Canınız sağolsun

3 Nisan 2003


<#comment>     Maçı mı izleyelim, yoksa Rüştü’yü kovalayım bir türlü karar veremedik. Tecrübeli file bekçimiz, tam tamına 75 dakika iki direk arasında savaştı. Hele hele bir ikinci yarı var ki, kelimelerle anlatmak çok zor. Rüştü’nün kurtarmaktan anası ağladı. Her yaptığı kurtarış İngilizleri’ çılgına döndürürken, hem takıma, hem de bizlere moral aşıladı, galibiyet için umutlandırdı. Ne var ki, Rüştü’nün bu alın teri, 75.dakikada Vassel’in attığı tek golde "heba" olup, gitti.
     Bugüne kadar yaptığımız resmi karşılaşmalarda bir türlü yenmeyi başaramadığımız ve tek gol bile atamadığımız İngiltere karşısında maça iyi başladık. 4-3-2-1 sistemiyle sahaya çıkan ekibimiz, gerilimli oldukları her hallerinden gözlenen İngilizler’e ilk otuz dakika içinde fazla fırsat vermedi. Buldukları pozisyonlarda da Rüştü’yü takıldılar. Maçın ilk 45 dakikalık bölümünde topu fazla ayağa oynayamadık, ofansta çoğalamadık. Bu yarıda sadece Yıldıray Baştürk’ün şutuyla teselli bulabildik.
     İkinci yarıda yine top gezdiremedik, kazandığımız topları çabuk kaybettik. Topa daha çok sahip olan İngilizler kalemizde fırsat üstüne fırsat

Yazının Devamı

Büyük kumar!

21 Mart 2003


<#comment> Eğri oturup doğru konuşalım... Beşiktaş, UEFA Kupası’nda yarı finale dün akşam İnönü Stadı’nda veda ederken, bize göre büyük kumar oynadı. Bu kumarın baş aktörü kendisine her zaman güvendiğimiz teknik direktör Lucescu’dur. Lazio gibi bir takımın karşısına dörtü savunma ile çıkmasını bir türlü anlayamadık. Bazı maçlar vardır ki, riske girersiniz. Ama Lazio karşısında böyle bir riske girmek intihardan öteye gitmez, gitmedi de. Zago’nun olmayışı Lucescu’nun savunmadaki tüm hesaplarını alt üst eden en büyük faktördü. Buna bir de Cordoba’nın uzaktan gol yiyişlerini eklersek dünkü elenişin "kaçınılmaz" olduğunu görürüz.
Beşiktaş gibi büyük hedeflere soyunmuş bir ekibin dokuz dakika içinde iki gol yemesine kimse mazeret aramasın. Hele hele beşinci dakikada yenilen bir gol varki evlere şenlik ! Kazanılan bir ölü topta Beşiktaş’ta ipini koparan rakip ceza alanına gitti. Top döndü, Beşiktaş’a gol oldu. Dörtlü savunmaya takıldım ! Golden sonra Beşiktaş adeta çöktü. Siyah - Beyazlı ekip rakibin kanatlarını etkisiz hale getirmek isterken bu kez orta alanın göbeğinde Lazio’ya boş alanlar yarattı.
İlk yarıda izlediğim bir Niyazi var ki anlatamam. Defansta mı oynadı, kanatta mı

Yazının Devamı

Altın vuruş

10 Mart 2003


<#comment> Sezon başından bu yana, Beşiktaş’ta birçok şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu yazdığımız zaman, dostlardan acımasız eleştiriler aldık. Yabancıların yetersizliğini dile getirdiğimiz zaman, sağolsunlar bize kızdılar.
Yaygın olan düşünce; Lucescu’nun elinde zengin bir kadro olduğu yolundaydı... Biz buna da karşı çıktık, yine eleştiri aldık!
Düşünün, şampiyonluğa oynayan koskoca Beşiktaş, Trabzonspor kalesine sadece bir şut atabildi, o da altın gol oldu!
Lucescu, Ahmet Dursun’un da hastalanmasından sonra sahaya elindeki malzemenin en iyisini sürdü. Savunma ağırlıklı taktikle Trabzonspor karşısına çıkan Beşiktaş’ta Kaan Dobra, Serdar, Giunti ve Tamer’in hiçbir varlık gösterememesi Kartal’ın en büyük hadikapıydı...
Şu yabancılara hiç ısınamadım. Maldaraşanu ve Giunti’nin alınması Beşiktaş’ın gücüne güç katmadı. Giunti’nin dün sahada ne yaptığını anlayamadım. Boş gezenin, boş kalfası... Ronaldo ve Pancu’yu ayrı köşeye koydum her zaman...
Gökdeniz ve Fatih Tekke’nin bireysel futbolu Beşiktaş’ın savunmasını rahatlatan en büyük faktördü bizce... Trabzonspor, Beşiktaş’a oranla daha pozitif bir oyun ortaya koydu. Ne var ki, Karadeniz ekibinin özellikle

