Moldova maçından sonra soyunma odalarında çekilen o toplu fotoğrafa bakın, A Milli Takımımızın bugünkü başarısının en büyük belgesidir. Bu oyunda başarının temel taşı birlikteliktir, takımdaşlıktır. Fotoğraflara katılım, her geçen gün çığ gibi büyüyor.
Güneş duygusaldır
Efendim, Şenol Güneş hocamızın gerginliğinden dem vuruluyor. Şenol Hoca’yı yakinen tanırım, gerginliğinin temelinde hangi faktörlerin yattığını bilirim. O futbolcularına evlat gözüyle bakar. Elinin altında birbirinden değerli 26 oyuncu var. Hatta neredeyse aynı ayarda... Ne var ki sahaya çıkacak 11, üç de hamle şansın var.
Bakmayın Şenol hocanın gergin ifadesine... Yanılırsınız. Müthiş duygusal bir yapıya sahiptir. Duygusallığını asla dışarıya yansıtmaz, o gerginliğinin altında farklı şeyler aramayalım. Oynayamayan oyuncular için de üzüldüğünü adım gibi biliyorum, gerginliği de bundandır arkadaşlar.
Orada olmak isterdim
Fenerbahçe-Trabzonspor maçını anımsayın. Zorluk derecesi ve tansiyonu yüksek bir mücadeleye tanıklık ettik. Goller, kaçan fırsatlar beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Ama maç bitiminde bir tabloya tanıklık ettim, “İşte bu” diye ayağa fırladım.
Arkadaşlarım şaşkın bakışlarla, “Ne oluyor abi, çıldırdın mı, niye bağırıyorsun?” dediler. Haklılar... Maç bitmiş, ben ayağa fırlıyorum!
Döndüm onlara, “Fırlarım arkadaş, fırlarım... Tabloyu görmüyor musunuz?” diye tepkimi dile getirdim. Ne var ki, bu cümlem onları tatmin etmedi, soru işareti dolu gözlerle beni izlemeye devam ettiler. “Yahu farkında değil misiniz, Emre Belözoğlu maç bitiminde Trabzonspor Kaptanı Sosa ile sarmaş dolaş... Bitmedi, yine kaptan Emre, teknik direktör Ünal Karaman’la birbirlerine sarıldılar” dedim. Hemen bir arkadaşım, üstelik Fenerbahçeli, “Eee ne olmuş, sarıldıysa?” şeklindeki sorusunda ses tonumu biraz daha yükselttim.
‘Hasret kaldık’
“Ne demek ne olmuş... 35 yıldır bu tip tablolara ülke olarak hasret
Beşiktaş’ın sorun yaratma üzerine eline kimse su dökemez! Quaresma, Kartal Yuvası’ndan koptu, Kasımpaşa’ya kanat çırptı ya, sokakta yürüyemez oldum! Sosyal yaşamda taraftarların Quaresma konusundaki sorularını yanıtlamaktan dilimde adeta tüy bitti! Kimin ne düşündüğü beni hiç ilgilendirmiyor, Q7 Kartal adına büyük kayıptır. O’nu çok ararlar çookkkk! Lens’e güvenenler, Quaresma’nın alternatifi gibi görüşlerin, ilerleyen haftalarda yanıldıklarını hep birlikte göreceğiz. Daha oyunun başı gördüğü sarı karta bakın! Hadi onu geçtik, Lens’in adam eksilttiğini, cezalanı içine isabetli ortalar yaptığını gören var mı? Q7’nin adrese teslim ortalarını anımsayın. Efendim Lens’in ilk yarı iki şutu var, çerçeve yerine kaleciye nişanladı, protestolar da birlikte geldi! .Onun tek alternatifi N’Koudou’dur, görünen köy kılavuz istemez. Adam geçmeleri, ortaları müthiş...
***
Evet, Kartal yabancı transferinde rötarlı gidiyor, N’Koudou’dan sonra
Beşiktaş asırlık bir kulüptür. Böylesi köklü kurumlar, ilke ve prensipleriyle ayakta kalırlar.
Elbette tarafsız gazeteci olarak, yönetimlerin işine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ancaak bu demek değildir ki, yönetimsel hataları da görmemezlikten gelelim! Sezon başladı, durup, dururken Quaresma krizi patladı! Madem ki, böyle bir niyetiniz vardı, ki öyle gözüküyor, sezon başlamadan bu sorunu çözseydiniz, niye o kadar beklediniz?
Yöneticilik, hele hele böylesi köklü kulüplerde yapmanın zorluğunu anlatmaya gerek yok, iyi biliriz. Hesaplarınızı günlük değil, geleceğe dönük yapmalısınız. Hele hele transfer konusunda da titiz olacaksınız.
