2020 Avrupa Şampiyonası grup elemelerinde Fransa’yı deviren ve müthiş bir hava yakalayan A Milli Takımımız, eski teknik adamlar arasında da büyük ilgi gördü. Mustafa Denizli, Lucescu, Abdullah Avcı ve Ersun Yanal, bu yeni jenerasyonun gelecek adına umut verdiğini söylediler, valla yerden-göğe kadar haklılar, biz de katılıyoruz...
‘Yiğidi öldüreceğiz, ama hakkını da vereceğiz”... Kimdir bu yiğit, elbette Lucescu ve ekibidir... Lucescu, Tayfur Havutçu, Kerem Yavaş ve Carlo’nun bu havuzun oluşmasındaki katkılarını asla inkar edemeyiz... Temeli onlar attı, Şenol Güneş hocamız, o kadroya dokunuşlar yaptı, yeni isimleri ilave etti. Mert, Dorukhan ve Güven’i ekledi. İzlanda yenilgisi elbette hoş değil, nehirleri geçtik, gittik çayda boğulduk!
“Teker kırıldıktan sonra, yol gösteren çok olur” deyişine karşıyım. Gollere bakın, onlar atmadı, kendi hatalarımızdan yedik! Dorukhan’ın attığı gol, üzerinde çok çalışılmış, belli. Haaa şunu söyleyebilirsiniz, Güneş acaba Ozan’ın yerine Yusuf’la başlayabilir miydi? Nitekim Yusuf’un oyuna girmesiyle, topu üçüncü bölgeye taşıdık. Dememiz o ki sonradan açıldık, açılmasına da puan getirecek golü bir türlü bulamadık!
Mumla arandılar
Bırakın
İzlanda’yı bizim kadar yakından kimse tanıyamaz, bize çok çektirdi, çookkk! Adamların fizik güçleri, boyları-posları inanılmaz, hele bir duran toplardan yarattıkları tehlikeler var ki, rakibin yüreğini ağzına getirir alimallah! Böylesi donanımlara sahip, takıma ancak topu yerden ve ayağa oynarsanız kafa tutabilirsiniz! Nitekim 21’de Ragnar Sigurdsson attığı gol tipik bir İzlanda üretimidir.
Elbette gurubumuzun favorisi, son dünya şampiyonu Fransa’yı devirmemiz müthiş bir başarıydı. Bu oyunun tüm kurallarını o maçta uyguladık, ürettik, attık, bir o kadar da kaçırdık. Doğal olarak aynı başarıyı, aynı futbolu İzlanda maçında da bekledik, ama bazen evdeki hesap, deplasmana uymuyor, hele rakip İzlanda’ysa! Buna bir de Cengiz ve Mahmut’un yokluğunu eklersek skora şaşırmamak gerekir.
***
Nitekim, koca ilk yarıda bırakın rakip cezalanına girmeyi, sahamızdan çıkmakta bile zorlandık! İki gol yedik, Mert bir o kadar da kurtardı, aklımız başımıza geldi, ofansa çıkmaya başladık. Nitekim bunun karşılığını da 40’da Dorukhan’ın harika kafa golüyle aldık, rakibin baskısına biraz olsun son verirken, umutlandık. Dorukhan’ın golüne kadar, rakibe sahanın hiç bir yerine kafa tutamadık,
Şenol Güneş’in kariyeri ortada, biliniyor... İlave edecek şimdilik bir şey yok. Biraz filmi geri sarıp, 2000 yılına gidelim ki, Güneş’in yeniden işbaşı yaptığı Milli Takım’da neleri başarıp, başaramayacağını görebilelim.
O süreçte yaşananların birçoğu biliniyor, hele bir jeep olayı var ki, tartışması neredeyse bir yıl sürdü! 2000 Avrupa Şampiyonası Finalleri’nde elenip, ülkemize dönerken, her yönüyle darmadağın olmuş ekibi Mustafa Denizli’den teslim alan Şenol Güneş, bu olumsuz tablodan dünya üçüncüsü çıkarmış bir hocadır. Nasıl başardı bunu? Morallerin dibe vurduğu, tartışmaların üst seviyeye ulaştığı bu ekibi yeni bir rotaya sokmak zorlukların en büyüğüdür. 2000’de başarısız olan ekibi dağıtıp, yeni bir ekip oluşturmak kimine basit gelebilir.
