Adanaspor, ligde tutunma adına, savunmasını kalabalık tutmasından daha doğal ne olabilir ki? Üstüne üstlük rakibi Galatasaray ise su götürür.
Kaldı ki, 4-3-2-1 oyun anlayışı ile sahaya çıkan ev sahibi Adana, önce Aslan’ın etkili kramponlarına sıkı markaj uyguladı, çabuk oyuncularıyla da etkili bindirmeler yaptı, pozisyonlar da üretti, ama golle taçlandıramadı.
İlk yarıda baskılı oynayan Galatasaray, bu özelliğini pozisyon üretimine bir türlü yansıtamadı. Bunda da kuşkusuz Adanaspor’un oyun disiplininden bir milim taviz vermemesi ve Aslan’ın kötü futbolu ön plandaydı. İlk devrede Yasin’in çaprazdan attığı şut kaldı akıllarda, hepsi o kadar!
Bruma’nın kanat bindirmeleri de, rakip savunmanın arasında son bulurken, emeğinin karşılığını ikinci yarıda alabildi.
Eren’in en büyük derdi, ne yerden ne de havadan istediği gerekli desteği alamayışıydı. Podolski ise ilk yarıda sahada gezindi durdu...
Riekerink’in Sinan Gümüş ve De Jong hamleleri Aslan’ı ikinci yarıda ayağa kaldırırken, en büyük tehlikeyi yine kalesinde yaşadı. Tevfik’in ceza yayı üzerinden harika şutunda Muslera klasını bir kez daha kanıtladı. Kim ne derse desin, Muslera gibi bir kaleciniz varsa, gözünüz asla arkada kalmasın.
Kuşkusu
Eleştirilerde yıkmak, yakmak yoktur! Öyle ekranlara çıkıp, ağzına geleni söylemek gibi bir lüksü olamaz insanların...
Hele hele gazeteciyseniz, dilinize fren koyacaksınız, topluma bir şeyler vermek istiyorsanız, kullanacağız kelimeleri iyi seçeceksiniz. Hiç kimse, kimseyi sevmek zorunda değildir. Ortada bir başarısızlık varsa, yapıcı ya da yol gösterici ifadeler kullanmak, eleştirilerin temel taşını oluşturur, buna gıkımız çıkmaz.
Ne var ki hem ağacı kökünden sökeceksiniz hem de gazeteci (!) apoletinizle istifaya çağıracaksınız! Eleştirdiğiniz kişiyi elbette sevmeyebilirsiniz, ama o kişinin makamına saygı duyacaksınız arkadaş! Öyle ağzınıza geleni söylemeye ne hakkınız var? Haa taraftarların ‘istifa’ çağrıları, hakaret olmadığı sürece, en demokratik haklarıdır... Ancak unutulmasın ki, o kişiyi, o yönetimleri seçen üyelerdir, bırakalım onlar karar versin, seçer veya seçmezler, buna saygı duyacaksınız. Öyle ekranlara çıkıp, avaz-avaz, ‘istifa et, bırak’ diye bağıramazsınız, bu hakkı size kimse vermez...
Bize ustalarımız gazeteciliği asla böyle öğretmediler! Gazeteci görevini yapacak, bu mesleğin ilkelerinden bir milim ödün vermeyecek, en önemlisi ‘tarafsız’ olacak. Herkes,
Aboubakar’ın müthiş golü öncesinde, Tosic’in Charles’e girişi faul, buna lafımız yok. Barış Şimşek süzemedi. Yardımcı hakeme ne demeli? Gözüne perde mi inmiş acaba!
Peki kardeşim, o pozisyonun gole dönüşmesine kadar mesafeye bakın! Siz deyin 60, biz diyelim 70 metre neredeyse... O süreçte savunmada önleminizi alın kardeşim. Gol olmuş, hakem ilk yarıyı bitirmiş, hala itiraz ediyorsunuz! Diego, sadece itirazla kalmıyor, Barış Şimşek direkt kırmızı çıkardığınıa göre, sanırım hakaret söz konusu! Diego ne kadar haklı olursan ol, takımını yalnız bırakmaya hakkın yok. Buna bizim lugatımızda ‘ihanet’ derler, bunu bilir, bunu söyleriz!
Dememiz o ki, Beşiktaş’ın on kişi kalan Antalya karşısındaki farklı galibiyetine de kimsenin laf etmeye hakkı yok. Rıza hocamız, gereksiz itirazlardan sarı, hakeme kötü laf ederek kızaran oyuncuları uyaracak, zapt-ı rapta alacak.
