Geçtiğimiz günlerde, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Yadigâr Gökalp İlhan’ın, spor kulüplerine uyarı yazısı gönderdiği basında yazıldı, çizildi. Aslında bu konunun 2013 yılı başlarına kadar uzanan bir hikâyesi var. 2013 yılı başında SGK yönetimi spor kulüplerine yönelik denetimlerini artırmış ve bu denetimler sonucunda birçok eksiklik tespit edilmişti. Bu tespitler sonucunda SGK hemen ceza uygulamak yerine özellikle federasyonlar ile görüşmelere başladı ve spor kulüplerine eksiklerini gidermeleri için süre verildi.
Genel olarak spor kulüplerimizin sigortadan kaynaklanan sorunları üç noktada toplanabilir:
* Sporcuların sigortalanmaması veya sigortalanmakla beraber kazançlarının düşük gösterilerek SGK’ya düşük seviyede prim ödenmesi.
* Yabancı sporculara ilişkin işlemlerin tamamlanmaması ve onların da sigortalı olarak gösterilmemesi.
* Prim borçlarının ödenmemesi.
60 kulübe yazı gitti
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bir yandan gelecekte yaşlı nüfus tuzağına düşmemek diğer yandan da genç nüfus yapısını korumak adına yürütülen çalışmalarda sona gelindi. Geçtiğimiz mayısta ‘nüfus politikaları’ konusunda Başbakan Erdoğan, ilgili bakanlar, Başbakanlık ve Kalkınma Bakanlığı Müsteşarları’nın katıldığı bir toplantı yapılmıştı.
Bu toplantıda bürokratlar genç nüfus yapısının korunması için bir dizi öneri getirdiler. Bu öneriler konusunda daha sonra Çalışma Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışmalar yaptı. Şimdi bu çalışmaların sonuna gelindi. Ekim ayında, pek çok değişiklik kanun teklifi olarak Meclis’in gündemine gelecek.
Doğum izni 2 hafta artıyor
Bu kapsamda doğum izni son günlerde çokça tartışılan konulardan birisi. Buradaki çalışmalarda üzerinde anlaşılan süre 18 hafta olarak şekillendi. Mevcut durumda 16 hafta olan ve 8 haftası doğumdan önce, 8 haftası doğumdan sonra kullanılabilen doğum izninin 2 hafta artırılması gündemde. Bu sırada 18 haftanın kullanımının doğum öncesi ve sonrası tamamen çalışan kadının kendi isteğine bırakılması planlanıyor.
Üçüncü çocukta 6 ay
Son yıllarda çalışan sigortalıların en çok sordukları soruların başında, “gelecekte alacakları emekli aylığının seviyesinin ne olacağı?” sorusu geliyor. Sigortalıların bu soruyu sormalarının nedeni, çalıştıkça emekli aylığının düştüğü yönündeki yorumlar.
Evet, bu yorum önemli oranda gerçeği yansıtıyor. Maalesef içinde bulunduğumuz dönemde, kazanç seviyesi SGK’ya düşük bildirilenlerin gelecekte alacakları emekli aylıkları çalıştıkları her gün için azalma gösteriyor.
Hesapta üç dönem var
İş sözleşmesiyle bir işverene bağımlı sigortalılar, yeni adıyla 4-a’lıların ve bağımsız çalıştığı için 4-b’lilerin yani eski adıyla Bağ Kur’luların, sigortaya bildirdikleri kazanç asgari ücret veya asgari ücrete yakın bir seviyede ise, Ekim 2008 sonrasında çalıştıkları her gün kendilerine zarar olarak geri dönüyor. İleride alacakları emekli aylıkları da artış göstermek bir yana, giderek azalıyor.
Sigorta başlangıcı 1 Ocak 2000 tarihinden önce olanların emekli aylığı, 1 Ocak 2000 öncesi, Ekim 2008’e kadar olan dönem ve Ekim 2008 sonrası olmak üzere ayrı ayrı hesaplanan kısmi aylıkların toplamından oluşuyor. Üç ayrı döneme ilişkin üç ayrı şekilde hesaplanan kısmi aylıkların toplamı,
İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yeni yasanın neredeyse bütün maddeleri şu anda yürürlüğe girdi. Sadece 50’nin altında işçisi olan işyerlerinde istihdam edilecek olan iş güvenliği uzmanı, hekim ve yardımcı sağlık personeli bakımından kademeli bir yürürlülük söz konusu. Bu yasa sadece maddeleriyle değil, beraberinde getirdiği yönetmeliklerle de önemli.
Son olarak, gebe ve emziren kadınlarla ilgili düzenleme uygulamaya kondu. Yönetmelik kadın çalışanlara önemli haklar getiriyor. Kadın çalışanı olan işverenlerin de yönetmelik hükümlerini uygulamak için bazı tedbirler alması gerekecek.
İşveren yurt kuracak
Uygulamaya yeni giren yönetmeliğe göre 100-150 kadın çalışanın bulunduğu işyerlerinde çalışma yerinden ayrı ve en fazla 250 metre uzaklıkta bir emzirme odası kurulmak zorunda. Bunun yanında yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150’den çok kadın çalışanın bulunduğu işyerlerinde 0-6 yaş çocukların bırakılması ve kadın çalışanların çocuklarını emzirmeleri için çalışma yerinden ayrı bir yurdun kurulması da gerekiyor. Eğer bu yurt işyerine 250 metreden daha fazla uzaksa, yönetmeliğe göre işverenlerin kadın çalışanlarına bir taşıt sağlaması gerekiyor.
