Bayram bayram moralinizi bozmak ya da Canan Karatay’lık taslamak istemem.
Ama ABD’de yeni ortaya çıkarılan tarihi belgelerden (Bkz. Jama Internal Medicine ve New York Times) bahsetmeden edemeyeceğim.
Şeker şirketlerinin 1960’larda bilim adamlarına para ödeyerek kalp hastalıklarında “doymuş yağları” sorumlu gösterdiğini gösteriyor bu belgeler.
56 yıl önce, şeker ve yağların kalp hastalıkları üzerindeki etkisini araştıran Harvard Üniversitesi’nin üç uzmanına tam 50 bin dolar ödenmiş ve biz hâlâ bunun sonuçlarını çekiyoruz.
New York Times’a göre gıda endüstrisinin beslenme bilimi üstündeki etkisi bugün de sürüyor.
Bu da demek oluyor ki şu anda beslenme uzmanlarının yaptığı açıklamaları da çok ciddiye almamak gerekiyor.
Kokainden daha çok bağımlılık yapıyor
Bu belgeler vesilesiyle çok etkileyici bir filmi hatırlatmak isterim: ‘That Sugar Film’.
Aradan 4 yıl geçmesine rağmen unutamadığım anlardan biriydi, Alarko’da TurkishWin (Turkish Women’s International Network) toplantısında Leyla Alaton moderatörlüğündeki İshak Alaton konuşması.
İshak Alaton’u ilk kez canlı dinlemiştim ve Leyla Alaton’un enerjisinin ve şeytan tüyünün genlerinden geldiğini işte o zaman anlamıştım.
İshak Alaton’un hayatını anlatan, Mehmet Gündem’in kaleme aldığı ‘Lüzumlu Adam’ ve ‘Lüzumsuz Adam’ kitaplarını okuyanlar biliyor, Alaton’un ne zorluklardan geçtiğini ve şirketini nasıl kurduğunu.
İngilizceyi 28 günde öğrendi
Konuşmasına, kitabındaki gibi “Hedefi belli olmayan yelkenliye hiçbir rüzgar yardım edemez” sözüyle başlamış ve İngilizce öğrenme hikayesiyle devam etmişti.
Hikayeyi bilmeyenler için özetleyelim, İshak Alaton askerdeyken “Yabancı dil bilen var mı?” sorusu üzerine “Evet” diyor.
O devirde kimsenin aklına “Hangi yabancı dili biliyorsun?” demek gelmiyor.
İshak Alaton, Fransızca biliyor ama yapması gereken Amerikalı subayın İngilizce derslerini Türkçe’ye tercüme etmek.
Eylül demek yaz rehavetinden silkinip şehre dönmek demek. Oysa geçen yıl olduğu gibi bu yıl da şehre döner dönmez uzun bir tatil bekliyor bizi. İşte bu tatili en iyi şekilde geçirebilmek ve sonbahar-kış sezonuna iyi bir başlangıç yapabilmek için önerilerim...
- Altı mekanda bol DJ’li festival: 17 Eylül akşamı Burn Rooftop Festival, İstanbul’un farklı mekanlarında ünlü DJ’lere ev sahipliği yapacak. Hangi mekanlar mı? Nuteras, Saigon, Georges Hotel, Nest, Cue ve Backyard. Kokteyl ve gastronomi atölyeleri, barbekü, dans gösterileri, dövme seansları ve butikler de festivale renk katacak. Biletler Biletix’te. Tek bir biletle altı mekandaki etkinliklere katılmak mümkün.
- Seraf’ta bayram sofrası: Mahmutbey’deki Seraf lokantası Anadolu’nun farklı bölgelerinden yemekleri tek bir sofrada buluşturuyor. Sac tava, kaburga dolması, keşkekli kuzu incik gibi spesiyaliteleri var. Ayrıca Gaziantep baklavası, irmik helvası, şekersiz yapılan hurma tatlısı ve yoğurt dondurmasında da iddialılar.
- Arter’de sergi: İstiklal Caddesi’ndeki Arter’de “Her Düşenin Kanadı Yoktur” başlıklı grup sergisi 18 Eylül Pazar gününe kadar devam ediyor. Bas Jan Ader, Phyllida Barlow, Cyprien Gaillard, Ryan Gander, Mikhail
Soho House’cuların sadece üyelere değil, herkese açık olan restoran zincirlerinden biri Pizza East.
Londra’da özellikle Shoreditch ve Portobello Road’daki şubeleri her zaman tıklım tıklım.
Türkiye’de ilk açılacağını duyduğumda, “Akaretler’de olmaz, kimse gitmez” demiştim, yanılmayı umarak.