Ama madalyonun tersi farklı... Düşünün; o ekip daha önce Avrupa Şampiyonası görmüş, hatta UEFA Kupası’nı ülkemize getirmiş oyunculardan kuruluydu. Dememiz o ki, Türk futbolunun üst seviye oyuncularını öyle pat kapının önüne koyamazsınız, önemli olan o dağılmış takımı yeniden toparlamaktır.
İşte Güneş hoca, kaybetme yerine kazanmayı tercih etti, müthiş bir sloganla işe başladı. Neydi o, “El ele, gönül gönüle, haydi Seul’e...”
Bir
Milli Takım’la tıpkı geçmişte olduğu gibi, büyük hedeflere ve umutlara Güneş hocamızla bir kez daha yelken açtık. Güneş hocamız uzun bir ayrılıktan sonra yeniden Ay-Yıldızlı ekibe rotayı kırarken omuzlarında bir Dünya üçüncülük apoletini taşıdığını da anımsatalım. Şenol Güneş, ülke futbolunu tanıyor, takımları ve de oyuncuları iyi biliyor, oldukça da deneyimli. Dememiz o ki, Güneş’in kadro seçiminde hata yapma şansı sıfırdır, aksini de düşünmek istemiyoruz. İki resmi maçta Arnavutluk ve Moldova’yı yenerek altı puan toplayan Ay-Yıldızlı ekibimiz, gelecek adına bizleri umutlandırdı. Güneş ve ekibine bu zorlu kulvarda başarılar diliyoruz.
***
Evet, belki klasik olacak ama, bu tip hazırlık maçlarında skor tabelasından çok, Ay-Yıldızlı ekipteki değişim bizi ilgilendiriyor. Görüyoruz ki, Güneş hoca uzun yıllar Milli Takım’ımızı taşıyacak kadronun temellerini çoktan attı bile. Valla, havuz geniş ve çok yetenekli oyuncular var. Bu kadro zenginliği kuşkusuz Ay-Yıldızlı ekibimizde rekabet ortamı yaratacak, bu Güneş’in en büyük avantajı olacağı kesin. Eee rekabetin başarının temel taşlarından biri olduğunu da hatırlatalım.
***
Yunanistan puan maçı değil, buna karşın Millilerimiz,
Mehmet Topal ile milli takım maçları ve kamplarında yollarımız kesişti.
Antalya maçında tribünlerin ona olan tepkileri içimi acıttı doğrusu... Ayıptır, günahtır... Mehmet Topal gibi eli ayağı düzgün, kişiliği ve karakteri müthiş bir fotoğrafa bunlar nasıl yapılır?
Ay-yıldızlı ekipte, bırakın galibiyeti, en ufak yenilgide bile bizlerle yani meslektaşlarımızla sohbeti esirgemeyen, birileri gibi kaçarak otobüse binmeyen tek oyuncudur dersem abartmış olmam.
Soruyorum kaç tane Mehmet Topal’ımız var? Kaldı ki Mehmet Topal Fenerbahçe için terini sonuna kadar akıtmış bir oyuncudur. Artı paylaşımcıdır, maddi ve manevi yardımlarını da bilmeyen yok. Futbolculuğuna ve de adamlığına kimse laf edemez, örnektir. O ağlatılacak, kırılacak ender oyuncularımızdandır. Size, yani onu protesto edenlere taraftar demeye dilim varmıyor!
Soruyorlar, sorguluyorlar
Gelibolu’da önceki hafta içinde 100. Yıl Barış Ortaokulu’nda söyleşiye davet edildim. 200’e yakın öğrencinin katıldığı ve yaklaşık iki saat süren söyleşide çok sorular geldi, dilim döndüğünce yanıtlamaya çalıştım.
Gençlerimiz, şike sürecinden tutun da, yabancı futbolcu sayısına, Milli Takımımıza, ligimizde mücadele eden üç büyüklerin bugünkü
Lafı eğip, bükmeden direkt konuya girelim... Futbolun oyun olduğunu ülkece unutuyoruz bazen! Bir takımın yenilmesi ya da şampiyonluğu kaybetmesi asla dünyanın sonu değildir arkadaşlar. Bu kavga ve öfkeden artık gına geldi! Bu kötü fotoğraflardan asla ders çıkarmıyoruz veya çıkarmayı beceremiyoruz vesselam!
