Cenazelerde sosyalleşmenin bittiği an

8 Ekim 2008

Hepsinde aynı görüntü var. Aileler perişan. Arkada ise sanki gelişigüzel toplanmış figüranlar gibi duran kuru kalabalık. Bir yanda acılı insanlar, bir yanda protokolÖ Bu acıyla yaşayacaklar ve cenazeden çıkıp normal hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edecek olanlarÖ Ateş düştüğü yeri yakıyor tabii. Çoğu zaman çok yakınınız ya da sevdiğiniz biri değilse kaybedilen, bir şükretme hali de geliyor o acılı gruptan olmadığınız için. Şükrettikten sonra hayat devam ediyor diyoruz ve biz de devam ediyoruz. 

En kalabalığı Teşvikiye Camii’nde İstanbul’da en kalabalık cenazeler Teşvikiye Camii’nde olur. Herkesin süslenip, karşılaştıklarıyla kikirdeyerek havadan sudan sohbet etmeleri ve kadınların bir karış stilettolar üzerinde salınması beni hep rahatsız eder. Bu kadar büyük bir acı yaşanırken, aileler perişanken cenazeye gelen eş-dost çoğu zaman sosyalleşmekle meşguldür. Camide sosyalleştikten sonra kabristana giden de çok olmaz. Zaten o stilettolarla yurdumuz mezarlıklarında çamurlara bata çıka

Yazının Devamı

Yoksa siz hâlâ Dot’u izlemediniz mi?

2 Ekim 2008

Dot, bütün oyuncuların hayalini gerçekleştiren bir tiyatro. Kurucusu Murat Daltaban. Yeri Beyoğlu Mısır Apartmanı. Tarzı klasik değil, çok cesur. Son günlerde en çok konuşulan adamı Engin Altan Düzyatan. 
Şimdi yeni bir projeleri var, Dotbilsarda. Bernaylafem’in Berna Sağlam’ı ilk anlattığında çok heyecanlandım. Kuruluşundan beri Dot’un sponsoru olan Bilsar şimdi Tepebaşı’ndaki şahane binasında Dot için bir salon açıyor.
Bilsar bir tekstil firması. Bil’s marka beyaz gömleklerine bayılıyoruz. Sahibi Selman Bilal. Gözükmeyi çok sevmiyor. Han Tümertekin, Asos’ta Selman Bilal ve kardeşi için yaptığı evle Ağa Han ödülü almasaydı kendisini basında hiç göremeyecektik. Selman Bilal’in de, Dot’un da kendilerine özgü farklı bir duruşları var. İşte bu yüzden  birbirlerine çok yakışıyorlar. Tiyatrocular hep maddi imkansızlıklardan şikayet ederken Dot böyle bir sponsor bulduğu için çok şanslı.   

Tiyatrocularla Han Tümertekin  imzalı evde sohbet

Yazının Devamı

Bayram tatilinde check-in rezaleti

1 Ekim 2008

Bayram tatilleri 9 güne uzatılınca herkes bir yerlere gitmeye çalışıyor. Havalimanına gelir gelmez Avrupa’nın en kalabalık şehrinde yaşadığımızı bir kez daha fark ediyoruz. Daha girişteki kuyruklar insanı tatile çıktığına çıkacağına pişman edebiliyor. Bu yüzden böyle tatillerde İstanbullular’a Sabiha Gökçen Havalimanı’nı kullanmalarını şiddetle tavsiye ederim. Orası her zaman tenha oluyor, işlemler çok hızlı hallediliyor. 
Bu yıl kendi tavsiyeme uymadım. Ama bir gün önceden tatile çıkarak ufak çapta bir önlem aldım. Cuma sabahından gidersem bu kalabalığa girmeden tatile mutlu ve huzurlu bir başlangıç yapabilirim diye düşündüm. Yanılmışım.
Havaalanının kapısından içeri girmek bile başlı başına bir maceraydı. Kuyrukta önüme geçmeye çalışanlar sayesinde sabahın köründe afyonum patla dı. Yine de sakindim. Online check-inimi yapmışım, uçuş kartlarını bile basmışım. Bir tek bavulumu vereceğim. Sizce bu işlem kaç dakika sürebilir?
Elimde kapı gibi uçuş kartım ile tam 1,5 saat online

Yazının Devamı

Bu mudur yeni ‘it’ dizi?

24 Eylül 2008

Son günlerde bir ‘Gossip Girl’ fırtınası başladı. ‘Sex and The City’nin tahtına aday deniyor ‘Gossip Girl’ için. Bizde de CNBC-e’de bu aydan itibaren her salı 21.00’de yayınlanıyor.
İlk bölümü izlediğimde çok sevmedim, ama herkes bu kadar seviyorsa vardır bir nedeni diye izlemeye devam ettim internetten indirdiğim 1. sezonu. Tam 7 bölüm seyrettim arka arkaya. Meraktan duramadığım için değil, sadece yağmurlu bir pazar günü evden dışarı çıkmak istemediğim için.  
Herkesin pek bayıldığı dizide bol bol içki, seks, dedikodu, dekolte, çılgın partiler, striptiz kulüpleri, uyuşturucu ve sınırsız alışveriş var. Evet, tam da ‘Sex and The City’ gibi diyorsunuz değil mi? İşte bu noktada size katılamayacağım. Çünkü dizinin ana karakterleri henüz birer lise öğrencisi. Daha 14-16 yaşlarındalar. Çocuk sayılabilecek kızların bu kadar seksi olmasına, 14 yaşında üç 30’unda gibi görünmelerine gerek var mı? ‘Sex and The City’de yaşananlar için 14 yaş biraz

