Çağlayan Bilgen

Çağlayan Bilgen

caglayan.bilgen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CHP ile ilgili ne zaman bir yazı yazsam kimi okurlar sitem ediyor.
‘Haksızlık ediyorsun,fazla yükleniyorsun’ diyor.
‘Diğer partilerde de benzer sorunlar, gariplikler, absürt vakalar yaşanmıyor mu?’ diye soruyorlar.
Hani ne yalan söyleyeyim ben de acaba gerçekten de abartıyormuyum diye şöyle bir geriye dönüp bakmama fırsat kalmadan, yazdıklarımın hemen sağlamasını yapan olaylar patlak veriyor.
Alın bir sıcak örnek daha.
Kısa bir süre önce partinin üye yapısındaki erozyondan, sahte üyeliklerden, partinin ideolojisini, ilkesini, programını içselleştirmeden partide önemli görevlere getirilen üyeleri konu etmişiz.
Örneğin; Çiğli’de, Bornova’da, Konak’ta daha yazının mürekkebi kurumadan peş peşe olaylar patlak verdi. Delege seçimlerinde yumruklar konuştu.
Parti büyükleri duruma el koydu.
Çiğli’de ‘deyim yerindeyse’ tam bir ‘Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar’ durumu yaşandı. Grup kararına rağmen, başkanlık seçiminin ardından 31’in salt çoğunluğu kaç eder tartışması yapıldı.
Az kalsın olay, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 367 krizine dönüşmek üzereydi ki; seçilen başkan ve ona oy verdiği tahmin edilen (oylama kapalı olduğu için tahmin edilen diyorum) meclis üyeleri ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi.
Tam da bu noktada disipline sevk edilen meclis üyelerinden birinin (Emine Belge) parti üyesi olmadığı ortaya çıktı.
Yani...
Başkan hakkın rahmetine kavuşmayıp da böyle bir olay ortaya çıkmasa beş yıl boyunca parti üyesi olmadan meclis üyeliği görevini ifa edecekti.
Gerçi, “Ne var bunda?” diyebilirsiniz.
Çünkü...
Aynı durum Bayraklı Belediyesi için de sözkonusu...
Bayraklı’da da sekiz meclis üyesinin parti üyesi olmadığı ortaya çıktı.
Gerçi, bu ülkede parti üyesi olmadan milletvekili ve belediye başkanı olanları diğer partilerde de gördük. (Örneğin; DSP)
Benim itirazım da tam bu noktada...
Sosyal demokrat ya da demokratik sol partilerde örgüt bir okuldur.
Bu okuldan başarıyla mezun olanlar çeşitli görevlere talip olabilir. Eğer, bu okulda yetiştiyseniz ilçe ve il başkanı, meclis üyesi, belediye başkanı ve milletvekilliğine talip olabilirsiniz.
Peki...
“Efendim ben okulu dışardan bitirdim, ben de talip olsam olur mu?” Olmaz kardeşim.
Ben daha düne kadar bir başka partiden milletvekili adayıydım, bu partiye il başkanı, milletvekili, hatta TBMM başkan adayı olabilir miyim?
Olmazsın kardeşim...
Olursa ne olur?
İşte bunlar olur.
Başkan seçimlerinde meclis üyesi, grup kararına uymaz, disipline gider, üyeliği çıkmaz, kavga gürültü çıkar.
Peki çözüm nedir?
Çözümü, uzakta aramayalım.
Her şeye rağmen tozlu raflardan indirelim parti tüzüğünü.
Açalım 5. maddesini okuyalım:
“Siyasal yaşamda; erdemliliğe, üretkenliğe, yeteneğe ve emeğe uygun yükselmek esastır.
Partililer, bu ilkelere uymakla, parti yöneticileri de bu ilkeleri uygulamakla yükümlü ve sorumludurlar.”


Metro, ‘Kabak tadı’ verdi
İZMİR Metrosu’nda yaşananlar artık ‘kabak tadı’ verdi. Özellikle, AKP İzmir İl Başkanı Ömür Kabak’ın bu konudaki tavrı ve yaptığı açıklamalar sorunun çözümüne yardımcı olmaktan ziyade, düğümleyen nitelikte oldu.
Kabak, il başkanlığı koltuğuna oturduğunda yerel yönetimlerle ilgili önemli bazı sorunları gündeme getirdi.
Muhalefet olmanın ve göreve yeni gelmenin ‘dayanılmaz hafifliği’ içinde çalıştı. İl yönetiminde herkes destek oldu.
Ancak, özellikle ‘demokratik açılım’ ve son yaptığı “Üçüncü şahıs” açıklamalarıyla güvenirliğini kaybetti.
Çünkü...
Sevgili Kabak, kime ne söylediğini, kimle ne konuştuğunu unutmuş ki; Başkan Kocaoğlu’na ve gazeteci büyüğüm Hamdi Türkmen’e ‘bel altından vurmaya’ çalıştı.
Ömür Kabak, ‘Kabak tadı’ veren metro kavgasında tünelin karanlığına gömüldü.


Brezilya dizileri gibi ihale...
PROJESİ ve ihalesi Yüksel Çakmur döneminde yapılan, temeli Burhan Özfatura döneminde atılan, kurdelesi ise rahmetli Ahmet Piriştina zamanında kesilen İzmir Metrosu’nun hikayesi ‘Brezilya dizileri’ne benzemeye başladı.
Öyle ki; başlangıçta Üçkuyular’a kadar projelendirilen İzmir Metrosu’nun yapım ihalesi, 72 saat süren çekişmeli bir toplantı sonrasında ABB-Yapı Merkezi firmasının olmuştu.
1994’te Çakmur, seçimi kaybetmiş, başkanlık koltuğuna oturan Özfatura, metronun temelini “Yer altından mı, yoksa viyadükler üzerinden mi geçirelim?” şeklindeki tartışmalar yüzünden iki yıl gecikmeli atmıştı.
“Paramız yok” denilerek Üçkuyular’a kadar olan güzergah makaslanmış ve Üçyol’da kesilmişti. Üçyol-Üçkuyular arasındaki hattın uğursuzluğu mudur nedir, o hatta 10 yıldır tam üç kez ihale yapıldı ve iptal edildi.
Önce, Bayındır İnşaat yarım bıraktı...
Sonra ‘apartman müteahhidi’ Bozoğlu’na ihale verildi.
O da işi tamamlayamadı.
Şimdi Öztaş firması aldı.
Bu kez Kamu İhale Kurumu (KİK), iptal etti.
Konu yargıya taşındı.
Ama...
Hayat devam ediyor...
Metro hattının geçtiği bölgedeki insanlar, çile çekiyor.
Trafik, keşmekeş içinde.
İşine, evine giden vatandaşlar sabah ve akşam saatlerinde adeta “yorgun savaşçı” gibi...
Belediye bürokratları eğer ihaleyi doğru dürüst yapsaydı, hata yapmasaydı KİK iptal edebilir miydi?
Demek ki bir çaylaklık, beceriksizlik, yeteneksizlik durumu var...
Gerçi... Sevgili Başkan Kocaoğlu, bürokratlarına hiç toz kondurmuyor... Ama...
Başına ne geliyorsa yine toz kondurmadığı bürokratların yanlışları yüzünden geliyor.
Öyle değil mi?