Efendim, Quaresma kişisel penceremden yıldız bir oyuncudur. Beğenir veya beğenmezsiniz, oynadığı futboldan hep keyif almışımdır. Tek sorgulanacak yanı performansıdır. Yeteneğinin yüzde yüzünü verdiği maçlarda, tribünleri ayağa kaldıran Quaresma’nın, “Türkiye’de Beşiktaş’tan başka takımda oynamam” şeklindeki açıklamalarını da unutmayalım. Bu tip yıldızların
Abdullah Avcı’nın oyun felsefesi çok pas, çabuk futbol üzerine kurulu... Gelin görün ki Beşiktaş, Göztepe maçının ilk yarısında bu görüntünün uzağındaydı! Çok pas yapamadı Kartal, ancak baskılı bir oyun ortaya koydu. Topla oynama yüzdesi 68’e, 32... Kaldı ki ofansa çıkarken yapılan top kayıplarını da unutmayalım! Bu faktör üretime yansımadıktan sonra neye yarar! Haa önce Güven ve Oğuzhan’ın uzaktan iki şut denemesi var, ikisi de direkte patladı, hepsi o kadar.
Uzatma dakikalarında gelen kritik gol mü? Evet, Caner soldan sert kesti, Güven’e çarpan top filelere gitti! Olsun, çarpsın ne fark eder, kritik bir gol. Ruiz ve Boyd bu yarıda göze çarpan oyuncular oldu... Hadi diğerlerini geçtik, Ljajic’e ne oldu? Sahada var mı, yok mu, anlayamadık! Pas verme yerine sürekli iki üç kişinin arasına dalıyor, eski günlerini aratıyor! Oğuzhan fena başlamadı, eskiye dönüş sinyalleri verdi. Özellikle Gökhan Gönül, bu yarıda savunmanın açıklarını kapatırken, Caner ise
Süper Lig’in ilk haftasındaki skorlara bakıp, takımları masaya yatırmak ve geleceğe dönük öngörülerde bulunmak asla doğru değildir.
Önce Galatasaray, sonra Beşiktaş sezona mağlubiyetle başladı, Trabzon fırsat kaçırdı. Haftanın en karlı takımı kuşkusuz Gazişehir’i farklı yenen Fenerbahçe oldu. Fenerbahçe’nin farklı galibiyetini hafife almak gibi bir niyetimiz yok, ancak on yabancıyla sahaya çıkan Gazişehir, iki pas yapamaz mı arkadaş?
Skorlara bakıp, diğer büyük takımları yarışta yok mu sayacağız? Elbette hayır... İlerleyen haftalarda taşlar yerine oturacaktır. Ancaak Trabzonspor, oynadığı futbol ve aldığı skorlarla izleyenlere keyif veriyor. Biliyoruz ki, Karadeniz ekibinde yılların şampiyonluk hasreti var. Acaba o sene bu sene mi? Bilmiyoruz. Bildiğimiz, bordo-mavili ekip, yarışta diğer rakipleri kadar iddialı olacaktır.
Bu tip maçlarda yeni transferleri analiz etmek, işin en doğru yanıdır bence... Trabzon’dan başlayalım; Sörloth’un nokta atışı bir transfer olduğunu söyleyebiliriz. Boylu-poslu, güçlü bir fiziğe sahip,
Kamplar, hazırlık maçları uzun lig maratonu için ölçü olur mu? Fotoğrafa bu açıdan bakacak olursak Sivasspor’un özel maçlardaki karnesi çok iyi, hatta pekiyi... Beşiktaş için aynı şeyi söylemek çok zor, galibiyeti yok! Haaa Kartal, bir dizi mazeretlere sığınabilir... Örneğin yeni transferlerin kadroya rötarlı gelişlerini ilk sırada sayabiliriz. Nitekim Abdullah Avcı, onbiri geçtiğimiz sezonun tecrübeli oyuncularından oluşturmak zorunda kaldı. Avcı’yı bu tercihleri nedeniyle eleştirmek, hele de sezonun ilk maçında haksızlık olur.Özellikle Burak Yılmaz’ın olmayışı, Avcı’nın oyun stratejisini olumsuz etkilediğini bu mazeretlerin arasına koyabiliriz. Böylesi uzun solukla lig yarışında başlangıçlar hep zor olur, biliriz. Yenilerin, eskilerle kaynaşması ve de takıma uyum sürecinin de zamana dayalı olduğunu da anımsatmakta yarar var.Bu sadece Beşiktaş için değil, diğer takımlar içinde geçerlidir.
Lafı uzatmadan rotayı maça çevirelim... Rıza Çalımbay’ın 20 yıla yakın tecrübesi var,
“Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz. Bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz. Ama herkesi her zaman aldatmazsınız. Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım.”
***
“Beşiktaş sevgisi sevgilerin en güzelidir. Zor dönemlerde sadece taraftarın desteği yetmez. Yöneticilerimizin de, fedakar taraftarlarımızın bu desteğine uygun davranışlar içinde olmaları gerekir.”
***
“Beşiktaş için bir şeyler yapmak istiyorsanız kimsenin adamı olmayın.”
***
“İnsanlarla yaşadım, insanı öğrendim. İnsanlarla yaşadım, insanlığı öğrendim. İnsanlarla yaşadım, insanlarda nankörlüğü gördüm. Dostlarım, dostlarım! Ama ben dostlarımdan çok korkarım”