Ali Şansalan, ilk yarıda beğendiğimiz hakemlerimizden, gelecek adına umut verenlerden. Gelin görün ki, söz konusu Burak Yılmaz olunca, diğerleri gibi o da sessizliğe bürünüyor! Hani derler ya, bir ‘adamın adı çıkacağına canı çıksın’, misali... Burak’a buz gibi faul yapılıyor, hakemlerin kılı kıpırdamıyor... Tıpkı dün olduğu gibi! Appindangoye, Burak Yılmaz’ı cezaalanı içinde indiriyor, kaldı ki tecrübeli golcü, topu göğsüyle aldı, el falan yok. Şansalan ‘duyarsız’, VAR ise yine meydanda yok! Dememiz o ki, Şansalan’ın maç içinde çaldığı öyle fauller var ki, onlar faulse, Burak’ın düşürülüşü yüzde yüz penaltıdır beyler! Emre Kılınç, ilk yarıda sarısı var, ikinci yarıda hakem faulü çalıyor, Emre düdükten sonra topa vuruyor. Üstelik kaleye, yani ikinci sarı, devamı kırmızıdır, kırmızı! Vedat Muriç’ten ne farkı var, eyy, Şansalan? Eyyy MHK siz ne yaparsanız yapın, sabaha kadar seminerler düzenleyin, değişen bir şey yok bilesiniz, işiniz çok zor,
Süper Lig’in ikinci yarısı yarın akşam start alıyor, görünen o ki, oldukça çekişmeli geçecek bir mücadeleye tanıklık edeceğiz. Dileriz bu mücadele futbol kalitesini bir tık yukarı çıkarır, keyif veren maçlar izleriz. Elbette bu kora-kor mücadelede hakemlerimize ve VAR’a büyük görev düşecek. Ligin ilk yarısında yapılan hakem ve VAR hatalarını biliyoruz, umarız herkes bunlardan ders çıkarmıştır.
Antalya’da çok ciddi bir hakem semineri oldu, hakem ve VAR hataları masaya yatırıldı. Hakemlere bir dizi ciddi uyarılar yapıldığını biliyorum. MHK üyeleri hakemlerimizle tek-tek, bazen gruplar halinde görüşmeler yaptılar. MHK özellikle gençlere yöneldi, onlara şans vermeyi planlıyorlar. Seminerde ayrıca tecrübeli hakemlerin, gençlere ‘abilik’ yapmaları bile istendi, çok doğru bir düşünce.
Artık bıktık
Dostlarımız VAR sisteminin tamamen oturduğunu ifade ediyorlar. Neyse sözü çok fazla uzatmadan ifade edelim, artık hakem ve VAR’ı tartışmaktan inanın bıktık. Sanırım sizler de her hafta
Asker, doktor, polis olmak çocukluk hayallerimizin ilk sırasını oluşturmuştur, kuşkusuz. Günümüzde ise hedefler ve hayaller o kadar çok ki, hangisini yazsak?
Doktor ve oyuncu olmak benim en büyük hayalimdi, olamadım. Bizim çocukluk dönemlerimizi anlatmaya gerek yok. Bir yanda eğitim, diğer yanda geçim derdi. Ben ikisini bir arada yürüttüm, iki hayalimin uzağında gazeteci oldum. 1973 yılında başlayan gazetecilik, diğer yanda evlilik çoluk-çocuk derken, bugünlere geldik, doktor ya da oyuncu olamadım ama çok mutluyum, çünkü işimi seviyorum. Hakkını da vermeye çalışıyorum, hâlâ...
Dönelim asıl konumuza, yani hedeflerime, hayallerime... İki kızım var, ikiz, 41 yaşındalar. Biri uzman doktor Ekin, diğeri ise tiyatro oyuncusu Başak... İkisi de kendi branşlarında başarılılar, onlarla gurur duyuyorum, onlar benim hayallerimi gerçekleştirdiler. Tiyatro Pera’da yaklaşık 18 yıldır birçok yapıtta yer alan, ödüller kazanan Başak’ın yer aldığı oyunları izliyorum, mutlu oluyorum. Elbette Tiyatro Pera’nın sanat
Öncelikle 2020 yılının ülkemize, insanlarımıza sağlık ve mutluluklar getirmesini diliyorum. Bizim kulvarda, yani futbol dünyamızda geçtiğimiz yıl güzellikler yaşadık, ülke adına mutlu olduk.
Kuşkusuz en büyük sevincimiz, A Milli Takımımız’ın 2020 Avrupa Şampiyonası finallerine grup lideri olarak gitmesidir. Evet, bu tip finallere gitmedik değil, ama giderken hep uçurumun kenarlarında dolaştık, yüreğimiz pır-pır etti, sürekli!
Ay-Yıldızlı ekibimizin bu tarihi başarısında en büyük pay Şenol Güneş hocamızındır. Şöyle bir bakıyorum, 2019’a damgasını vuran hocalarımızı kantarıma çıkardım, kim ağır basıyor, klasmanım nasıl?