Emzirme
Türkiye’de 2012 başında yaklaşık 9.4 milyon “yeşil kartlı” bulunurken, gelir testi uygulaması sonrası bu sayıda ciddi azalma yaşandı. Bu kart sahiplerinin önemli bir bölümünün haksız yere sağlıktan yararlandığı, oysaki gelir düzeylerinin prim ödeyerek sağlıktan yararlanmaya müsait olduğu biliniyordu. Bugün gelinen noktada, yeşil kartlıların önemli bir bölümünün gelir testine takıldığı görülüyor. Son verilere göre 9.4 milyon yeşil kartlı sayısı gelir testinin devreye girmesiyle şimdilerde 7.8 milyon kişiye geriledi. Böylece 1.6 milyon kişi artık “prim ödeyerek” sağlık hizmetlerinden yararlanıyor.
Urfa teste boğuldu
Gelir testinin en çok yapıldığı ilimiz nüfusu nedeniyle İstanbul. İstanbul’da her 17 kişiden biri gelir testine girmiş. Ancak nüfusla orantılandığında, Doğu ve Güneydoğu illerimiz, en çok gelir testi yapılan iller olarak görünüyor. Örneğin Şanlıurfa’da neredeyse her üç kişiden birisi gelir testine girmiş. Bu ilimizi, Diyarbakır, Van ve Malatya takip ediyor.
Bu sonuçlar, özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizde sosyal güvencesizliğin yani herhangi bir sosyal güvenlik hakkına sahip olmayanların oranının diğer bölgelere göre oldukça yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Kıdem tazminatı hakkı, İş Kanunu hükümlerine göre çalışanlar için en önemli ekonomik hakların başında geliyor. Kıdem tazminatının bu kadar önemli olması bu konuda yapılacak herhangi bir düzenleme karşısında çalışanların ve sendikaların tepkisinin doğmasına neden oluyor. 2012 yılında çıkarılması düşünülen “kıdem tazminatı fonu” da getirdiği koşulların yetersiz olması nedeniyle tepki görmüş ve eleştirilmişti. Neticede konu rafa kaldırıldı. Her ne kadar gelecek yasama yılında taşeron düzenlemesi çerçevesinde konu yeniden gündeme gelecek olsa da işçi ve işveren taraflarının uzlaşısı olmadan yeni bir düzenleme yapılması imkansız gibi görünüyor.
Kıdem tazminatı koşulları
Kıdem tazminatı alabilmek için temel koşul, aynı işverene bağlı çalışma süresinin en az 1 yıl olmasıdır. 1 yıl koşulunun yerine getirilmesi ve iş sözleşmesinin aşağıda sayılan durumlarda feshi halinde, çalışma süresinin gerektirdiği kıdem tazminatı hakkı çalışana ödenmektedir:
- İşveren tarafından iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırılık nedenleri dışındaki nedenlerle.
- İşçi tarafından sağlık, iyi niyet ve ahlak kuralarına aykırılık veya işyerinde işin durması benzeri nedenlerle.
- Askerlik görevi
Devlet Personel Başkanlığı (DPB), kamu görevlilerine ilişkin istatistikleri yayımlıyor. Bu rakamların bilinmesi oldukça önemli. İstatistiklerden önemli sonuçlar elde ediliyor ve diğer ülkelerle kamu personeli rejimi ve sayısı üzerinden karşılaştırmalar yapılabiliyor.
Ülkemizde sanılanın aksine devlet memuru sayısı yeterli değil. Son yıllarda memur sayısında hızlı bir artış yaşansa da, memur sayısı - nüfus oranına bakıldığında, Türkiye’nin OECD ülkeleri ortalamalarının altında kaldığı görülüyor. OECD verilerine göre bir kamu çalışanı Avusturya’da ortalama 18, Kanada ve Fransa’da 12, Finlandiya’da 9, Almanya’da 18, Hollanda’da 19, ABD’de 13 kişiye hizmet verirken 74 milyon 724 bin nüfusu olan Türkiye’de 2 milyon 584 bin kamu çalışanı bulunuyor. Yani 1 kamu çalışanına yaklaşık 29 kişi düşüyor. Bu durumda kamu çalışanları, bir çok kurumda iş yoğunluğuyla boğuşuyor.
Ülkemizde memur dağılımını etkileyen birçok faktör var. Hayat pahalılığının olduğu büyük illerimizin yanı sıra, sosyo-ekonomik gelişim endeksinde alt sıralarda yer alan şehirlerimizde de memur sayıları nüfusa oranla düşük. Örneğin, İstanbul’da bir memur 46 kişiye, Şanlıurfa’da 48, Mardin’de 35, Van’da 34 vatandaşa
Avrupa’da belirli dönemlerde iş yaşamının dışına çıkanlar için eksik kalan sürelerini saydırmaları için tamamlayıcı bir rol üstlenen isteğe bağlı sigortalılık, Türkiye’de hem tamamlayıcı hem de tamamen müstakil bir sigorta alanı olarak karşımıza çıkıyor. Bu alan, hayatı boyunca hiç zorunlu sigortalılığı olmamış, herhangi bir şekilde çalışmamış bir kimse için emekliliğini kazanmanın tek yolu.
Ekim 2008’de yürürlüğe giren reform yasasıyla “tamamlayıcı” anlayış terk edildi ve prim şartı olmaksızın isteğe bağlı sigortalılığın önü açıldı.
Ağır koşullardan kaçış
Aslında isabetli de oldu. Ne var ki, yapılan bir başka değişiklikle, 2008 sonrasında, isteğe bağlı sigortalılar için 5510 sayılı Kanunun 4/B kapsamındaki hükümler geçerli sayıldı. Sigortalılık süreleri Bağ-Kur kapsamında değerlendirilmeye başlandı.
Bu değişiklik öncesi SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı üzerinden isteğe bağlı sigortalı olabilmek mümkündü. Ancak değişiklik sonrası bu fırsatın önü kapandı.