İçeri girer girmez aynada kendinizi görüyorsunuz, ‘Biz İnsan mıyız?’ başlıklı İstanbul Tasarım Bienali’nde.
Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’ndaki ana sergide.
William Forsythe’ın ‘Soyutlar Kenti’ adlı işinde ayna sizi deforme ediyor, siz de karşısında hareket ederek lunaparktaki aynalar karşısındaki çocuklar gibi eğleniyorsunuz.
“En iyi tasarım sizsiniz” hissiyle başlıyorsunuz gezmeye.
“İnsan da bir tasarım, hayat da bir tasarım, kendinizi de, hayatınızı da siz şekillendiriyorsunuz” diyor ‘Biz İnsan mıyız?’.
Aslında bir soru soruyor gezmeye başlamadan önce, sonunda ise insanlığın yaptıkları karşısında dehşete düşüp “Biz insan mıyız!” diye kendinizi söylenirken buluyorsunuz.
Tasarım Bienali deyip geçmeyin, çok kapsamlı, çok derin ve çok düşündürücü işler görüyorsunuz, ufkunuz açılıyor.
Sonunda, bienalin 20 Kasım Pazar günü sona erdiğini duyunca üzülüyorsunuz, diğer sergileri henüz gezemediğiniz için.
Yüksek tavanlı karanlık bir salon.
Bangır bangır techno müzik çalıyor.
Arada salona sis basılıyor, göz gözü görmüyor.
Sanırsınız, bir rave partisi.
Oysa Buenos Aires’den çıkan bir gösteri: Fuerza Bruta.
Oyun boyunca ayaktasınız, boşuna eşyalarınızı vestiyere bırakmanızı istemiyorlar.
Bir anda tepenizde bir havuz oluşuyor, “Yok artık, daha neler!” diyorsunuz.
Elinizi uzatsanız değebileceğiniz kadar yakın.
Artık bir şeye sahip olmaktan çok bir yere ait olmak istiyoruz. Nedeni basit, çok istediğiniz bir şeye sahip olduğunuz anda artık hiçbir şey ifade etmemeye başlıyor, değerini kaybediyor, mutluluk getirmiyor. Çünkü artık eşyalar değil, deneyimler mutluluk veriyor. Yalnız olmadığınızı bilmek, sizin gibi düşünen, benzer zevkler ve beklentiler içinde olan başkalarının da olduğunu görmek iyi geliyor.
Artık mekanlar da bu gerçeği dikkate alıyor, kendinize benzediğini düşündüğünüz insanlarla bir arada çok güzel bir fanusun içine girip gerçeklerden tamamen kopabileceğiniz başka bir dünya yaratıyor.
Lal Dedeoğlu’nun Bebek’te açtığı Daire 1 de bunun bir örneği.
Lal’in yeni mekanına anahtarsız girilmiyor yazmıştım henüz açılmadan. Çünkü eski Buz’dan ve Bej’den kalan müdavimlere birer anahtar verileceğini ve mekana öyle girileceğini açıklamışlardı. Hatta Lal’in sağ kolu Hakan Özkul, “Anahtarın hazır, gel al” bile demişti daha mekan açılmadan.
Küçük Bebek Yolu’ndaki yeni yer, bir apartmanın giriş katında, gerçekten de bir daire. Yolda giderken bir arkadaşımla konuşuyorum, “Uzun oturamazsın, ara sokakta bir arkadaşının evine misafirliğe gitmişsin gibi ama öyle manzaralı bir ev de değil, bir şey
Bu haftanın çoğu Brand Week’te geçti. 2017 trendleriyle başlayıp alışkanlıkların nasıl bulaşıcı olduklarıyla devam ettik.
Daha sonra ise konu, dikkatti.
Gezegenin en hızlı tükenen kaynağı dediler dikkat için.
Sonra da çarpıcı bir örnek verdiler, 1 milyar dolarlık bir iş kullancıların 1 dakikanın altında bir süre dikkat vermeleriyle kurulabiliyor diye.
Neden mi bahsediyorlar?
Buzzfeed, Vice ve Vox örneklerinden.
1,58 milyar dolarlık Buzz Feed’in kullanıcıları 36 saniye, 2,58 milyar dolarlık Vice’ın kullanıcıları 16 saniye ve 1,98 milyar dolarlık Vox’un kullanıcıları sadece 17 saniye zaman ayırıyor.
Günümüzde bir TV reklamına 30 saniye, uzun bir metin okumaya 5 dakika, kitap okumaya 2 saat ayrılırken World of Warcraft gibi bir bilgisayar oyununa tam 72 saat ayrılabiliyor.
Hiç ummadığınız bir anda hayatınız tamamen değişebiliyor.
Hiç aklınıza gelmeyecek tesadüfler sonucu kendinizi bambaşka bir yerde bulabiliyorsunuz.
Bazen de böyle bir değişimde hiç farkında olmadan ufak bir rol oynuyorsunuz.