Güneş hoca, Napoli maçı sonrasında yine rotasyona gitmiş, canı sağ olsun! Ne var ki, bu oyunun temelinde ideal on bir diye değişmez kural vardır. Güneş, bu yerleşik algıyı da ortadan kaldırdı. Eee bi de kazanıyorsa, -ki kazanıyor- bize de laf söylemek düşmez.
Efendim, Aboubakar, bir açıldı, pir açıldı. Maşallahı var. Napoli’deki gol
Fabri ne yapsın? Napoli’nin sayısız korner atışlarına hep set çekti, sağlam çıkışlar yaptı, rakibe gol fırsatı vermedi. Fabri ne yapsın? İki penaltıdan birini kurtardı. Koca doksan dakikada tek hatası kontrolsüz girişiyle rakibe kazandırdığı penaltıydı. Ne var ki, yaptığı hatayı, yaptığı kurtarışla affettirdi. Ya rakibin ürettiği net pozisyonlarına ne demeli? Savunmanın verdiği gedikleri, yine Fabri kapattı... Bir tek Caner’in eline-koluna sahip çıkamadı, rakibi çekmesine engel olamadı, hepsi o kadar!
Napoli grubun lideri, hücum presi çok sık kullanan, bunu pozisyon üretimine yansıtan bir takım. Yani, İtalya’ya gidip, böylesine donanımlı bir takıma karşı kafa tutmak, puan, puanlar koparmak mangal gibi yürek ister. Eee bu işi de kotarsa, kotarsa Beşiktaş kotarır.
Adriano, aslında sol açık, ancak dün bir kez daha gördük ki, Şenol Güneş’in gizli golcüsü imiş, farkında değiliz! Adriano, Napoli karşısında gol perdesini açtı, görevini yaptı, hocasının güvenini yine boşa çıkarmadı, kutluyoruz.
Gelelim, haftalardır takıntısı olduğumuz, bir türlü çözemediğimiz Aboubakar’a... İki gol attı, Kartal’a grupta çıkma adına müthiş avantaj sağladı. Aboubakar’ın attığı ilk gole bakın, kaleci ile karşı
Bu köşede, bugüne kadar gündeme dair konulara dilimiz döndüğünce dokunmaya çalıştık, düşüncelerimizi ortaya koyduk. Bizim kulvardaki gelişmeleri köşemize taşırken, gerçeklerden bir milim sapmadık, yorumlarımızda asla ön yargılı olmadık.
Gelelim asıl konumuza... Meslekte 43 yılı geride bıraktım, yazarlığa terfi etmeme karşın, muhabirlik duygusunu asla içimden atamadım. Hani bir laf vardır, ‘tırnaklarıyla kazıya kazıya buralara geldi’ derler, işte benimki öyle oldu. Habercilik, yani muhabirliğin keyfi başkadır bizim kulvarda. Yazar da, çizer de olsanız, serde ‘muhabirlik’ varsa, ki var, bizi yaşama bağlıyor. Doğruları kamuoyuna aktarmanın mutluluğunu her gün yaşadım, yaşamaya da devam ediyorum... Bu emeğin karşılığını bir çok ödülle taçlandırdım. Yaşımız ilerliyor, bu uzun soluklu maratonda hep bizim deyimimizle ‘atlatma’ haberlerin peşinde koştum, durdum. Özel söyleşileri de haberciliğime ekledim, açılmayan kapıları açtım. Bunlar da zaten muhabirliğin en keyifli taraflarıdır.
Nereye varmak istiyoruz? Bugüne dek, bir çok TV’ye çıktım, hep konuk oldum... Arkadaşlar sordu, ben yine dilim döndüğünce, kırmadan- dökmeden, doğruları masaya yatırdım, yanıtladım. En önemlisi tüm renklere
Aboubakar, ne iş yapar merak ediyorum doğrusu? Adam forvet mi, yoksa değil mi? Henüz bir teşhis koyamadık! Topla iyi, rakip savunmayı karıştırıyor, ne var ki asıl işini unutuyor! Alın Rizespor maçı, en az üç net pozisyonu var, golü yok! Kayserispor maçı, 34. dakika, kaleci ile burun buruna, nereye vursa gol, yook, o kaleciye nişanlıyor! Beceriksiz mi, yoksa şanssız mı, anlayan varsa beri gelsin!
