Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Vehbi Koç’un arşivinde tarihi önem taşıyan iki mektup var: “5 Şubat 1979”da yazılmış. Yani Abdi İpekçi öldürüldükten 4 gün sonra...
Biri Başbakan Ecevit’e, diğeri AP Genel Başkanı Demirel’e yollanmış.
Hemen hemen aynı cümlelerle yazılmış bu iki mektup, korkunç cinayetin ardından bir işadamının feveranını ve “son çağrı”sını belgelemesi açısından önemli...

Istırabın azameti
Şöyle diyor:
“1973 seçimlerinden bu yana devamlı tırmanan ve 1978’de yaklaşık bin kişinin ölümüne sebep olan anarşiden, bu memlekette yaşayan her vatandaş muzdariptir. 1 Şubat 1979 günü korkunç bir suikasta kurban giden Abdi İpekçi cinayeti, milletçe duyulan ıstırabın azametini gözler önüne sermiştir. Artık çare aranmalı ve mutlaka bir çıkış yolu bulunmalıdır.”

Çocuklarımız birbirini öldürüyor
Koç, yaşanan dehşeti örneklerle sıralıyor:
“Büyükelçilerimiz, profesörlerimiz, savcılarımız, yargıçlarımız, öğretmenlerimiz öldürülmüş, katilleri bulunamamıştır.”
“Cinayetler ve tehditler adaletin doğru ve çabuk tecellisini güçleştirmeye başlamıştır. Tanıklar can korkusundan doğru bildiklerini söyleyememektedir.”
“Bankalar, ticarethaneler, devlet daireleri soyulmakta, failleri bulunamamaktadır. Vatandaşın polise güveni kalmamıştır.”
“Gençler arasında bölünmeler önlenememiştir. Çocuklarımız birbirini kıyasıya öldürmektedir.”
“Sivas ve Kahramanmaraş hadiselerinin toplumda yaptığı yaralar sarılamamıştır.”
“Rüşvetle yapılan kirli ve karışık işler yaygınlaşmış, memleketin durumunun nereye varacağını kestiremeyen bazı kişiler, varlıklarını yurtdışına kaçırmaya başlamıştır.”

Kükremeniz lazım
Koç, Ecevit’e mektubunu şöyle noktalıyor:
“Bu sene 78 yaşıma girdim. Güzel yurdumun demokratik düzen içinde kalkınmasından başka bir kaygım yoktur. Bu davayı süratle halledemediğimiz takdirde memleket hesabına çok geç kalınmış olacağından endişe duymaktayım. Onun içindir ki ‘kükremeniz lazımdır’ kanaatindeyim. Bu ‘kükreme’ ve uzlaşma yolunu bulma, iktidarda olduğunuz için size düşer.”
“Rica ediyorum, yalvarıyorum; iki büyük partinin başkanları olarak bir araya geliniz. Ve bu güzel memleketi, bu çilekeş milleti içinde bulunduğu ümitsizlikten kurtarınız.”

İpekçi’den Dink’e
İki lider bir araya gelemediler; 12 Eylül sabahı sürgün yolunda bir araya geldiklerinde ise “artık çok geç”ti.
Bugün, Abdi İpekçi’nin katlinin 31. yıldönümünde bir başka çağrıya ihtiyaç var:
Aynı tür tetikçiler, aynı türden sevilen isimlere tetik çekiyorlar; yine benzer çevrelerce kollanıyorlar.
Abdi İpekçi’den Hrant Dink’e uzanan bu kanlı zinciri parçalamak, yeni canileri caydırmak, muhtemel kurbanları korumak için “kükremeye” ve dayanışmaya ihtiyacımız var.
İpekçi’nin tetikçilerinin kaçması, onları kışkırtanların hiç ortaya çıkmaması, Hrant’ın ölümünü hazırladı. Dink cinayetinin aydınlatılamaması yenilere basamak olur.
Bilenin bildiğini söylemesi, katillerin ve planlayıcıların deşifre edilmesi, Meclis’in devreye girmesi, mağdur ailelerinin, duyarlı çevrelerin, konuyu araştıran gazetecilerin dayanışması ve işbirliği yapması şart...
Bütün cinayetler aydınlatılmadan, karanlıktan kurtulamayacağız.

“Yalvarıyorum bir araya gelin Yoksa çok geç olacak”