Yazının Devamı

Hitchcock misali

28 Şubat 2003


<#comment> Yeni yılda bir takım radikal kararlar aldım... Önce 30 yıldır haşır neşir olduğum, mutlu ve mutsuz anlarımı paylaştığım alkole veda ettim. Sigaraya gelince dört paketten iki üç taneye indim. Gece gezmelerini bıraktım, evcimen oldum... Bu süreç içinde sürekli ya bilim kurgu ya da gerilim filmlerine takıldım. Yaşamımda çok gerilim filmi seyrettim, ama dün akşam İnönü’deki gerilimi hiçbir zaman yaşamadım. Beşiktaş geçmişte de bu tür sıkıntılar yaşatmıştı bizlere... Valerenga faciası hâlâ gazete arşivlerinde yerini koruyor.
14. dakikada T.Dosek’in çaprazdan sert şutunda yüreğimiz hopladı. 42. dakikada Pancu’nun klasik golü bizi rahatlattı. Ardından maçın bana göre kahramanı Ronaldo’nun golü yüreğimize su serpti, çeyrek final için umut saçtı. Ahmet Dursun ve İlhan Mansız’ın attığı gollerle "Tamam bu iş" dedim. Kartal bu ne yapacağı belli olmaz. Korku dolu gözlerle maçın bitiş düdüğünü bekledik. Hele 83. dakikada Çekler’in attığı ikinci golden sonra, inanın uzatmalar dahil 9 dakikayı zor bitirdik, tribünler ve bizler deyim yerindeyse dokuz doğurduk.
Hele bu uzatma dakikalarında Çekler’in sayılmayan bir üçüncü golü var ki, uzun süre tartışılacak. Yan hakem Stagnoli’nin

Yazının Devamı

Tadı kaçırdı

17 Şubat 2003


<#comment> Hakemleri fazla eleştirmek tarzım değil. "Hakem de insandır, hata yapar" düşüncesine saygı duyanlardanım. Ne var ki, Serdar Tatlı’ya oldum, olası bir türlü ısınamadım ! Ahmet Dursun’un kendini yere atmasına çıkan sarı karta şapka çıkarıyorum. Peki, 40.dakikada Saido’nun, Pancu’nun ayak bileğine basmasına ne demeli? Üstelik Tatlı pozisyona da bir hayli yakın. Tamam pozisyon faul de, ya kırmızı kart? Ahmet Dursun’a sarı kartı çıkaran Tatlı, aynı duyarlılığı Pancu’nun pozisyonun da neden göstermedi? Hele hele, Beşiktaş kulübesini uyarma şekli hiç de hoş değildi! Maçın bitimine doğru havada uçuşan sarı ve kırmızı kartlar da ancak bir "Tatlı versiyonu" olabilirdi. Sergen’i kırmızı kartla oyun dışı bırakan Tatlı’nın, tahrik edenleri aynı şekilde cezalandırmaması hayret vericiydi. Yani "birine var birine yok" felsefesi bu düşünceyi taşıyanları her zaman hüsrana uğratır.
* * *
Neyse, Tatlı’yı kendi haline bırakıp, maça dönmek de yarar var. Ofansif ağırlıklı bir taktikle sahaya çıkan Beşiktaş, başlama düdüğüyle birlikte rakip kaleye yüklendi. Kartal’ı dörtlü savunmayla durdurmayı hedefleyen konuk takım, İlhan ve Ahmet Dursun’un golleriyle adeta şoke oldu.

