Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Medya sanatçısı Refik Anadol, Pilevneli Gallery’deki “Makine Hatıraları: Uzay” adlı büyük ilgi gören sergisiyle ve daha sonra sosyal medyada yaşanan “anten” şakasıyla gündemde. Şimdi söz hakkı kendisinde. Son yaşananları ve yeni projelerini Refik Anadol ile konuştuk

Uzun mesajlar ve e-maillerden sonra İstanbul-Los Angeles hattındaki 10 saatlik farka rağmen sonunda uzun uzun telefonda konuşabilmeyi başarabildik. Refik Anadol üzgündü, öncelikle ortada bir linç ve manipülasyon olduğuna inanıyordu. Çünkü söz konusu yazıyı okumadığını ve yazıyı yazan kişinin bir akademisyen olmadığını ve neden üstüne alındığını anlayamadığını söyledi. Bahsettiğimiz kişi Sanatatak’ın kurucusu Ayşegül Sönmez’di, ama Refik konuşmamız boyunca Ayşegül’ün adını ağzına hiç almadı; ortada bir yanlışlık olduğunu; eleştiriyle derdi bulunmadığını, onu insanlarla dalga geçilmesinin rahatsız ettiğini anlattı. Kısaca hatırlayalım: Refik Anadol, Instagram’da paylaştığı, arkasında büyük bir uydu anteni fotoğrafının olduğu yazıda şöyle diyordu: “Sevgili dostlar, yine aynı elitist sanat akademisyenleri maalesef sergimizin başarısını hazmedemiyorlarmış. Normaldir. Yokluktan, hiçlikten ve negatiflikten beslenirler. Yeni hiçbir şey söylemezler. Sanat halka inince hep böyle yaparlar. Onlara buradan 70 metrelik DNS anteni hediyem olsun”.

Haberin Devamı

“Yaptığım işin sanat olup olmadığı bir tek Türkiye’de hâlâ tartışılıyor”

Refik kısa süre sonra özür diledi kendi Instagram hesabından: “Görüyorum ki anten şakam farklı yerlere çekilmiş. Derdim pek tabii ki eleştirilerle değil. Derdim, sanatımı kimin nasıl deneyimleyeceğine dair ahkâm kesen ve karar veren üslupla. Halka üstten bakan ve sanatın nasıl anlaşılması gerektiğini dikte eden bu dile alerjim var. Üslubumdan rahatsız olanlar olmuş, onlardan da ayrıca özür dilerim. Niyetim kimseyi kırmak değildi.” Ardından “Ben ABD’de yaşıyorum, elitist kelimesinin Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlarla ilgisini öngöremedim” diye ekledi.

Los Angeles’ta işlerinin başında 

Türkiye’de çağdaş sanat dünyası bunları konuşurken Refik, çoktan Los Angeles’a işlerinin başına dönmüştü ve bu süreci paralel evrende gibi yaşadı. Aslında onu “anten” fotoğrafı paylaşmaya iten şey kendi tabiriyle Türkiye’nin en ünlü resim, heykel, güzel sanatlar okulundaki birçok öğrenciden aldığı mesajlardı. Şimdiye kadar hep övgüler duymaya alışıktı; bu mesajlarda da öğrenciler övgülerini Refik’le paylaşıyordu, ama okullarındaki akademisyenlerin, “Makine Hatıraları: Uzay” sergisiyle ve önündeki kuyruklarla, kuyrukta bekleyenlerle “tüp sırası gibi” diye dalga geçtiğini de anlatıyordu.

Haberin Devamı

“Yaptığım işin sanat olup olmadığı bir tek Türkiye’de hâlâ tartışılıyor”

İşte bunu duymak sanatçıyı sinirlendirmiş: “Sergiye yapılan eleştiri değil, sergiyi ziyarete gelen sanatseverleri küçümsemelerine dayanamadım” diyor Refik. Eleştiriye açık olduğunu ekliyor ve akademisyen Ali Artun’un eleştiri yazısını okuduğunu ve okurken çok şey öğrendiğini söylüyor. Refik, daha çok akademisyenlerin sözlerini önemsiyor, belki gereğinden fazla, belki kendisi de aynı zamanda akademisyen olduğu için. Sonuçta, yaptığı anten paylaşımının şaka, ama kötü bir şaka olduğunu kabul ediyor ve hemen ardından özür diliyordu.