2015 Mayıs’ında ise açılışından bir gün önce yapılan tadım yemeğine katılmış ve “Akaretler’in kaderi değişir mi, Pizza East Akaretler’i canlandırmaya yeter mi?” diye yazmıştım.
Evet, İstanbul’un en güzel yerlerinden biri Sıraevler.
Ayşe Hatun Önal’dan Şeyma Subaşı’ya, Çizenbayan’dan Oğulcan Engin’e birçok isim Instagram ve Snapchat’te Burning Man anılarını paylaşıyor.
Sadece onlar değil, Cara Delevingne, Karlie Kloss, Katy Perry gibi yabancı ünlüler de fotoğraf paylaşıyor.
Evet, biz Türkler, Burning Man’i son birkaç yılda keşfettik, ABD için çoktan başka bir şeye dönüştükten sonra.
Son zamanlarda festivalin ruhunu kaybettiği, tamamen ticari bir organizasyon haline geldiği konuşuluyor.
Yılda 30 milyon dolar kar eden bir ‘iş’ten söz ediyoruz.
Biletler 400 dolar.
Hatta sırf bu yüzden festivali yıllarca takip eden katılımcılar artık asla gitmeyeceklerini anlatıyor.
Görme ve görünme yeri oldu
Evet, yaptığınız iş ünlü olmayı gerektiriyorsa, ağır bedelleri de beraberinde getiriyor.
Yapacak bir şey yok.
Dünyanın her yerinde ünlü bir ismin sabahın köründe iç çamaşırlarıyla denize girmesi de, öpüşmesi de fotoğraflanırsa
haber olur.
Evli de olsa, bekar da olsa.
Kadın da olsa, erkek de olsa…
Kadınlara çifte standart yapılıyor
Ama biz söz konusu kadınlar olunca, hemen çifte standart yapıyoruz.
Ağır gündem nedeniyle herkes kendine has bir baş etme mekanizması geliştirme durumunda kaldı. Böyle bir durumda eğlenmeyi ayıplayanlar, sosyal medyada paylaşılan her mutlu anı acımasızca eleştirenler de oldu. Tam aksine her anın değerini bilelim, tadını çıkaralım diyenler de... Tepkiler ne kadar farklı olsa da bu yaz hepimiz için zordu. Kriz üstüne kriz yaşadık. Birçok program iptal edildi, ertelendi. Ama ışık hızıyla her şey normale döndü.
İstanbul’un sürprizleri
İzmir, Bodrum, Antalya, Dalaman uçaklarında yer bulmak bile meseleydi. Trafikten Bodrum’a, Ortakent’e inmek, Yalıkavak’a ulaşmak imkansıza yakındı. Giriş ücreti 150 lira olan plajlarda bile hafta içi bir günün kalabalığı halk plajlarından daha yoğundu. Astronomik fiyatlara rağmen, Bozcaada’dan Bozburun’a birçok otelde yer bulunamıyordu. Yabancı turist sayısı azalırken yerli turiste daha büyük bir sorumluluk düştü. Yılların Reina’sı için bile “Artık turistik olmaktan çıktı, Karaköy’deki Goya’nın da etkisiyle İstanbullular daha çok gidiyor” denildiğinde, “E zaten şehirde turist kalmadı ki” cümlesini sık sık duyar olduk.
İstanbul’da bu yazın öne çıkanları Bebeköy’deki Backyard, Kuruçeşme Les Ottomans’ın rıhtımında açılan Bijou
Sanat dünyasının yakından takip ettiği Artnet, geçen ay Eileen Kinsella imzalı ‘Türkiye’deki istikrarsız siyasi durum, sanat dünyasını nasıl olumsuz etkiledi?’ başlıklı bir yazı yayınlamıştı.
Malum, Türkiye çağdaş sanat piyasası 2008’den itibaren göz kamaştırıcı bir hızla büyümeye başlamıştı.
Gerçek sanatseverlere sanata yatırım ya da statü sembolü gözüyle bakan ve kısa dönem kârı düşünen koleksiyonerler de, yalnız buna hizmet eden galericiler de eklenmişti.
Sonraki dönemde ise galeriler için sıkıntılı bir süreç başladı, hatta aralarında Türkiye’deki koleksiyonerler tarafından kendilerini ihanete uğramış gibi hissedenler de oldu.
Tabii bunda koleksiyonerlerin artık daha çok yurtdışından alım yapması değildi tek etken.
Kısa dönem kârı düşünenlerin hırslarının ve hobi olarak galericiliğe soyunanların, koleksiyonerleri de sanatçıları da mağdur etmesi de etkiliydi.
Bunlara bir de ülkenin ağır gündemi eklendi.
2013’ten beri eylülde Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen Art International’ın bu yıl yapılmayacağı nisanda açıklandı, hatta bunda yaşanan terör olaylarının da etkili olduğu ek bilgisiyle.