Yazının Devamı

3 yaşında okul maceraları

17 Eylül 2008

3 yaşındaki Sinan okul hayatına geçen yıl başladı. Benim zamanımda yuvaya 5 yaşında başlanırdı. Sinan ve jenerasyonu artık 2 yaşında başlıyor. İyi mi olacak, kötü mü şimdiden bilemiyoruz. Ama liseye gelmeden okul hayatından bıkabilir, ‘E, yeter artık daha kaç sene okuyacağız’ diyebilir diye aramızda konuşuyoruz.
3 yaşındaki Sinan’ın geçen sene günde 4 saat gittiği okul bu sene 08.30’ta başlıyor. Çıkış 15.15’te. Okulun ilk haftasında okula gitmeyelim diye tutturan Sinan içeri girip de arkadaşlarını, öğretmenini ve tabii oyuncakları görünce çok mutlu oluyor. Bu sefer de okuldan çıkarmak çok zor.    
Sinan okulda İngilizce öğreniyor. Dülger balığının İngilizcesini bile biliyor. Artık çocuklar doğru dürüst Türkçe konuşamadan yabancı dil öğrenmeye başlıyor. Evet, küçükken daha kolay öğreniliyor ve çocuk ileride ailesine müteşekkir olabilir yabancı dili ana dili gibi konuştuğu için. Ama tam tersi aileyi de suçlayabilir beni bu kadar

Yazının Devamı

Romanın sezonu olur diyenlere

10 Eylül 2008

Çok sevdiğim iki yazar geçen haftaki ‘Masumiyet Müzesi’nin tanıtımını beğenmeyenlere’ yazıma cevap verdi. Önce küçük bir hatırlatma yapalım. Kitapla ilgili en fena yorum Masumiyet Müzesi yaz sezonunu kaçırdı. Sezonu kaçırdı denilen Demet Akalın’ın şarkıları değil. Değerli bir yazarın romanından bahsediyoruz demiştim. Romanın sezonu olur mu diye de sormuştum.
İlk cevap Cengiz Semercioğlu’ndan geldi. Önce ‘Satış amaçlı olan her şeyin olduğu gibi romanın da sezonu olur Çağdaş’ dedi. Sonra da kendi kendisine itiraz etti, Orhan Pamuk romanının sonbahar ve kışa daha çok yakışacağını ekledi.
Dün de Hıncal Uluç ‘Romanın sezonu olur Çağdaş olur’ dedi. Üç neden sıraladı. ‘1- Nobel bir bestseller anahtarıdır. 2- Orhan Pamuk hep çok satmayı hedefledi ve her yeni kitabında bir yeni pazarlama tekniğini başarıyla uyguladı. Bu yüzden bu kadar az okunup bu kadar çok satan yazar olmayı başardı. 3- Romanın mevsimi bal gibi olur. Çünkü roman bir boş vakit değerlendirmesidir. Boş vakit en

Yazının Devamı

2 günde 586 sayfa okudum

3 Eylül 2008

Gökova’da denizin ortasındayım. İki gündür karaya ayak basmadım. Bu iki günde beni en çok heyecanlandıran şey Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanı oldu. Yanımdakiler zaman zaman ‘Kütüphaneye mi geldik?’ diye ne kadar sıkıcı bir tatil arkadaşı olduğumu dile getirseler de hiç oralı olmadım.
Tuğla gibi bir roman. Hard cover olmamasına rağmen birinin kafasına atsanız yarar. Oku oku bitmez, İstanbul’da da devam ederim diyordum. Dile kolay 586 sayfa...
Cumartesi günü başladığım romanı pazar akşamı bitirdim. Son sayfaları karanlıkta okumak zorunda kalsam da elimden hiç bırakamadım. Bir kitap beni baştan sarmazsa hemen bırakabilirim. Sonradan sever miyim diye beklemeye hiç sabrım yok. Başladığı kitabı sevmeye sevmeye bitirebilenlerden değilim. 
Bu roman uğruna denize girmesem de olur
Orhan Pamuk için her zaman zor okunur denilir. Oysa Masumiyet Müzesi çok rahat okunuyor. Kitaptan hiç ayrılmak istemedim. Bu roman uğruna denize girmesem bile olurdu. Ama bu yazın son fırsatını da kaçırmamalıydım. Denize girmedikçe kendimi suçlu

Yazının Devamı

Kadının adı var, ama işi çok zor

27 Ağustos 2008

1.5 aylık kocam geçen hafta sonu erkek erkeğe tatile çıktı. Üzüldüm mü? Hayır, aksine çok hoşuma gitti. Çünkü hafta sonu çalışmam gerekiyordu. Onun evde olduğunu bilip, bir an önce eve koşmak isteyeceğime, tatilde olduğunu bilip rahat rahat çalıştım.
Büyükler ‘Nasıl izin veriyorsun, evli barklı adam erkek erkeğe tatile çıkar mı, eskiden böyle değildi’ dediklerinde ‘Ne izni canım? İstiyorsa gider tabii’ dedim. Sonradan üzülmediğim ve bozulmadığım için ufak çapta bir suçluluk duydum. Bende mi bir gariplik var acaba dedim.
Bergüzar Korel ve Tan Sağtürk ayrı ayrı tatillere çıktıklarında olay oldu. Magazin dünyasının ünlü isimleri ‘Nasıl yani, böyle şey hiç olur mu?’ diye yorumlar yaptı, uzun uzun tartıştı. Bazı köşe yazarları aşk bitmiş diye buyurdu. Kimse bazen biraz ayrı zaman geçirmenin iki taraf için de iyi olabileceğini düşünmedi. Özellikle yoğun çalışma temposu olan kişilerin kafa dinlemeye, yalnız kalmaya ihtiyacı olacağını

Yazının Devamı