PERŞEMBE günü 2009’a güle güle, 2010’a hoşgeldin diyeceğiz.
Acısıyla tatlısıyla, sevinciyle, hüznüyle bir yılı daha geride bırakacağız.
Kuşkusuz yıl içinde dünyada ve ülkemizde pek çok olay oldu.
Dünyada ve ülkede yıla damgasını vuran olaylar ve isimler seçiliyor.
Ben de sizin için Ege’de yılın “en” lerini seçtim;
Yılın olayı: Yerel seçimlerde CHP’nin İzmir’de oy patlaması yapıp, büyükşehir dahil 31 belediyeden 29’unu kazanması.
Yılın hüsranı: AKP’nin İzmir’de 31 belediyeden sadece birini (CHP’nin itirazı geç yapması nedeniyle) kıl payı kazanması, daha önce elinde bulunan yedi ilçe belediyesinden altısını kaybetmesi.
Yılın kuşatması: İktidarın, CHP’li belediyelere yönelik inceleme, soruşturma ve davalarla baskı altına alması.
Yılın operasyonu: CHP’li Güzelbahçe Belediye Başkanı Ertan Avkıran’ın da aralarında bulunduğu ‘Sarmaşık operasyonu’ sonucunda tutuklananlara bir yıldır henüz daha yargılanacak mahkemenin bile bulunamaması.
Yılın barışı: Beş yıldır hemen her konuda ayrı düşen Aziz Kocaoğlu ile Ekrem Demirtaş’ın barışması...
Yılın zirvesi: Dünyanın dört bir yanından gelen 300’e yakın fahri konsolosun İzmir’de buluşması...
Yılın benzetmesi: İzmir’e faşist yakıştırması.
Yılın ‘benzetilmeyi’ hakedeni: İzmir’e faşit diyenler.
Yılın yılan hikayesi: İzmir’de daha önce 10 Şubat 2008’de tamamlanacağı açıklanan Üçyol- Üçkuyular arasındaki metro inşaatının bir türlü bitirilememesi.
Yılın iptali: Kamu İhale Kurumu’nun metro ihalesini iptal etmesi..
Yılın kararı: Su ve ulaşım zammını iptal eden mahkeme kararı.
Yılın şanssızı: CHP’den Konak Belediye Başkan adaylığı düşen Kemal Karataş.
Yılın kansızı: Çiğli’de 14 yaşındaki öz yeğenini taciz edip öldüren sapık dayı E.O.
Yılın bölüneni: Karşıyaka ile Bayraklı’nın ayrıldıktan sonra işçilerin ortada kalması, araç gereç ve mal paylaşımının olaylı sonuçlanması...
Yılın birleşeni: DP ile Anavatan Partisi’nin ‘nihayet’ tek çatı altına girmesi...
Yılın tutulmayan sözü: Çeşme’deki ecrimisili çözeceklerini söyleyen bakan ve bürokratların bu sözlerini yerine getirememesi...
Yılın vefalısı: Prof. Dr. Türkan Saylan ve kurtuluş savaşının isimsiz kahramanı Gazi Ayşe’nin adını İzmir’de yaşatan belediye başkanı Hakan Tartan.
Yılın ayıbı: Kuşadası’ndaki Atatürk Anıtı’nın harabe durumdaki yürek burkan haline seyirci kalınması...
Yılın kayıbı: Dokuz kez Azrail’e çalım atan Çiğli Belediye Başkanı Ensari Bulut’un amansız hastalığa yenik düşmesi...
Yılın belediye başkanı: Seferihisar’ı dünyanın sakin şehirleri arasına sokmayı başaran Tunç Soyer.
Yılın kavgacıları: Buca’da belediye baykanı Ercan Tatı ile partisine mensup meclis üyeleri arasındaki balıkçı kavgası...
Yılın polemiği: Kocaoğlu ile Kabak arasındaki ‘Üçüncü adam kim?’ tartışması...
Yılın kurası: Manisa İl Genel Meclis Başkanı Dursun Ali Yıldız’ın engelli oğlunun kura sonucunda il özel idaresinde işe alınması...
Yılın kazananı: İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel’in Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı olması...
Yılın kaybedeni: AKP’den ikinci kez Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Taha Aksoy...
Yılın kampanyası: Eczacı odasının kullanılmayan ilaçları toplaması...
Yılın rekabeti: Elektronik devlerinin izdihama neden olan satış tekniği...
Yılın sancısı: Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne yapılan dekan ataması...
Yılın hancısı: Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak.
Yılın yolcusu: CHP Karşıyaka İlçe Başkanı Ertam Özen.
Ben bu kadar seçtim.
Siz daha da çoğaltabilirsiniz.
Başkan Kocaoğlu’nun Ankara’daki havası (!)...
7 ARALIK günü bu sütunlarda yer alan ‘Kocaoğlu, şamaroğlu oldu’ başlıklı yazımı şöyle bitirmiştim:
Başkan Kocaoğlu’na bir İzmirli olarak buradan sesleniyorum:
“Sevgili Başkan, artık haksızlığa uğradığınızı hissettiğiniz zaman sesinizi çıkarın ve hakkınızı arayın. Çünkü arkanızda iki İzmirli’den birinin desteği var. Kendi adınıza sessiz kalabilirsiniz, size oy verenlerin, sessiz kalmanıza tahammül ettiğini sanmıyorum. Partinize mensup milletvekilleri ve 28 ilçe belediye başkanını da yanınıza alarak Başkent’te çıkarma yapın ve hakkınızı orada arayın.”
Yazının çıktığı gün Kocaoğlu gazeteye geldi...
Bir süre sohbet ettik...
Konu hükümet ve vekillerle olan ilişkisine geldi.
Aziz Başkan, kimseyle en küçük bir sorununun olmadığını söyledi ve “İstersen Ankara’ya birlikte gidelim de bakanlıklardaki havamı bir gör” demişti.
Ama...
Gidemedik.
İyi ki de gitmemişim.
Yoksa...
Metro tünelinde söylediği “İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak randevulu gittiğim halde, kamu dairesi kapısında güvenlikçiler tarafından kimliğim isteniyor ve ‘Şurada otur bekle’ şeklinde yaklaşımlarla karşılaşıyorum” dediği olaya tanık olacaktım.