TÜRK Dil Kurumu sözlüğünde “naylon” şöyle tanımlanıyor:
-Temel maddesi poliamit reçinesi olan, dayanıklı ve esnek madde.
-Bu maddeden yapılan.
-Sıfat, mecaz; düzmece, sahte.
Demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biri olan siyasi partilerde nasıl oluyor da sık sık bu ‘naylon’ terimi gündeme geliyor.
Parti içi iktidar olmak için ya da mevcut iktidarlarını sürdürmek için bu ‘düzme ve sahte’ üyelere ihtiyaç duyuluyor.
Demokrasi bu çürük temel üzerine mi inşa edilmek isteniyor?
Bir siyasi parti düşünelim...
Tüzüğünde...
Yani...
Parti içi anayasasında...
Erdemlilik ve dürüstlük partili olmanın ön şartı olarak yazılmış...
Parti içerisinde üretkenlik, yetenek ve emeğe uygun yükselme esas alınmış...
Parti yöneticileri bu ilkeleri uygulamakla görevlendirmiş.
Parti üyesi de tüzük ve programı okumuş...
Partinin ilkelerini benimsemiş...
Çevresine de bu değerlerden bahsetmiş...
Örnek olması gerektiğini düşünmüş.
Alışveriş yaptığı esnafa, komşusuna,iş yerindeki arkadaşlarına partisinin ilkelerini anlatmış...
Partinin her türlü etkinliğine katılmaya çalışmış...
Partili arkadaşlarıyla daha da yakınlaşmış.
Hepsinin iyi ve kötü gününde yanında olmaya çalışmış.
Resmi bayramlarda partisine ayrılan yerde yakasındaki rozetle bir adım daha ileride durmaya çalışmış diğer partililerden.
Dini bayramlarda anne,baba ve çocuklarıyla bayramlaştıktan sonra ilk koştuğu yer ilçe binası olmuş.
İşçiyse kimi zaman çalıştığı işten partisi yüzünden kovulmuş...
Memursa sürülmüş....
Ama hiçbir baskı, hiçbir zulüm yıldırmamış onu...
Ta ki “naylon” karşısına çıkana kadar.
Çünkü...
Şimdiye kadar düşmanını tanıyordu...
Karşı siperlerde kimlerin olduğunu biliyordu.
Çok kurşun yarası almıştı çünkü...
Ama...
Yıkılmamış, hep ayakta kalmayı başarmıştı...
Ta ki mahallesinde naylon üyülerle yapılan “delege seçimleri” oluncaya kadar...
Delege seçiminin önemini çok iyi biliyordu...
İlçe delegesi il delegesini, il delegesi kurultay delegesini, kurultay delegesi de parti meclisini ve genel başkanı seçiyordu...
Diğer bir anlatımla, partisinin geleceği onun ellerindeydi...
Seçimin yapıldığı yere varınca bir gariplik sezdi.
Tahmininden çok kalabalıktı.
Dikkatini çeken bir başka nokta ise 40 yıldır oturduğu mahallesinde oy kullanmaya gelen üyelerin çoğunu tanımıyordu...
Öyle ki...
Oy kullanmaya otobüs ve minibüslerle getiriliyor, kullanacakları oy zarflar ellerinde araçlardan iniyor, oylarını kullandıktan sonra götürülüyorlardı.
Bu kişilerde de gariplik vardı...
Kimileri yıllarca karşısında olduğu görüşlerin simgesi kıyafet ve davranışlar içerisindeydiler.
Hatta kimilerini seçimlerde rakip partilerin propagandasını yaparken gördüğünü anımsadı.
Sonra da “Herhalde benzetiyorum” dedi.
İki liste vardı önünde...
Parti içi hukukun korunduğu, demokrasinin, emeğin, erdemliliğin baş tacı edileceği beyaz bir sayfanın açılacağı umuduyla beyaz pusulayı sandığa attı.
Hayırlı olsun dedi.
Seçimin sonucunu her zaman heyecanla beklerdi...
Ama ayakta fazla duramadığı için iyi tanıdığı genç bir partiliye, gördüğü gariplikleri sordu.
Aldığı yanıt kurşunlara, işkencelere, zulümlere göğüs germiş yüreğine bir hançer gibi girdi.
Kan damlası içine, göz yaşıysa dışına aktı.
Kırk yılını verdiği partisinde seçme ve seçilme gibi en temel hakkı gasp edilmişti.
Sadece parti içi iktidar uğruna.
Evinin yolunu tuttuğunda hala delikanlının sözleri kulağında çınlıyordu:
“Ağabey bunların hepsi naylon üye. Bu mahallede oturmayan, partiyle ilgisi bulunmayan programdan, ideolojiden haberdar olmayan, hatta ilçe binasının yerini dahi bilmeyen, gayri ahlaki vaatlerle buralara getirilmiş naylon üyeler.”
Not: Bu yazı siyasi partilerde tüm naylon üyelere, delegelere ve ilçe başkanlarına ithaf edilmiştir.
Şehitlerin kemiklerini sızlatmayın...
TBMM’DE ‘açılım ve saçılım’ tartışmaları yüzünden ortalık karışırken, İzmir’de de AKP İl Başkanı Ömür Kabak’ın hafta içinde yaptığı “Şehit aileleri ‘demokratik açılım’a destek veriyor. Geçen hafta sonu düzenlenen ‘Millete birlik, vatana bütünlük’ mitingine dahi katılmadılar. Katılmayarak, destek olduklarını açıkça gösterdiler” şeklindeki yorumu şehit ailelerinin tepkisine neden oldu.
İzmir Şehit Aileleri İnsan Hakları ve Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Yeşilbağ yazılı yanıt verdi, şöyle dedi:
“Cumhuriyet İçin Güçbirliği Platformu’nun Gündoğdu Meydanı’nda düzenlediği ‘İhanet Açılımlarına Hayır, Millete Birlik, Vatana Bütünlük Mitingi’ne siyasi içerik taşıması nedeniyle dernek olarak katılmayacağımızı açıklamıştık. Bu kararı İzmir Şehit Aileleri İnsan Hakları ve Yardımlaşma Derneği’nin siyaset dışı kalma prensibi gereği aldığımızı kamuoyuna duyurmuştuk. Bugün, akan kanın durmasını her Türk vatandaşı gibi biz de istiyor, destekliyoruz. Ancak ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Anayasa’da ifadesini bulan Cumhuriyetimizin temel niteliklerine ve milli bütünlüğümüze zarar verecek yöntemle yapılacak açılıma destek vermemiz mümkün değildir.”
Şehit yakınlarının mitinge katılmamasını (Kaldıki onlarca şehit yakını, toprağa verdikleri şehitlerin fotoğraflarıyla mitingde en ön saflardaydı) “açılıma destek veriyorlar” şeklinde yorumlamak çok büyük bir mantık hatasıdır.
Kabak’ın bu yorumu şu mantık hatasına benziyor:
“Gerçekler acıdır. Biber de acı olduğuna göre; gerçek biberdir.”