İstanbul Doors’un kurucuları Londra’da Good Food Society adlı yeni şirketleriyle Frescobaldi adlı bir İtalyan ve Yosma adlı bir Türk restoranı açmışlardı. Bu hafta ise Hovarda adlı bir Ege restoranı açtılar.
Londra’da restoran sektörüyle ilgili kiminle karşılaşsam aynı şeyi soruyor: “Hovarda’ya gittin mi?” Hemen arkasından da ekliyorlar, “Harika olmuş, çok para harcanmış.” Bir restoran için tabii ki tek kriter ne kadar para harcandığı değil. Ama Hovarda daha resmi olarak açılmadan yaptığı yemek tadımlarıyla Londra’nın konuşulan restoranları arasına girdi. Hakkasan ve Wagamama gibi markaların yaratıcısı Alan Yau’nun Yamabahçe adlı pideciyi açmasıyla Londra’da Türk mutfağı zaten gündemdeydi. Şimdi Hovarda’nın açılışıyla da Türk restoranlarının Londra’daki yükselişi devam edecek belli ki.
Daha sonra sırada Londra’da şube açmaya hazırlanan Nusr-et ve Rüya var. Hovarda, Levent Büyükuğur öncülüğünde Good Food Society’nin üzerinde uzun süre çalıştığı bir proje. Malum, Levent-Rıza-Bülent Büyükuğur ve Berk Ekşioğlu, İstanbul Doors Group’un yüzde 74.25’ini Doğuş Grubu’nun yeme-içme-eğlence şirketi D.ream’e sattıktan sonra Londra’da Good Food Society’yi kurmuştu.
İlk restoranları şarap ve
Akaretler’de Füreya sergisi: Küratörlüğünü Karoly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy’un üstlendiği sergi çağdaş Türk seramiğinin en önemli isimlerinden Füreya Koral’ın iç dünyasına bir yolculuk.
Bu yıl 60. yılını kutlayan Kale Grubu tarafından hayata geçirilen sergide, yenilikçi anlayışıyla seramik-mimari birlikteliğinin öncü isimlerinden de biri olan Füreya’yı anmak kadar anlamak da gerektiğinin önemi vurgulanıyor.
Sergi, 40 yaşında seramikle bir anlamda yeniden doğan, sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücünü kendinde cisimleştiren bir figür olarak karşımıza çıkan Füreya’nın bilinmeyen yönlerine de ışık tutuyor.
Füreya’nın ürettiği seramik nesnelerin, tabaklar, porselenler ve duvar panolarının yanı sıra fotoğrafları, kişisel eşyaları ile aile bireylerine dair bilgi ve belgeler de sergide yer alıyor.
Bugün Akaretler Sıraevler’de açılan sergiyi 18 Ocak’a kadar gezmek mümkün.
Karaköy’e yeni mekân: Neu x Colonie
“Herkese yetecek kadar paylaşımcı...
Gerektiği kadar sosyal...
4-5 yıl önce ilk açıldığında Londra’da en çok konuşulan şeylerden biriydi Renzo Piano imzalı Shard.
95 katıyla Avrupa’nın en yüksek binasıydı, kısa sürede Londra’nın en popüler turist merkezlerinden biri oldu.
Nedeni basit, Shard’ın muhteşem bir manzarası var, tüm Londra ayaklar altında.
Hatta tuvaletler bile manzaralı, bir duvar tamamen cam.
Panoramik manzarasıyla da bitmemiş hissi yaratan mimarisiyle de Shard, şehrin en çok Instagram post’u paylaşılan yerlerinin başında geliyor.
Lee Broom imzası
Önceki akşam tasarım ve yeme-içmeyle ilgili bir kalabalık Shard’ın Aqua adlı restoranında, camdan yapılmış dev bir yılbaşı ağacının altında toplandık.
Çok sık görüşemesem de en sevdiğim çiftlerin başında geliyor Tanem Sivar - Edhem Dirvana.
Gerçekten de masal gibi bir hayatları olduğu için.
Doğayla bu kadar iç içe, bu kadar sevgi dolu bir hayat herkese nasip olmuyor ne yazık ki.
İlişkilerinin en başından beri yakından tanıklık etme şansı olmuş biri olarak, sadece kameralar önünde değil, kendi kendilerine kaldıklarında da son derece doğallar.
