Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Barış, nazlı ve narin bir bebek muamelesi görüyor şu ara... Herkes üzerine titriyor; incinecek diye her şımarıklığına göz yumuluyor.
Süreç öyle hassas ki, “ihtiyatlı olanlara bile tahammül edilemiyor; herkesin ille iyimser olması isteniyor. Radikal 2’de Arzu Yılmaz’ın tabiriyle, “‘Savaşıyoruz” derken uygulanan konuşma yasağına benzer bir yasak, ‘barışıyoruz’ devrinde de uygulanıyor.”
***
Biz habire kulak mememizi çekiştirip “Nazar değmesin” diye tahtalara vursak da sorular, zihnimizde fink atıyor.
Bunların dillendirilmesini de barış bebeğinin sıhhatli büyümesi için elzem sayıyoruz.
Erdoğan’a CNN-Türk/Kanal D röportajında “PKK, neye karşılık çekilecek” diye soruluyor.
Başbakan, Öcalan’a “verdiklerini” sıralıyor:
“- 12 kanallı televizyon verdik.
- Jimnastiğini 3 günden 7’ye çıkardık.
- Arkadaşlarıyla günaşırı görüşüyordu, ‘Her gün görüşsün’ dedik. Benim verdiğim, vereceğim budur.”
Bu mudur yani?
PKK, 30 yıllık silahlı mücadeleye bu liste için mi son verdi?
Daha önce oraya bir TV konsa, Öcalan daha çok jimnastik ve sohbet yapsa, bunca insan ölmeyecek miydi?
***
Bu tür cevaplar çözüm sürecine bizim sorulardan daha çok zarar vermiyor mu?
Başbakan, belki bunları kuşkulu tabanını yatıştırmak için söylüyor, ama (KCK lideri Murat Karayılan’ın Hasan Cemal’le röportajında bahsettiği gibi) dağda da “mütereddit bir orta komuta kademesi” var.
Onlar bu sözleri duyunca “Bunca yıl bunun için mi savaştık” diye sormuyor mudur?
***
Ya şu “Silahları bırakıp gitsinler” çıkışı?..
Diyelim ki Hükümet bu talebinde haklı; ama bu kadar kritik bir süreçte, bu kadar önemli bir ayrıntı, böyle “Aklıma gelmişken...” tadında mı söylenir?
Sonrasında ortaya çıkan kargaşaya bakın:
KCK hemen “Silah bırakıp çekilme gündemimizde değil” açıklaması yapıyor.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Serpil Çevikcan’a “(Erdoğan’ın sözleri) adadaki görüşmelerin mahiyetine, üzerinde mutabık kalınan konulara ve aşamalara dikkat edilmeden yapılmış bir konuşma; pratikte karşılığı yok” diyor.
Örgütle silahsız çekilme konusunda bir mutabakat yoksa Başbakan son anda yeni bir koşul koyuyor demektir.
İyi de, çekilmenin silahsız olacağı konusu kamuoyu önüne getirilmeden, İmralı’da sonuca bağlanamaz mıydı?
Şimdi tam da “Çekilme başladı, başlıyor” denilirken yeni şart koşmak, güveni zedeleyip süreci baltalamaz mı?
Bu da pazarlık taktiğinin bir parçası mı; yoksa tarihi süreç böyle özensiz mi yürütülüyor?
***
Başbakan, barış yoluna baş koyduğunu ifade için de, “Tek damla kan akmasındansa, serimden dahi geçmeye hazırım” dedi.
“Ser”, Farsça kökenli bir sözcük; “baş” anlamına geliyor.
Kimse Başbakan’ın barış uğruna “başını” vermesini istemez; ancak “başkanlığı” ayrı...
Eğer “Ne yardan ne serden” derse, başkanlığını barışa endekslerse, barışla başkanlığı aynı anayasada referanduma getirirse, sorun çıkabilir.
Barış, hakikaten narin bir bebek...
Zarar görmesin diye üzerine titriyoruz.
Herkes aynı titizliği ve fedakarlığı göstermeli.