Haaa şu olabilir, psikolojik. Kaçırdıkça baskı altına giriyor, telaş ve stres beraberinde geliyor. Olsa olsa bu olur ancak!
Aboubakar konusunda sanırım Şenol Güneş hoca da sıkıntılı, o da, biz de! En iyisi onu zamana bırakalım, maça dönelim.
İlk yarının istatistkleri Beşiktaş’tan yana... Kartal’ın topla oynama yüzdesi rakipten fersah fersah ilerde. Ne var ki, Kartal’ın bu özelliği pozisyon üretimine yansıyor, ancak bir türlü gollerle taçlanmıyor! Cenk (2) ve Talisca bu yarıda yakaladıkları fırsatları gole çevirseler, Kartal, üç puan için bu denli çırpınmayacaktı!
Teknik adamın, skora katkısını dün bir kez daha gördük... Şenol Güneş’in tecrübesine ve de sezgilerine asla lafımız olmaz. Güneş’in, öyle oyuncu dokunuşları var ki, tabelayı değiştiriyor. Buna şans falan dersek ayıp ederiz.
Zaman tüneline girip, geçmişten bugüne örnek olacak yaşanmışlıkları köşemize taşımaktan her daim keyif almışımdır. Sporun her dalını severiz. Ne var ki futbol denince akan sular durur ülkemizde. Bir çoğumuzun yaşam biçimidir futbol... Sohbetler; siyaset, ekonomi ve futbol üzerine kuruludur, bu sıralamanın pek değiştiğine de tanıklık etmedim.
İbreyi futbola çevirirsek, futbolcular asla bir robot değildir. Bu oyunda özellikle fiziksel ve de zihinsel performans düşüklükleri yaşanabilir, doğaldır. Ünlü sinema oyuncularından Aydemir Akbaş, ağabeyimiz, aile dostumuzdur. Oturun, ister sinema, ister siyaset, ister ekonomi, ister futbol tartışın fark etmez, müthiş donanımlıdır. Hele konu futbolsa, tüm kapılar Galatasaray’a açılır. Fanatiktir ama ortada bir yanlış varsa, eleştirilerini ortaya koyar, hatta adeta doğrar, babasını tanımaz, doğru tespitlerini sakınmadan söyler.
Aydemir Ağabey, (Allah uzun ömür versin) seksene merdiven dayamış, müthiş bir hafızaya sahiptir. Sinema Sevenler Derneği’nin sezon açılış kokteylinde yeniden bir araya geldik. Aydemir Ağabey olur da, futbol konuşulmaz mı? Diline öyle kolay kolay fren koymaz, içinde ne varsa söyler! Futbolda gündemi asla kaçırmaz.
Lafı son
Herkesin düşüncesine, gelecek adına öngörülerine lafımız olmaz, saygı duyarız. Ancaak, yorumların da bir ölçüsü olmalıdır. Yıkıcı ve de kırıcı düşünceler yorum olmaktan çıkar.
Fatih Terim ve Arda Turan konusunda kişisel düşüncelerimi bu köşede sıkça dile getirdiğim halde, bizim kulvardaki dostlarımız, “Topa girmediğimi” ileri sürüyor ve eleştiri getiriyorlar.
Bizler bu mesleğe ‘muhabir’ olarak başladık, yazarlığa terfi etsek de, habercilik apoletimizi asla unutmadık. Bu mesleğin en keyifli yanının habercilik olduğunu meslektaşlarımız iyi bilir.
Ne dedik Fransa sonrası, yedi futbolcunun Dünya Kupası Grup Elemeleri’ndeki kadrolarda olmayacağını dillendirdik, haklı çıktık. Niye? Çünkü Fransa’daki kapalı kapılar ardında yaşananların büyük bir bölümü medyaya yansıdı, yinelemeye gerek yok. Bizler bu verilere, yaşanmışlıklara dayanarak yazdık o haberleri... Diyeceğimiz o ki, ayakları yere basan yalan-dolandan uzak haberlerdi.
Yasaklılar arasında yer alan Caner Erkin, son dakikada Ukrayna ve İzlanda maçlarının kadrosuna alındı, yani kapıyı araladı yeniden... Keza Hakan Balta da bu zincire eklendi.
Kaseti biraz geriye saralım, Rusya maçı öncesindeki Fatih Terim’in yaptığı basın toplantısı