Haberin Devamı

Medya sanatı sanat mı değil mi?

“ABD’de, Avrupa’da kimsenin medya sanatını sanat mı değil mi diye tartıştığını göremezsiniz. Türkiye’de hâlâ yaptığım işin sanat olup olmadığı tartışılıyor; oysa dünyada bu tartışmalar çok geride kaldı” diyor. İşte bu konuda çok haklı, bu çağda neyin sanat neyin sanat olmadığını tartışmaya gerek yok, zaten kimse her eseri de beğenmek zorunda değil. Refik en çok da sergiyi gezmeden eleştirenlere kızgın ve kırgın:“Pandemiye rağmen İstanbul’un en çok ziyaret edilen sergisi, yurt dışından sergiyi gezmeye gelenler oldu” diyor. “Aslında bu sergi ile ilgili konuşacak başka çok şey var” diye devam ediyor.

“Yaptığım işin sanat olup olmadığı bir tek Türkiye’de hâlâ tartışılıyor”

İstanbul’dan dünyaya açılacak

Ona göre böyle sergilerin yapılması kültür turizmi açısından da önemli: “Sergimizin kuyruğu azalmıyor. Ve güzel haber, sergi şimdiden Amerika, Avrupa, Asya ve Orta Asya’da 4 farklı şehirde geziyor olacak. İstanbul’dan dünyaya açılacak bir sergi oldu!” diyor. “Geçtiğimiz hafta 2 bin 300 kişiye ücretsiz sanat ve yapay zekâ atölyemizi verdik. Bu alanda ülkemizde en çok katılım olan yapay zekâ atölyesi oldu. İkinci adımı 25 Nisan’da. Ve katılan herkese atölye katılım belgesi de verildi. Atölyeyi tamamlayan 5 kişi ise benimle birlikte bir sonraki İstanbul’da bienal dönemi yer alacak iki sergim için veri bilimcisi olarak çalışacak” diye devam ediyor anlatmaya Refik Anadol.

Sergilerden biri Borusan Contemporary’de olacak ve İstanbul verilerinden oluşacak. Yurt dışındaki sevindirici gelişmelerden de söz ediyor: “Seul Belediyesi’nin davetiyle Zaha Hadid Mimarlığın desteğiyle beraber DDP binasinin cephesinden 5 gün boyunca görülebilen kamusal alanda sanat enstalasyonu ürettim. Çok güzel dönüşler oldu ve binanın içinde kalıcı olarak gösteriliyor. National Gallery of Victoria 2021 Triennale’inde gösterilen Quantum Memories işini koleksiyonuna bugün itibarıyla eklemiş oldu. 1 milyondan fazla kişi, aralık ayından bu yana sergiyi ziyaret etmiş ve koleksiyonlarında ilk kuantum bilişim hesaplamaları ve yapay zekâ kullanılan iş olarak yerini aldı” diyor.

“Yaptığım işin sanat olup olmadığı bir tek Türkiye’de hâlâ tartışılıyor”

“San Francisco Senfoni orkestrası ve şef Esa-Pekka Salonen ile VR konser serisi tasarlıyoruz. Silikon Vadisi’nin yakın takip ettiği senfoni orkestrası tahminen çok ses getirecek” diye devam ediyor.

“Son olarak Venedik Mimarlık Bienali’ne dünyanın en prestijli nörobilim veri arşivini ve yapay zekâ kullanarak bir heykel yarattım. Mayıs sonunda Venedik Bienali’nde görüşmek üzere” diye tamamlıyor konuşmamızı.

İşte bizim de dünya çapında başarılarıyla gurur duyduğumuz bir sanatçımızdan yersiz şakalar ve tartışmalar yerine, duymak istediğimiz güzel haberler bunlar.