Bir numara Şenol Güneş’tir, finallerde de ‘misafir’ takım olmayız, iyi bir jenerasyon yakaladık. Rıza Çalımbay, tüm rakiplerine harika bir ‘çalım’ attı, ilk yarıyı lider olarak tamamladı. Ünal Karaman, Erol Bulut, Sergen Yalçın, Okan Buruk ve Ersun Yanal kantarımda ağır basan yerli hocalarımızdır. Zor bir süreçte işbaşı yapan Abdullah Avcı hocamızı da yok sayarsak haksızlık ederiz. Gelir gelmez
Ya olacak iş değil! Nedir bu hakemlerimizin hali, sanırsınız ki, kasıtlı hareket ediyorlar! Daha derbinin tartışmaları bitmedi, Cüneyt Çakır zincirine bu kez de Fırat Aydınus eklendi! 11. dakikada Nadir sarının ardından direkt kızardı! Vida’nın Nadir’e yaptığı hareket buz gibi değil, yüzde yüz faul, faul... Vida’nın ayağı çok yukarıda, yüzüne gelse, adam tren çarpmış gibi olacak. Yani, hem faul, hem de Vida’ya sarı kart...Üstelik gözünün önünde, Nadir’in isyanına katılmamak mümkün değil. Ancak kardeşim hakem oyunu devam ettirmiş, itirazlarını niye sürdürüyorsun, kızarıyorsun? Aydınus, 36’da bu kez Ljajic’e sert giren Yasin’e önce sarı gösterdi, VAR uyardı, kartın rengi kırmızıya dönüştü. Kırmızı doğru, Ljajic’in ayağı da kırılabilirdi. Peki, Aydınus gibi tecrübeli hakem, o pozisyonda nasıl VAR’a sığınır arkadaş? Gördük ki, Fırat Aydınus da son haftalardaki hakem eleştirelerinden oldukça etkinlenmiş belli!
***
Bu oyunda bazen eksik kalmak bazen o takımın direncini üst
Bizler araştırmacı gazeteciyiz... Derbi öncesi yaptığım bir dizi görüşmelere göre, FIFA kokartlı Halil Umut Meler’in adı kapalı kapılar ardında ön plandaydı. Ne var ki, MHK’nın kantarında Cüneyt Çakır ağır bastı, maça o çıktı! MHK neden bu değişikliğe gerek duydu? Haklıydılar, artık onlar da hakem hatalarından yıldılar. Hafta olmasın ki, başları derde girmesin! Her hafta eleştirilerin boy hedefi MHK Başkanı Zekeriya Alp ve kurul üyeleriydi.
“Derbi kritik bir maç, baskı inanılmaz. Bu baskıyı ancak Cüneyt Çakır kaldırabilir, biz de rahat ederiz” mantığından yola çıktılar, Çakır’a maça atadılar. Hatta biraz daha ileri gidip, VAR’ın başına Mete Kalkavan’ı oturttular. İki de tecrübeli AVAR yedek hakemini oluşturdular. Yani işlerini sağlama aldılar, almasına da gelin görün ki, tüm bu düşünceler, derbide yerini hayal kırıklığına, isyana bıraktı! Cüneyt Çakır ve VAR, ailecek sınıfta kaldılar, maçın önüne geçtiler, ortalığı yangın yerine dönüştürdüler! Tablo bu, kalkıp
Fenerbahçe’yi biliyoruz, sahasında taraftarıyla bütünleştiği zaman baskısıyla, temposuyla rakiplerini adeta boğuyor, pozisyon üretiyor, goller atıyor malum.
Böylesi özelliklere sahip rakibe karşı telaş yapmayacaksın, ellerinize-kollarınıza sahip çıkacaksınız (!), ayağa paslarla oynayacaksınız. Öyle telaş yaparsanız, dan-dun oynarsanız, rakip gelir sana faturayı keser! Peki, arkadaş sen Beşiktaş’sın, zirvenin ortakları arasındasın. Çıkacaksın, savunmana yaslanmayacaksın, topunu oynayacaksın. Neyin korkusudur bu Allah aşkına?
Hadi diyelim bu bir taktik, peki takım savunması böyle mi yapılır? Önce Max Kruse penaltıdan attı, ardından Ozan Tufan harika bir vuruşla farkı ikiye çıkardı. Özellikle Ozan’ın o bazukasını iki Karius olsa, çıkaramazdı, inanın! Yalnız penaltı pozisyonu öncesinde Caner’e yapılan faul vardı. Hadi Çakır es geçti, VAR’dan da eser yok! Neyse ki ilk yarının uzatma dakikalarında Atiba’nın şık golüyle fark bire indi.
Rakibin baskısı ve taraftarın coşkusunun hakem kararlarını etkilememesi gerekir. İkinci yarının hemen başında duran
‘Dost’ kelimesini oldum olası çok severim, değer veririm, yaşamımda büyük yer kaplar... Kaldı ki dostluklar öyle kolay kurulmuyor, seveceksiniz, güveneceksiniz. Meslekteki 46 yılımın neredeyse tamamı Beşiktaş ile iç içe geçti, bu süreçte yıkılmaz dostlarım oldu, ilk gün neysek, bugün de aynıyız.
Beşiktaş’ta işbaşı yapmam 1973 yıllarına dayanıyor. THA’da (Türk Haberler Ajansı) mesleğe adım attım, üç büyük kulüp arasında mekik dokudum, ancak en büyük zamanım Şeref Stadı’nda geçti. Demem o ki, Beşiktaş uzmanlık alanımı oluşturdu. O gün bugün Beşiktaş’ı yazıyor, çiziyorum. Bu birliktelik asla tarafsızlığıma halel getirmedi, hep doğru haberciliğin peşinde koşuşturup, durdum. Uzun soluklu yaşamımda hani o ‘efsane kadro’ var ya, onlar hep benim dostlarımdı, bugün bile aynı sıcaklığını koruyor, birbirimizi arıyor, hal hatır soruyoruz. O dostlarımın başarılarını gördükçe, gurur duyuyorum.
Hangisini saysak... Rıza Çalımbay, bizim Atom Karınca’mız, adamın güzeli,