Sırf bu bile, değişim kadar sizi etkiliyor. Tam 6 yıl önce, ‘Uzakdoğuluların bayıldığı Türk’ diye bir yazı yazmıştım.
“Ortadoğu’da Kıvanç Tatlıtuğ neyse, Uzakdoğu’da da Can Nergis öyle” demiştim. Şimdi ‘Anne’ dizisinde gazeteci rolünde izlediğiniz Can, o zaman 24 yaşındaydı, turizm sektöründe çalışıyordu ve tamamen tesadüfen Phuket’te tanışmıştık.
Neslihan Yargıcı’nın yeğeni, Nişantaşı’nda doğmuş büyümüş ve daha 18 yaşında çalışmak için Çin’e gidecek kadar cesur ve çalışkan olduğunu öğrenmiştim önce. Onu gören herkes “Yazık oluyor, kesinlikle modellik yapmalı” diyordu.
Tayland’a bir sonraki gelişimde Can, Bangkok’a taşınmış ve Uzakdoğu’da başarılı bir model olmuştu bile.
Hafta sonu sosyal hayat gündemi birkaç konu etrafında dönüyordu, biri Bomontiada’da gerçekleşen gastronomi konferansı Yedi, diğeri ise ‘Contemporary Istanbul’.
İstanbul dışına çıkmak için de bir neden vardı, Antalya’da gerçekleşen ‘Turkish Airlines Open’ Avrupa Golf Turnuvası.
Gastronomi, çağdaş sanat, spor her ne kadar birbiriyle ilgisiz görünse de hepsinin ortak noktası, hem ruhumuzu beslemesi hem de bizi yurtdışında tanıtması aslında...
‘Contemporary Istanbul’ kotamı doldurmuş olmanın gururu ve mutluluğuyla hafta sonunu Bomontiada’da gerçekleşen Yedi’de geçirmekti amacım.
Gastronomi dünyasının önemli isimlerinden ‘geri vermek’ temalı konuşmalarını dinleyecektim.
Derken o gücü bulamayınca, biraz enerji toplamak için kendimi bir son dakika kararıyla Antalya’da Cornelia’da buldum.
Aslında Regnum Carya’da gerçekleşen golf turnuvasını takip etmek değildi amacım.
Geçen gün Lucca’da Cem Mirap’ın doğum günü yemeğinde İstanbul Tour Studio’nun kurucusu Sinan Sökmen’le yönetmen Alphan Eşeli masada hararetle boks konuşuyor, ben de kendimi tutamayıp aynı heyecanla sohbete katılıyorum. Vogue Türkiye Yayın Yönetmeni Seda Domaniç şaşırıyor, “Senden hiç beklemezdim” diyor. Oysa o sırada Sinan’ın anlattığı Haliç’teki The Last Round adlı dövüş kulübünü nasıl merak ediyorum, anlatamam.
Kimyamız tuttu
Her şey yazın, sağlıklı yaşamın kalbi Los Angeles’ta tatilde başladı. Pilatesteki azmimi fark eden Kanadalı hoca Sam Cotrone, içimdeki cevheri gördü. Beni önce baleye yönlendirdi, baktı benden bir balerin çıkma ihtimali sıfırın da altında, “Bir de boks mu denesen?” dedi. İşte hayatımı değiştiren Meksikalı Alex’le böyle tanıştım. Usta boksörleri ve aksiyon filmleri için Hollywood yıldızlarını yetiştiren Gold Gym’in 25 yıllık hocası.
Daha ilk derste “Kick boks, Thai box onlar faso fiso, gerçek boks öğreteceğim sana” dedi. Aralarda heyecanlanıp İspanyolca konuştu, benim Türkçe cevap verdiğim bile oldu. Ama her nasılsa kimyamız tuttu. Bana hayatta ilgimi çekeceğinin aklımın ucundan bile geçmeyeceği boksu çok sevdirdi. “Kadınlar daha çok seviyor zaten,
Şimdiye kadar çok kapanan restoran oldu ama hiçbiri bu kadar ses getirmedi.
Tarık Bayazıt ve Savaş Ertunç, 31 Aralık itibarıyla MüzedeChanga’yı kapatma kararı aldıklarını açıkladı.
Bu kararın turizm ve eğlence sektöründe yaşananlardan dolayı değil, yoruldukları ve artık kendilerini beslemek istedikleri için olduğunun da altını çizerek.
Changa, 17 yıl önce kurulduğunda da öncüydü, 17 yıl sonra bugün de hâlâ kendi alanında bir öncü.
Profesyonal hayatta, uluslararası şirketlerde çok başarılı olan iki ortağın profesyonel hayata veda edip kurduğu bir restoran.
Taksim’e ‘fine dining’ yemeğe hiç gidilmediği bir dönemde, hiç umulmadık bir kitleyi getirdi.
Yemekleriyle, kokteylleriyle, çağdaş sanat koleksiyonuyla ve hatta sanatçılardan ilham alarak sergilere özel hazırladığı mönülerle de etkiledi.