Yorgun Kartal!

22 Aralık 2002


<#comment>Şimdi kalkıp Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı futboluna ve zor galibiyetine bir çok "mazeretler" sıralayabiliriz.
Hatta daha da ileriye gidip, Lucescu’ya İbrahim’i ve Kaan Dobra’yı yedeğe çektiği için kızabiliriz!
Kartal da bu kızgınlıklarımıza ve de kötü oyununa "yorgunum dostlar" diyerek karşı çıkabilir!
Evet, Beşiktaş’ın dünkü sıkıntılı ve de kötü futbolunda göze çarpan en büyük olumsuzluk yorgunluğudur, doğrudur.
Ne var ki üç kulvarda "zirveye" kanat çırpan Kartal’ın böylesi bir mazerete sığınmaya hiç mi hiç hakkı yok.
Benim asıl kızdığım, yeteneğine inandığım Serdar Topraktepe’nin oyunda kaldığı süre içinde hiçbir varlık gösteremeyişidir. Tamer Tuna’nın da sağ kulvarda etkisiz kalması, orta alanın savaşçılıktan uzak olması Kartal’ın kötü futbolunda en büyük faktörlerdir.

Yazının Devamı

Kabadayı yuvası

9 Aralık 2002


<#comment>Maç içinde gördüklerime inanamadım! Galatasaray’da herkes kabadayı olmuş. Önüne gelen ilk etapta hakeme saldırıyor, hırsını alamayınca bu kez rakibine yöneliyor. Neymiş efendim, hakem Kuddusi Müftüoğlu 44. dakikada bir penaltıyı vermemiş. Ali Eren’in, Hasan Şaş’ı düşürmesi bizim gözlemlerimize göre penaltıydı, Müftüoğlu vermedi. İşte bu pozisyonda futbolunu ve insanlığını her zaman takdir ettiğim Hasan Şaş’ın hakemin üzerine yürümesi inanılmaz bir görüntüydü. Bunun karşılığı bizce kırmızı karttı. Penaltının dışında orta hakemin büyük bir yanlışını izlemedik. Çıkardığı sarı kartlar da hep itirazlar sonucu. Yani ısmarlama kartlardı. Ali Sami Yen’de bu şartlarda hiç kimse maç yönetemez! Sahadaki el kol hareketlerine, kenar yönetimden hiçbir tepki gelmemesi beni hayrete düşürdü. Ali Sami Yen yeşil çimden çıkmış, kabadayı yuvası haline gelmiş. Yani Galatasaray’ı Ali Sami Yen’de yenmeyeceksin, sesini çıkarmayacaksın, gollerine izin vereceksin...
Maç bitiminde Galatasaraylılar’ın hakem Müftüoğlu’nun toplu olarak üzerine yürümelerini böylesi büyük bir takımın oyuncularına hiç yakıştıramadım. Allahtan polisler araya girdi de hakem triosu canınını kurtardı.
Biraz maça

Yazının Devamı

Kabadayı yuvası

9 Aralık 2002




Maç içinde gördüklerime inanamadım! Galatasaray’da herkes kabadayı olmuş. Önüne gelen ilk etapta hakeme saldırıyor, hırsını alamayınca bu kez rakibine yöneliyor. Neymiş efendim, hakem Kuddusi Müftüoğlu 44. dakikada bir penaltıyı vermemiş. Ali Eren’in, Hasan Şaş’ı düşürmesi bizim gözlemlerimize göre penaltıydı, Müftüoğlu vermedi. İşte bu pozisyonda futbolunu ve insanlığını her zaman takdir ettiğim Hasan Şaş’ın hakemin üzerine yürümesi inanılmaz bir görüntüydü. Bunun karşılığı bizce kırmızı karttı. Penaltının dışında orta hakemin büyük bir yanlışını izlemedik. Çıkardığı sarı kartlar da hep itirazlar sonucu. Yani ısmarlama kartlardı. Ali Sami Yen’de bu şartlarda hiç kimse maç yönetemez! Sahadaki el kol hareketlerine, kenar yönetimden hiçbir tepki gelmemesi beni hayrete düşürdü. Ali Sami Yen yeşil çimden çıkmış, kabadayı yuvası haline gelmiş. Yani Galatasaray’ı Ali Sami Yen’de yenmeyeceksin, sesini çıkarmayacaksın, gollerine izin vereceksin...
Maç bitiminde Galatasaraylılar’ın hakem Müftüoğlu’nun toplu olarak üzerine yürümelerini böylesi büyük bir takımın oyuncularına hiç yakıştıramadım. Allahtan polisler araya girdi de hakem triosu canınını kurtardı.
Biraz

Yazının Devamı

Mazeretim var!

