Bu akşam can güvenliğimiz yok

25 Haziran 2008

Bu akşam hepimizin programı aynı. Futbol sevmeyenler bile 21.45’te yarı final maçımızı izleyecek. Almanya gol atmadan maç heyecanlanmaz diyorum. Gol yedikten sonra açılıyoruz ya. Yumurta kapıya dayanınca hırslanıyoruz ve başarılı oluyoruz. Hırvatistan maçında son dakikada maçı çevirmek üzerine rekorumuz bile oldu. Gururluyum, mutluyum ve de çok üzgünüm.
Çok üzgünüm çünkü birçoğumuz at-avrat-silah döneminde kalmış. Hâlâ ateş ederek sevinenler var. Kaç kişinin hayatına mal oluyor bu maç coşkusu? Çeyrek final maçında 23 kişinin yaralandığını ve hatta hayatını kaybedenlerin de olduğunu gazetelerde okuduk. Dış basında maç zaferimizle yer almak dururken silahla yaralananlarla gündeme oturduk. Geri kalmışlığımızla ele güne rezil olduk. 

Çocuk hastanesinin bahçesinde otururken de, evinin balkonuna çıktığında da yaralanan var. Hatta kendi silahıyla kendi kendini yaralayanlar da ders almıyor. Geçen maç çeyrek finaldi, şimdi yarı final daha da tehlikeli. Bu

Yazının Devamı

Yumurta kapıya dayanınca

18 Haziran 2008

Bize özgü bir huyumuz var. Son dakikacıyız. Yumurta kapıya dayanmadan harekete geçemiyoruz. Sınavlara da bir gece önce çalışırdık. Büyüdük, şimdi de işlerimizi son dakikaya bırakıyoruz. Bütün kış spor yapacak zaman bulamayıp homini gırtlak yapılıyor. Yaza bir ay kala diyetisyenlere gidiliyor, spor merkezlerinden ve güzellik salonlarından medet umuluyor. Vergi ödemede bile son gün kuyruklar oluşuyor. Havaalanına girişimiz ‘uçağa gidiniz’ yazısıyla eş zamanlı oluyor. Kimse işini önceden halletmiyor. Son ana kadar bekleniyor.
Yumurta kapıya dayanınca bir anda değişiyoruz. Normal performansımızın birkaç katına rahatlıkla çıkıyoruz. Adrenalinden midir nedir kendimizi aşıyoruz. Sonuç beklenenin çok üstünde oluyor. Çünkü biz buyuz, böyle alışmışız.
İşte pazar günkü galibiyetimiz de aynen böyle gerçekleşti. Yediğimiz ikinci golden sonra kaybettik, artık seyretmeyelim derken birden sonuç değişti. Yumurta kapıya dayanınca asıldık ve olağanüstü bir sonuç aldık. Son 20 dakikada üç

Yazının Devamı

Bu yaz bunlar yapılacak!

11 Haziran 2008

Yapmak istediğim çok şey var. Hepsine yetişebilir miyim bilmiyorum. Bir liste delisi olarak bu sıralamanın sık sık değişeceğini, her ekleme ve çıkarma yapıldığında temize çekileceğini biliyorum. Olsun, işte ilk yaz listesi:
İlk fırsatta Bebek’e inilecek. Toplantılar mümkünse Bebek Kahve’ye alınacak. Akşamüstü Lucca’da satsumalı votka içilecek. Saat kaç olursa olsun Güneş’te dondurma yenilecek.  
Kanyon’da ve İstinye Park’ta indirimler takip edilecek. Gelecek yaza yatırım yapılacak. 
Anjelique’te güneş batırılacak. Cahide Sayfiye’de azılacak. Sortie ve Reina’da yemeğe gidilecek. Yemek sonrası Nuteras’ta fındıklı votka içilecek. 
Suada’da havuza ve Gümüşdere’de BURC Beach’e gidilecek.
Bir açıkhava sinemasına gidilecek. Festivalde kaçırdığım ‘Boleyn Kızı’ izlenecek.
Cihangir’deki White Mill’in bahçesinde tembellik yapılacak. Yemek için erken gidip masa kapılacak.

Yazının Devamı

Dubai’de hizmette sınır yok

4 Haziran 2008

Dubai’de kendinizi kral gibi hissediyorsunuz. Plajda güneş gözlüğünüzü temizliyorlar, yüzünüze Evian su spreyi sıkıyorlar, buzlu havlularınızı hiç eksik etmiyorlar.
Herhangi bir alışveriş merkezi ya da otelde tuvalete gittiğinizde bir görevli kapınızda bekliyor. Siz çıkar çıkmaz musluğu açıyor, sabunu veriyor ve havlunuzu uzatıyor. Her yer pırıl pırıl. Sokaklarda bile çöp yok.
Hiçbir şeyin vergisi yok. Tabii otomobil fiyatları inanılmaz ucuz. Herkesin altında çok havalı arabalar... Bu yüzden oteller ve bazı alışveriş merkezlerinde şoförlü araba servisi var. Son model Lexus ya da Mercedes’lerle istediğiniz yere gidiyorsunuz. İster arabayı bekletiyorsunuz, ister iki saat sonra gel diyebiliyorsunuz. Yol boyunca istediğiniz dvd’yi izlemek de mümkün. İstanbul’da da böyle bir hizmet olsa çok iyi olurdu.
Etrafta çok Arap görmüyorsunuz. Genelde Hintliler ve Uzakdoğulular çalışıyor. Araplar devlet memuru oluyor, maaşlar çok yüksek diye. Daha üst düzeydekiler Birleşik Arap

Yazının Devamı

Kredi kartıyla ihaleye katılacağım, pardon kaça bölüyorsunuz?

