Kuaför salonlarıyla ilişkim mesafelidir. Saç konusunda ‘yıka ve çık’ prensibini benimsediğim için düzenli olarak sadece manikür ve pediküre giderim. Her ziyaretin sonu utana sıkıla olur. Hizmet veren kişinin cebine para sıkıştırmak ya da eline para tutuşturmak bana çok antipatik gelir. Daha medeni bir yolu yok mudur bunun? Kimseyi rahatsız etmeden, küçük düşürmeden ve utanmadan bahşiş verebilmek bu şartlarda mümkün müdür?
Yurtdışında kredi kartı slipinde bahşiş bölümü oluyor. Böylece ‘bozuk para yok’ derdi de bitiyor. Gerçi bizde para bozdurmak istediğinizde, örneğin 20 YTL verdiğinizde hemen iki adet 10 YTL getirirler. Bir adet 10 YTL, iki adet 5 YTL getirmek kimsenin aklına ya da daha doğrusu işine gelmez. Bu da ayrıca rahatsız edicidir. Böyle yapıldığında 10 YTL bırakacağım varsa bile hemen ‘İki adet 5 YTL yapar mısınız lütfen?’ derim. Genelde cevap, ‘bozuk yok’ şeklinde olur, isteseniz de istemeseniz de o parayı bırakıp çıkmak zorunda kalırsınız.
Ebil’de süper
Geçen yıl Çin’e giderken en yakınlarım bile beni korkuttu. ‘Ay maymun yiyorlar, yiyecek bir şey bulamazsın, mutlaka sandviç götür yanında’ ilk cümleydi. ‘Senin sevdiğin Çin yemeği uluslararası damak tadına uygun, onlarınkini yiyemeyeceksin bile’ ile devam ettiler. En son da ‘Aman dikkat, çok fena kokuyor, yastık yüzü ve havlusuz gidilmez’ demezler mi? Otele havlu, çarşaf takımıyla gidecek halim yok. Ama ilk defa gidiyorum ya, bavulun yarısını sandviç, çubuk kraker ve müsli barlarla doldurdum. Bir de sıkı sıkı tembih ettiler, ‘Otelin kartını al mutlaka, adres olmazsa kimse anlamaz seni, İngilizce bilen birini bulamazsın’. Hiç de öyle olmadı.
Dönüşte hepsine söylediğim tek bir cümle vardı, ‘Ben başka Çin’e gittim galiba’. Yemekler müthişti, yanımda götürdüklerime dokunmadım bile. Bizim Çin yemeği diye yediklerimizden farklı tabii, yine de çok beğendim. Maymun falan denemedim, ama çok değişik mantarlar, sebzeler ve tabii ördekler test edildi,
Lenny Kravitz konserine gidemedim diye çok üzüldüm. Başka bir programım vardı. Eve tahmin ettiğimden daha erken geldim. Kuruçeşme Arena sağolsun, sanki bizim salonda çalıyorlar. Kravitz de içeride duşta şarkı söylüyor. Her an çıkıp da yanımıza gelebilir gibi.
Kuruçeşme Arena’nın gürültüsünden Beylerbeyi ve Çengelköy halkı şikâyetçi.
Konserlerde sesi kısmak tabii ki çözüm değil. Sezen Aksu buradaki konserini erken bitirdi. Kenan Doğulu’ya saat 24.00’te sesi kıstırdılar, sonra böyle olmayacağını anlayınca organizatör firma 14 bin YTL’lik cezayı ödemeye karar verip sesi tekrar açtırdı.
Dünyanın hiçbir yerinde Kuruçeşme Arena kadar denize sıfır bir konser mekânı yok. Memnunuz, ama sesin karşıya bu kadar geçmemesi için acilen bir önlem alınması gerekiyor. Bu yaz da böyle geçti. Seneye artık inşallah...
Küçük bir Lenny Kravitz dedikodusuyla bitirelim. Lenny Kravitz konser öncesi tek başına Ortaköy The House
Bodrum Bodrum diye tutturduk. Çok laf etsek de, plajlardaki ikoncanları çok eleştirsek de hala vazgeçemiyoruz Türkbükü’nden. Türkbükü iskelelerinden son dedikodular malum her yerde.
Beni asıl şaşırtan Türkbükü’nde gördüğüm bir tabela; ‘Tanaltay Psikolojik Danışmanlık Merkezi Bodrum’da da hizmetinizde’. Şimdiye kadar kebapçıların, kuaförlerin benzer tabelalarını çok görmüştük ve alışmıştık. Ama bir psikoloğun ‘Bodrum’da da hizmetinizdeyiz’ tabelasını ilk defa görüyorum.
Tanaltay adını görünce hemen aklıma Suna ve Erdoğan Tanaltay geliyor. İstanbul’daki muayenehanelerini arıyorum. Suna hanımın Bodrum telefonunu alabilir miyim diye soruyorum. Telefondaki ses ‘Suna hanımın Bodrum’da muayenehanesi yok’ diyor. Sonra da ekliyor, ‘Erdoğan beyin yeğeni Dr. Ali Rıza Tanaltay Bodrum’da yeni yer açtı, Kalamış’taki merkezinin telefonunu vereyim, onlar yardımcı olurlar’.