Bırakın her şey o yeşil sahada kalsın, bu oyunu güzelleştirelim, çekici hale getirelim. Yooo illa galibiyeti, mutluluğu bozmakta üstümüze yok! Alın size Galatasaray-Başakşehir maçı, o negatif görüntüleri savunacak halimiz yok, bize asla yakışmıyor! Eğri oturacağız, doğruyu konuşacağız... Galatasaray’ın kadrosu etkili oyunculardan kurulu.... Örnek mi? Onyekuru... Topu ayağına aldığı anda tutabilene aşkolsun, körük gibi ciğerlere sahip adam. Kaleci Muslera, kendi hatasını inanılmaz telafi ediyor, gollere geçit vermiyor! Feghouli, Belhanda, Marcao, Luyindama, Fernando, hangisini saysak? Başakşehir’in galibiyeti tamamen Visca ve Emre’ye endeksli! Artı Epureanu, haftalardır sakat, ortalarda yok! Bu olumsuzluklara Başakşehir’in yüksek yaş ortalamasını da eklersek, Galatasaray’a kaybetmeleri asla sürpriz değildir.
Dememiz o ki Galatasaray bu Başakşehir ile 10 maç oynasa hepsini
İstatiksel bilgilere şöyle bir göz atacak olursak, herşey Trabzonspor’un lehine... Topla oynama, isabetli şut ve pas yüzdesi ev sahibinden yana. Bu verileri kantara çıkaracak olursak, Beşiktaş’ın ilk yarıda ne kadar etkisiz bir oyun ortaya koyduğunu söylemeye gerek yok! Arkadaş, koca bir 45 dakikalık mücadele Kartal, rakip kaleye bir şut atabilmiş, o da Burak’la , varın gerisini siz düşünün! Kartal’ın oyun anlayışı savunmanın arkasına atılan uzun toplar ve Burak Yılmaz’ı buluşturma. Ne var ki, bu taktik sadece kafada kaldı, uygulamada sıfır! Elbette bu verimsizliğin ve de etkisiz futbolun temelinde Trabzonspor’un baskılı oyunu büyük faktör idi. Ev sahibi takımın, baskısı pozisyon üretimine de yansıdı.Gelin görün ki, Kartal’ın savunma bloğu ve kaleci Karius, bu tehlikelerin gole dönüşmesine vize vermedi. Hele bir Nwakaeme’nin 32’de attığı bir şut var ki. Bir müthiş, ama son aylarda iyi bir çıkış yakalayan Karius, kurtarışıyla yine dikkatleri üzerine çekti.
***
Güneş, Trabzonspor’un baskısını ortadan kaldırmak için ikinci yarıya Necip ve Kagawa’ya sahaya sürdü, işe de yaradı. Kartal, oyunda dengeye sağladığı anlarda golü kalesinde gördü. Novak, arka direkte kafayla Karius’un
Bu haftaki köşemi Beşiktaş’a ayırdım. Haftalardır söylemekten dilimizde tüy bittiği için skandal hakem kararlarına girmeyeceğim, biz bıktık, onlar hata yapmaktan bıkmadılar!
Malumunuz kongrede Fikret Orman yeniden başkanlığa seçildi, hayırlı uğurlu olsun. Biliyoruz ki, Orman ve arkadaşlarını özellikle ekonomik anlamda zor günler bekliyor. Demokratik ortamda, herkes aday olabilir, kızmayacaksınız! Kaldı ki ne kadar aday çıkarsa, o kadar iyidir... Görüyoruz ki Hürser Tekinoktay, Orman’la yarıştı, valla fena da oy almadı... 1617 oy küçümsenecek bir sayı değildir... Üstelik kısa bir süreç önce yarışa giren Tekinoktay’ın aldığı oy yönetime uyarı niteliğindedir.
46 yıllık gazetecilik yaşamımda çok Beşiktaş kongresi izledim. Bu tip seçimlerde ufak-tefek didişmeler, sataşmalar, itip-kakmalar hep olmuştur. Kongre divan başkanlığı önemlidir, iki adaylı seçimleri yönetmek kolay değildir. Kongre divan başkanı Atıf Keçeci’yi çok iyi tanırım, başarılı bir sınav verdi. Kaldı ki Keçeci, kongre işlerini iyi bilir... Onunla ilgili geçmişte bir benzetme yapıyorduk “Muhalefetin gür sesi” diye... Tüzüğü satırı satırına bilir, kimseye haksızlık yapmaz, demokrattır, hukukçu değildir, ama o kulvarı da