2 Aralık 2002


<#comment>Sanırsınız kar yağacak! Buz gibi bir hava... Seyirciler bizlerden şanslı! Hiç olmazsa, bağırıyorlar, havaya zıplıyorlar, gol çığlıkları atıyorlar, ısınıyorlar! Biz gazeteciler, tribünde donduk adeta. Hele hele ilk yarıdaki kötü futbol nedeniyle "buz" tuttuk!
Ligin "lokomotifi" Beşiktaş, tüm gücünü Dinamo Kiev maçında bitirmiş! İlk yarıda ne doğru dürüst bir pozisyon, ne de tribünleri biraz olsun ısıtacak futbol ortaya koyamadı. Kontratak futbolu ve aldığı sonuçları dikkat çeken Gençlerbirliği’de bu yarıda, Beşiktaş’a ayak uydurunca kaliteli futbolu beklemek hayalden öteye gidemedi.
Kartal’ın mazereti vardı, UEFA yorgunuydu! Beşiktaş ile "nikah" tazeleyen İlhan Mansız ve Nouma bu yarıda, rakip savunmanın arasında kaybolup gitti.
Sergen’in 68.dakikada oyuna girmesinden sonra Beşiktaş’ta gözle görülür bir kıpırdanma oldu. Sergen’in girişinden bir dakika sonra attığı gol, hem tribünleri, hem de takımı biraz ayağa kaldırdı. Ne var ki, mücadeleyi elden bırakmayan ve çok koşan Gençlerbirliği Youla ile eşitliği sağlarken, bu pozisyonda Tolga’nın hatası ön plandaydı. Zaten o tam bir "sakar"! Ne zaman, ne yapacağı belli değil.
Doksan dakikanın büyük bölümü

Yazının Devamı

Luce’nin doğruları

18 Kasım 2002


<#comment>Altay karşısındaki kadro Beşiktaş’ı yakından izleyenler için asla sürpriz değil. Lucescu, Alaves maçından fizik ve mental yorgunluğuyla çıkan Ali Eren, Tayfur, Pancu’yu yedeğe çekip, İbrahim ile Yasin Sülün’ü kadroya almadı. Kimine göre Lucescu hatalı, kimine göre doğru!
Lucescu’yu bu kararından dolayı destekliyorum. Hiçbir teknik adam bindiği dalı kesmez. Beşiktaş UEFA, Süper Lig ve Türkiye Kupası’nda, yani üç ayrı kulvarda savaşacak. Lucescu’nun amacı, yedek kulübe mahkumlarını "hazır" tutmak.
Elbette şansını iyi kullanamayanlar vardı. Orta alanda Amaral, oyunda kaldığı süre içinde "sıfır" çekti. Tolga, Ali Eren’in yerini dolduramadı, Serdar sol kanatta çırpındı, vasatı geçemedi. Pascal Nouma, 58 dakika elinden geleni yaptı, fizik gücüne yenildi!
Gelelim Tümer Metin’e... Sergen’in yerine soyundu, 40 dakika oyunda kaldı. Bu süreçte iyi işler yaptı, ancak kırmızı kartla oyun dışı kaldı ! Fatih ile girdiği mücadelede sinirlenmesini yadırgadım. Mutlu Çelik’in ona gösterdiği kırmızı kartı çok ağır buldum. Mutlu Çelik, Bayram’ın yere düşürülmesini penaltı olarak değerlendirmesi ise skandaldı!
Çelik’in hatalı kararlarından sıyrılıp, Kartal cephesine