İstanbul’daki bir psikolojik danışmanlık merkezinin
Bu da soru mu? “Sezen Aksu konserine biletim var, gelir misin?” dedi bir arkadaşım. Önce çok üzülerek “gelemem” dedim. Fransız bir misafirimiz var. Reina’ya gitmeyi çok istiyor. Biz de aylar öncesinden söz vermişiz. Reina’da Köşebaşı ’na yemeğe gidilecek. Rezervasyonumuz saat 22.00’de. Bir yanda eş durumundan hafta sonu Reina ve bir nevi turizm elçiliği, diğer yanda Açıkhava’da Sezen Aksu... Bütün gün düşündükten sonra şöyle bir formül geliştirdim. Konser 21.00’de. Konsere giderim, arada çıkar Reina’ya koşarım. Böylece herkes mutlu olur.
Saat 20.20, Cahide ’nin önünde arkadaşımı bekliyorum. Açıkhava Tiyatrosu ’na artık Cahide’nin önünden giriliyor. Neyse yol çok uzun değil, ama engebeli. Saat 21.00 oluyor, görevliler kapıları kapatıyoruz anonsu yapıyor. Arkadaşımla konuşuyorum, hâlâ Balmumcu’da. Kaçırdık artık, bizimkinin ahı tuttu diyorum. Yine de 40 dakikadır orada beklediğimi gören görevliler halime acıyor
Nikâhı atlattık. Şimdi sıra bir parti yapmakta. Geçen hafta İstanbul’un en bilinen firmalarıyla görüşmeler yaptım. Fiyatlar şaşırtıcı. Kişi başı bilmem kaç euro artı % 18 KDV artı % 10 servis. Herkes son derece normal bir şekilde euro’lardan bahsediyor. Hatta öyle ki bir süre sonra ya biz euro’ya geçtik de benim mi haberim yok diye kendinizden şüphe etmeye başlıyorsunuz. Çünkü konuşulan para birimi hep euro, hem de euro’yla doğup büyümüşüz gibi kanıksanmış bir durum söz konusu. Kazayla YTL olarak ne kadar ediyor falan diyecek olursanız öyle bir şaşkınlıkla bakıyorlar ki... Cevap hep aynı: ‘Biz YTL ile çalışmıyoruz.’ İyi hoş da kaçımız euro kazanıyor? Herkes öyle kazanıyor da sadece benim maaşım mı YTL kaldı?
Bazı yabancı markalı ürünlerin etiketlerinde euro fiyatı yazar, kura göre çevirmek üzere. Hadi ithal bir malda bu belki kabul edilebilir ama % 100 Türk malı olan bir hizmetin bedeli niye euro olarak hesaplanıyor anlamak mümkün değil. Madem krize karşı tedbir alınıyor, bari şirket
Çok ani oldu, blucinlerimizle konsolosluğa gittik evlendik. Yurtdışında evlenenlerde sık sık duyduğumuz bir cümle. Ama ne yazık ki gerçeği yansıtmıyor. İstanbul’da gereken evlilik işlemleri ve hatta daha fazlası gerekiyor yurtdışında evlenmek için. İki ay önceden başvurmalısınız diyorlar. Özellikle herkesin tatil planları yaptığı bu bunaltıcı sıcaklarda, arada tanıdık yoksa yazışmalara cevap almak bile çok yorucu olabiliyor. Sonra klasik işlemler başlıyor. Nüfus müdürlüğü, sağlık ocağı ziyaret ediliyor. Şahitlerin kimlik fotokopileri ve ikametgâhları isteniyor. Hepsi bir zarfa konulup konsolosluğa gönderiliyor. Sonra da nikâh gününden bir gün önce gidilip 36 euro harç yatırılıyor.
Beni bu süreçte en çok korkutan kan vermek oldu. Kana bakabilen ama kan verirken şak diye düşüp bayılan biriyim. Kan verdikten sonra en az yarım saat yatmam gerekiyor. Kendimi iyi hissedip kalktığımda da kasada ödeme yaparken küt diye yere yığıldığım çok oldu. Herkes psikolojik diyor ama konuştuğum doktorlar bunun fizyolojik olduğunu
Son günlerde uçuş sayısı bakımından hosteslerle yarışıyorum. Havaalanında çalışanları tanıyorum, kaç numaralı kapı nerede biliyorum, hangi kredi kartının lounge’u daha iyi, duty free’de hangi parfüm ne kadar gibi lüzumsuz bilgilere hakimim. Bavul yapma konusunda üstün başarı belgesini hak ediyorum. Bir bavuldan diğerine çok hızlı geçiş yapabiliyorum. Eskiden havaalanına uçuştan en az 1 saat önce giderken, şimdi uçuş kartımı evde ya da iş yerinde basıp kapılar kapanmadan 2 dakika önce doğru uçağa binebiliyorum. Neden mi? Son bir ay içinde Dubai, Kapadokya, Londra, Antalya ve Nice’e gittim.
Nice’ten Club Med 2’nin 187 metrelik yelkenlisine bindim. Diğer cruise gemileri gibi apartman modeli değil. Son derece estetik. En önemlisi de ruhu var, tıpkı gittiği yerler gibi.
Korsika’da Bonifacio’yla başladım. Takalarla mağaraları gezdim, nefis midyeler yedim.
Amalfi’ye bayıldım. Bol virajlı yollardan Ravello’ya gittim. Ravello’nun en güzel oteli Palazio Sasso’nun manzarası olağanüstü.
Sorrento