Zaten Edhem Dirvana’nın babasının dediği gibi, “Denizcilerden zarar gelmez”.
Tanem’le Edhem’in Extreme Sailing yarışlarında Team Turx takımını desteklemek üzere Oman’dan Cardiff’e gitmişliğimiz var.
Daha sonra Bozburun’da evleri gibi işlettikleri Bozburun Yat Kulübü’ne de misafir oldum.
İşte o ziyaret sırasında sevgili köpekleri Django ile de zaman geçirme şansım oldu.
İstanbul, UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na, tasarım kategorisinde eklenen
8 kentten birisi seçildi.
Bir tasarım şehri olarak UNESCO tarafından tescillendi.
Tam da “İstanbul’un değerini yeterince bilemedik, İstanbul’a ihanet ettik” diye şehirle ve kendi kendimizle yüzleştiğimiz, yeni AKM ile İstanbul’un kalbinde neler olacağını konuştuğumuz bugünlerde.
Tam da İstanbul Design Week (İstanbul Tasarım Haftası) ve birçok tasarım etkinliği son hızla devam ederken. Bu önemli gelişme yine bürokrasi engeline takıldı ve ne yazık ki yeterince duyurulamadı bile.
Peki ama ilk duyduğumuzda tepkimiz ne oldu dersiniz, bu çok geç kalınmış gelişmeye?
Gelişmeleri duyurmalıyız
Uzun zamandır yaşadığımız en coşkulu 10 Kasım’dı dün.
Atatürk’ü sevgi, saygı ve özlemle andık.
Türkiye’nin bütün büyük şirketleri, işadamları, sanatçıları ve devlet büyükleriyle hep birlikte...
Sadece biz değil, bütün dünya...
#ilelebet
10 Kasım Atatürk’ü anma için hazırlanan duygusal reklam filmlerinin sayısı hayli fazlaydı bu yıl.
Beni en çok etkileyen Filli Boya’nın Ardan Özmenoğlu ile yaptığı ‘ilelebet’ mesajlı filmiydi.
İngiliz Vogue’un aralık kapağı dün itibarıyla yayımlandı.
Yeni yayın yönetmeni Edward Enninful’un hazırladığı ilk sayı bu.
İlk bakışta Instagram’dan bir ‘tbt’ sananlar oluyor, 1970’lerden kalma gibi duran retro bir kapak olduğu konuşuluyor.
İngiliz Vogue’un geleneksellikten uzaklaşıp İngiliz bir kadın yayın yönetmeni yerine Gana doğumlu, göçmen, siyahi, gey, moda dünyasının dayattığı zayıflıktan son derece uzak bir yayın yönetmeni seçmesi kapakta da vurgulanmış, Afrikalı model Adwoa Aboah ile.
Evet, kapakta Kendall Jenner ya da Gigi Hadid gibi son zamanlarda her yerde karşımıza çıkan isimlerin olmaması sevindirici.
Tabii ki farklılıklara açığız, farklılıkların toplumları zenginleştirdiğini biliyoruz.
Ama doğrusu İngiliz Vogue’un Steven Meisel imzalı aralık kapağı iyi bir retro moda çekiminden çok Almanların örgü dergisi Burda’yı hatırlatıyor bu eski, tozlu haliyle. Tabii ki sadece kapağıyla bir dergiyi değerlendirmek olmaz, içini görmeden önyargılı olmamak lazım.
Ama kapak da bir derginin kendini en iyi özetlediği, anlattığı yer.
En azından böyle olmasını diliyoruz.
Çünkü ilk defa köprüler, yollar, dev projelerden kolay kolay etkilenmeyen hatta zaman zaman eleştiren bir kesimin de harika diyeceği bir proje hayata geçiriliyor.
Yeni AKM’nin Tabanlıoğlu Mimarlık imzalı çizimlerini dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Murat Tabanlıoğlu birlikte açıkladı.
2500 kişilik opera salonu, konser salonu, tiyatro salonu, oda tiyatrosu, kütüphaneler, kafeler ve restoranların da yer alacağı yeni projeyi görüp de etkilenmemek mümkün değil.
Gerçekten dünya standartlarında bir opera binamız olacak.
Tabanlıoğlu Mimarlık imzalı olması da barok mimari olmaması da yeterince sevindirici.
Binada gerçekleşecek etkinlikler dışarıya da yansıtılacak, bu da önemli bir gelişme.
CRR’ye benzememeli