28 Mayıs 2008

Gazetelerde Mecidiyeköy’deki eski likör fabrikası ihalesinin ilanlarını gördünüz mü? Biliyorsunuz ihaleyi Kiler Holding kazanmıştı ancak tek katılımcı olması gerekçesiyle karar iptal edildi. Arazi 30 Mayıs Cuma günü tekrar açık artırmaya çıkıyor. Buraya kadarında da tartışılacak çok şey var, ama bugünkü konumuz o değil. Efendim, ilanın sağ üst köşesinde kocaman puntolarla ‘peşine % 7 indirim’ yazıyor. Utanmasalar kredi kartına 12 taksit ibaresini de ekleyecekler. İhale ilanında böyle bir beyan gerekli midir? İlk seferde 295,7 milyon YTL teklif aldığını unutmayalım. Bu parayı gözden çıkaracak yatırımcıyı taksitle çamaşır makinası satar gibi tavlamak mümkün müdür? İlandaki bu ayrıntı katılımı artıracak mıdır? Doğru bir gel gel modeli midir?
Malum ekonomi iyiye gitmiyor. Her şeyi kredi kartına 10 taksitle alan bir toplumuz. Alım gücümüz çok artmış gibi havaya giriyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde bir lüks ürünü 10 taksite alamazsınız. Mortgage ile ev alır gibi Chanel’den 7

Yazının Devamı

Protokol şeffaf olmaz

21 Mayıs 2008

Prenses Diana’nın hayatını okuyorum. Kitabın adı ‘The Chronicles of Diana’, yazarı Tina Brown. Yıllarca Vanity Fair, The New Yorker gibi önemli dergileri yöneten Tina Brown, Diana’nın aslında göründüğü gibi melek olmadığını anlatıyor. Ama Diana, kraliyet ailesine girmesine rağmen protokol gereği davranışlarına hep dikkat ediyor. Evliliğini bitiren Camilla’yla bile resmi davetlerde iyi geçiniyor gibi gözüküyor yıllarca. Çünkü bulunduğu konum bunu gerektiriyor. Perdeler arkasında yaşananlar yıllar sonra, hatta ölümünden bile sonra ortaya dökülüyor.  

Evet, kadınlar arasında kıskançlık yaygın, özellikle de eş durumundan ‘arkadaş’ olmak zorunda kalan kadınlarda. Güçlünün eşi her zaman bir adım önde, diğeri onu idare etmekle yükümlü.  Marifet bu durumda da hiçbir şey yokmuş gibi idare etmek. Özellikle bazı makamlara yükselince yaşanılan sorunları dışarıya çaktırmamak gerekir. Ne yazık ki bizde bu yapılamıyor. Resmi davetlerde karşılaşmamak uğruna ele

Yazının Devamı

Formula 1 güme gitti

14 Mayıs 2008

Formula 1 yarışlarının mayısa alınması gerçekten de kötü oldu. Aynı hafta sonuna Galatasaray’ın şampiyonluğu ve Anneler Günü kutlamaları da denk gelince Formula 1’e ilgi iyice düştü.
Beni en çok GP2’de yarış sırasında piste fırlayan iki köpek şaşırttı. En son AKM’de bir dans gösterisi sırasında sahneden kedi geçince aynı hissi yaşamıştım. Bu olsa olsa bizim memlekette olur hissi. Arabalardan biri köpeğe çarpıp da hasar alınca zavallı köpeğe mi, yoksa o yarışa deli gibi hazırlanan pilota mı üzülsek şaşırdık. 
Yarış bahane, parti şahane
Formula 1’in patronu Bernie Ecclestone bile seyirci çok az diye şikayet etti. Oysa en başından beri yarışlarla değil, partilerle ilgileniyoruz. Formula 1 partilerinde en çok konuşulan şey ‘şöfeeerler nerde’ idi. Neyse ki artık pilotlara ‘şöfeeerler’ denmiyor. Artık pilotlar eskisi kadar cazip değil.Bu kadar çok parti olunca hepsine gitmek yerine en iyilerini seçmek gerekiyor. En havalı partiler Hintli işadamı Vijay Mallya’nın yatında verdiği parti ve Selim

Yazının Devamı

Kadınla çanta arasına girilmez

7 Mayıs 2008

Bir kadınla bir çantanın ilişkisini ancak kadınlar anlar. Hermès Birkin ya da Kelly için sipariş vermek, aylarca beklemek ve buluşmanın gerçekleşmesi çoğu kadın için tarihi bir andır. Tabii bir çantaya dört bin-beş bin euro vermeyi, hele krokodil ise 15 bin eurolara çıkmayı herkesin anlaması mümkün değil. Kadını delirten asıl şey; bir çantaya ayıracak o kadar parası olup da ona ulaşamamaktır.
Hermès’te parayı trink ödesen de istediğin çantaya ha deyince sahip olamıyorsun. Paranla rezil olmak böyle bir şey işte. Bu bir rivayet değil, süper bir pazarlama stratejisi. İşte bu ulaşılmazlık sayesinde Hermès’in havalı müşterileri bile çantaları üstüne kar koyarak  satıyor.
Para kazanıyorlar mı? Hayır.
Sadece birkaç farklı renk çanta daha alıyorlar. Biraz uyanık olanlar ise bu açığı işe dönüştürebiliyor. Bkz. ‘Bringing Home the Birkin’in (Birkin’i Yuvasına Getirmek) yazarı Michael Tonello. Kendini Hermès marka aksesuarlarla allayıp pullayıp, farklı ülkelerdeki

Yazının Devamı