Çağlayan Bilgen

Çağlayan Bilgen

caglayan.bilgen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SONBAHAR, ‘hazan mevsimi’ olarak bilinir.
Bu mevsimde, hemen herkesi bir hüzün kaplar...
Ağaçlar başını eğer, yapraklarını döker...
Kimi zaman rüzgarla, kimi zaman ise yağmurla birlikte yolculuklara çıkar sararan yapraklar...
Hava üşümeye, üşütmeye başlar...
Doğa kendini kışa hazırlar...
Bu nedenle ilkbahar ve yaz aylarındaki gibi doğa; rengarenk, cıvıl cıvıl değildir...
Gökkuşağının tüm renklerini göremezsiniz bu mevsimde...
Genellikle sarı renk hakimdir bağda, bahçede, dağda, bayırda...
Yani...
Tekdüzedir...
Sararmış yapraklar, kurumuş dallar, solmuş çiçekler...
Islak meydanlar, caddeler, sokaklar...
Ve yaşam mücadelesi veren insanlar...
Siftah yapamayan esnaf...
Evine ekmek götüremeyen işsiz...
Asgari ücrete talim eden işçi...
Ürünü para etmeyen çiftçi...
Yüzde 2.5’luk zamma layık görülen memur...
Maaşında sadece simit alacak kadar artış yapılan emekli... Çocuğunu okula göndermek için varını yoğunu satmak zorunda kalanlar... Açlık ve yoksulluk içinde yaşayanlar...
Diğer yanda ise...
Bir akşam yemeğinde asgari ücreti masada bırakanlar...
‘Önce toplum’ yerine, ‘Önce ben’ diyen benciller...
Koltuk, şan ve şöhret sahibi olunca halkı unutanlar...
Rantiye, şantiye işleriyle ceplerini dolduranlar, yandaşlarını zengin edenler...
Ve ekonomik krizi fırsat bilip, ‘fırsatçılık’ yapanlar...
Kısacası...
Her dönem gemisini kurtaran kaptanlar için; gün, ay ve mevsim farketmiyor...
Çünkü...
Onlar hep kendi mevsimlerini yaşıyor...
Ama...
Her şeye rağmen yaşam hızla akıp gidiyor...
Tıpkı ünlü ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirindeki gibi....
Bakın ne demiş usta şair:
“Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç/Ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını/Neden akşam oluyorum tren kalkınca/Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince/Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum/Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki/Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç/O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti/
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti/Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz/Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı/Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı/Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı/Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.”
Evet...
Sonbahar bu...
Ayrılıkların mevsimi...


ÖZLÜ-YORUM
İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır...
Victor Hugo

Daha güzel bayramlar görmek için
BUGÜN bayram...
Şimdi bazılarınız, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz ünlü ozan Can Yücel gibi:
“Bayram nedir ki dedim kendime/Bayram bir ömürdür, ben gibi bir deliye” gibi “Bize her gün bayram” diyebilir.
Son yıllarda bayramların niteliği de, niceliği de değişti.
İnsanlar artık hep “Nerede o eski bayramlar” şarkısını söylemeye başladı.
Eski bayramları arar oldu.
Çünkü artık bayramlar, parası olanlar için tatil, olmayanlar için ise sıradan bir gün haline geldi.
Daha güzel bayramlara kavuşacağımız günlerin yakın olması dileğiyle... Tüm okuyucularımın bayramını kutluyorum.

Üzüm üreticisine çifte darbe
ÜZÜM üreticisinin ürünü elde kaldığı gibi şimdi de yağış vurdu.
Öyleki, üzümün kilosunu 20 kuruşa alan bile yok.
Çünkü...
ÖTV çok yüksek olduğu için şarap üretici üzüm almıyor.
Vergiden kurtulmak isteyen kimi şarap üreticisi fabrikasının kapısına kilit vuruyor...
Onların yerine merdivenaltı şarap üreticileri alıyor.
Böyle giderse, üzüm üreticileri bağları söküp, başka ürün yetiştirmek zorunda kalacak. Şarapçılara kızan hükümet, hıncını üzüm üreticisinden çıkarıyor. Milletin efendisine yazık oluyor...

TEBESSÜM
Papaz, başkan ve kadınlar

KENTİN bütün kadınları her gün günah çıkarmak için kiliseye geliyorlardı. Kocalarını aldattıkları için papazın fena halde canı sıkılıyordu.
Çünkü...
Günah çıkarmaya gelen her kadın, “Kocamı aldattığım için” cümlesini tekrar ediyordu. Bir gün kentin belediye başkanını ziyarete giden papaz, bu durumu anlatır ve kendine göre bir formül bulduğunu söyler.
Şöyle ki:
“Bundan böyle kadınlar, ‘Kocamı aldattığım için günah çıkartmak istiyorum’ yerine, ‘Ayağım takıldı, düştüm’ cümlesini kullanacak” der.
Ancak, papaz ansızın başka yere atanır ve yerine yeni gelen papaza bu formülü söylemeye fırsat bulamaz. Genç papaz, her gün günah çıkarmaya gelen kadınların, “Ayağım taşa takıldı, düştüm” sözünden bir şey anlamaz ve kendine göre yorumlayarak kentin belediye başkanını görmeye gider.
Papaz, belediye başkanını ziyareti sırasında, “Sayın Başkan sizden önemli bir şey rica edebilir miyim? Öncelikle şu kentin yollarını lütfedip yaptırınız, zira her gün bana günah çıkarmaya gelen kadınlar, ‘Ayağım taşa takıldı, düştüm’ cümlesini kullanıyor” der. Başkan, gözlerinden yaşlar gelene kadar gülmeye başlar. Papaz, başkanın gülmesine bozulur ve:
“Sayın Başkan, bunda gülecek ne var? Benden söylemesi, hatta ayağı taşa takılıp düşenler arasında sizin hanım da var!”
İşte o zaman Başkan’ın gülmesi yarıda kalır ve küt diye yere yığılır.