Yazının Devamı

Tümer’in alın teri

3 Şubat 2003


<#comment> Her şeyden önce her iki takımın futbolcularını gönülden kutluyorum. Ağır zemine karşın, futbol adına müthiş güzellikler sundular, içimizi ısıttılar.
Doksan dakikalık mücadelede beni rahatsız eden bir olay var ki, bunu anlatmadan geçmek futbol adına ayıp olur. Yılların tecrübesi Fatih Akyel’in, meslekdaşı İbrahim Üzülmez’in önce alt baldırına, sonra böbreğine tekme atması hangi vicdana sığardı ? 16. dakikada profesyonelliğini unutan Fatih Akyel, Fenerbahçe’nin dünkü maçı kaybetmesinde en büyük faktördü bana göre. Pozisyona yakın olan Ali Aydın, cesur bir kararla Fatih Akyel’i oyundan atarken, ayakta alkışladım. Ne varki Ali Aydın’ın ilk yarıda Abdullah’ın, Kaan Dobra’yı ceza alanı içinde yere indirmesine seyirci kalmasını ise ayıpladım. Fatih Akyel’i oyundan atan Ali Aydın, aynı cesareti ne yazık ki, bu pozisyonda gösteremedi ! Aydın’ın maç süresince çıkardığı sarı kartlar yerindeydi.
Top sürmenin imkansız olduğu zeminde Fatih Akyel’in oyundan atılmasına karşın Beşiktaş, ne disiplinini bozdu, ne de taktiğini. Savunma ağırlıklı taktikle sahaya çıkan Beşiktaş, rakibine oranla atak gözüktü. Fenerbahçe ise on kişi kalmasına rağmen maçı hiç bırakmadı, Beşiktaş

Yazının Devamı

Kartal Çek kesti!

27 Ocak 2003


<#comment> Adı üstünde hazırlık maçı, futbol adına hiçbir zaman güzellikler bulamazsınız. Bu maçlar, psikolojik olarak futbolcularda "Bitse de, gitsek" düşüncesini ön plana çıkarır. Buna karşın, dün Beşiktaş’ta lige yansıyacak, olumlu hareketlere ve oyunculara tanık olduk.
Ligin ilk yarısında formsuzluğu nedeniyle eleştirdiğimiz İlhan Mansız, dün oyunda kaldığı süre içinde müthiş futbol ortaya koydu. Bu övgümüzün, attığı gollerle uzaktan yakından ilgisi yok. Mansız, fizik ve kondisyon olarak güçlenmiş. Kaybettiği topu kovalayan, rakip savunmayı hırpalayan Mansız, duran topları da kullanmaya başlamış. Nitekim Mansız, ikinci yarıda duran bir toptan ilk golünü buldu, arkasına bir gol daha eklerken, ikinci yarı için olumlu sinyaller verdi. Tek sorun, ligin ikinci yarısında Mansız’a eşlik edecek olan oyuncu... Pascal Nouma dün bir şey yapamadı. Ahmet Dursun sürekli sakatlıklarla boğuşuyor. Geriye kalıyor; Pancu, Ali Cansun, Eser, Tümer ve Sergen... Pancu’nun görev yeri belli. İyi bir Pascal Nouma, İlhan Mansız ile birlikte Kartal’ın forvetteki vazgeçilmez ikinci silahı olur. Elbette bu ikilinin arkasına Sergen şart. Ama o da yok! Bu boşluk, Tümer ve Pancu ile rahatlıkla doldurulur.

Yazının Devamı

Yorgun Kartal!

22 Aralık 2002


<#comment>Şimdi kalkıp Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı futboluna ve zor galibiyetine bir çok "mazeretler" sıralayabiliriz.
Hatta daha da ileriye gidip, Lucescu’ya İbrahim’i ve Kaan Dobra’yı yedeğe çektiği için kızabiliriz!
Kartal da bu kızgınlıklarımıza ve de kötü oyununa "yorgunum dostlar" diyerek karşı çıkabilir!
Evet, Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı ve de kötü futbolunda göze çarpan en büyük olumsuzluk yorgunluğudur, doğrudur.
Ne var ki üç kulvarda "zirveye" kanat çırpan Kartal’ın böylesi bir mazerete sığınmaya hiç mi hiç hakkı yok.
Benim asıl kızdığım, yeteneğine inandığım Serdar Topraktepe’nin oyunda kaldığı süre içinde hiçbir varlık gösteremeyişidir. Tamer Tuna’nın da sağ kulvarda etkisiz kalması, orta alanın savaşçılıktan uzak olması Kartal’ın kötü futbolunda en büyük faktörlerdir.

Yazının Devamı