Alper H. Yağcı ayrıca aynı gazetenin bir sonraki sayfasında ‘Cehennem Bölgesinde Yangın Alarmı!’ başlıklı haberin spotunun hem anlatım bozukluğu içerdiğini hem de haber metniyle çeliştiğini de hatırlatıyor.
Yazıişleri gönderdiği açıklamada okurumuzun haklı olduğunu belirterek konuyla ilgili iki haber olduğunu, birinde okurumuzun belirttiği unsurların yer aldığını, ancak başka bir güncel haberle sayfa değiştirilirken bu unsurların diğer habere eklenmesi gerektiği hususunun dikkatlerden kaçtığını belirtiyor. Bir başka haberdeki spot ve metin çelişkisi ise doğrudur; genellikle bir tek kelime hatası bile, içerikle spotu tamamen değiştirebiliyor.
Milliyet gazetesini önemli yapan unsurlardan biri de okurlarının dikkati ve bunu bizlerle paylaşmasıdır. Her okur gazetenin okur temsilcisidir. Bu nedenle ayrıca teşekkür ederiz.