Yazının Devamı

Rüya değil

1 Kasım 2002


<#comment>SIKINTILI bir "vize" olayından sonra, önce Paris, ardından Bilbao ve karayolu ile Vitoria’ya ulaştık. Toplam yedi saat süren uçak seyahatinde zaman zaman uykuya daldım, Beşiktaş adına çok güzel rüyalar gördüm. Hayal kurmak, insanı mutlu eden düşler görmek kadar güzellikler var mıdır ? Birçok olayı yaşadım, ancak aklımda kalan tek şey; İnönü Stadı’nda Şampiyonlar Ligi’nde, Barcelona’yı futbolu ve 3 - 0’lık skoruyla parça parça eden Beşiktaş kaldı. İkinci düşüm ise Barcelona’nın geçen hafta İspanyol Ligi’nde Alaves’i 6-1 yenmesiydi. Paris - Bilbao hattında ise Alaves maçını "sanal" olarak yaşadım. Alaves’i sahadan silip, süpüren ve maçı 3-0 kazanan Beşiktaş’tı.
Uçağın lastiklerinin yere büyük gürültüyle vurduğu anda korkuyla yerimden fırladım. Ancak gördüğüm güzel düşler nedeniyle korku yerini umuda bırakmıştı.
Rüya bu... Olur mu, olur dedik, Mendizorroza Stadı’na ekip olarak konuşlandık.
İki takımın teknik patronları birbirlerini iyi analiz etmişler. Üçlü savunmanın önünde kalabalık orta alan ve ilerde tek adam anlayışı ön plandaydı. Alaves’in sadece bir farkı vardı, o da futbol dışı sertlik ve tahrik politikasını ön plana çıkarışıydı. Nitekim Alaves’in

Yazının Devamı

Biraz ciddiyet

13 Ekim 2002


<#comment>Bir ilk yarı izledim ki, gözlerime inanamadım. Dünya üçüncüsü olmuş bir ekibin böylesi ciddiyetten uzak futbol oynamaya hakkı yok. Aslında Makedonya’yı "küçük" görmenin faturasını bu yarıda pahalıya öderdik. İkinci dakikada yediğimiz golü anlatmaya doğrusu dilimiz varmıyor! Sadece gol mü? İlk 45 dakikalık bölümde savunma skandalı izledik dersek abartmış olmayız. Elini kolunu sallayan Rüştü ile karşı karşıya kaldı. Bu yarıda Mitrevski, Hristov (2 kez) ve Şakiri son vuruşlarda biraz becerikli olsalardı fark yerdik, Üsküp’ten hüsranla dönerdik. Herkes yatıp, kalkıp kalede devleşen Rüştü’ye dua etsin. Bize göre maçın kahramanı Rüştü, onun ardından Nihat’tı.
Sadece savunma mı? Orta alanda yapılan basit hatalar, kaptırılan toplar bu yarıdaki kötü futbolun temelindeki diğer bir faktör olarak önümüze çıktı. Savunmanın önünde oynayan Tugay’ı tanıyamadım. Forvetteki gol silahımız Arif, bu yarının işsizlerindendi!
Biz ciddiye almadık Makedonya’yı! Onlar savaştılar, oyun disiplinini korudular ve ilk yarıda bol pozisyon bulmalarına rağmen tecrübesizliklerinin kurbanı oldular. Güneş’in ikinci yarıya Serhat ve Hasan Şaş ile başlaması bir teknik adam doğrusuydu. Okan’ın ilk

Yazının Devamı

90 Dakika

23 Eylül 2002


<#comment>Lucescu’nun seyirciyle "takışan" ve moralmen çöken İbrahim’e forma vermesi, sezon başından bu yana hatalı gollerle takımı çileden çıkaran Cordoba’yı kesmesi bir teknik adam doğrusuydu. İbrahim’i kazanmak ve onu seyirciyle yeniden "barıştırmak", ancak on birde sahaya sürmekle olabilirdi. Lucescu’nun bir başka doğrusu ise Kaan Dobra ile yola devam etmesiydi.
Seyirciyi anlamak doğrusu güç. Sarajevo maçından sonra "ıslıkladığı" Kartal’ı dünkü maçta bağrına basması elbette "futbolsuz" ilk yarının aklımızda kalan güzelliğiydi. Taraftar takımı bağrına basan, kötü günde onların yanında olandır. Hep böyle kalın.
***
İlk yarıda müthiş seyirci desteği gören Beşiktaş, bu yarıyı rakip alanda kapadı, kapamasına da, iyi futbol oynadığını söylemek doğru olmaz. Kartal’ın "pasörü" Sergen Yalçın’ın kullandığı ölü toplar ya rakip savunmada eridi, ya da autla sonuçlandı hep bu yarıda. Çok adamla kapanan Trabzonspor, Kartal’a "geçit" vermedi, orta alanda çabuk çıkarak, pozisyon aradı. Elbette Beşiktaş’ın bu yarıda gole çeviremediği pozisyonlar oldu. 5.dakikada Sergen sağdan indi, arka direğe kesti, Pancu’nun kafa şutu az farkla auta çıktı.
İlk yarının kader anı bize

Yazının Devamı