İşsizlik ödeneği işsiz kalanların can simidi konumunda. Çoğu çalışan işsiz kalınca geçimini işsizlik sigortasından aldığı maaş ile karşılıyor. Fakat her durumda işsizlik ödeneği almak mümkün değil. Belirli şartların oluşması gerekiyor.
İşsizlik ödeneği için en az ne kadar çalışılmalı?
İşsizlik sigortası fonundan 4/a’lılar yani eski adıyla SSK’lılar, 506 sayılı Kanuna tabi olarak kurulan sandıklara tabi çalışan kişiler, işsizlik sigortasına prim ödemek şartıyla kısmi süreli çalışanlar, taksi dolmuş ve şehir içi toplu taşıma araçlarında ay içerisinde 10 günden az çalışanlar ve isteğe bağlı sigortalılar yararlanabilir. Fakat her durumda işsizlik ödeneği almak söz konusu değil. İlgili kişiler işsizlik sigortasına üye olmakla birlikte ancak işten ayrılmadan önceki son üç yıl içerisinde en az 600 gün prim ödemiş ve bu 600 günün son 120 gününü kesintisiz olarak ödemiş olmak şartıyla işsizlik ödeneğine hak kazanırlar. Son üç yıl içerisinde en az 600 gün prim ödememiş ve son 120 günü kesintisiz olmayan kişiler işsizlik ödeneği alamaz. Son 120 gün kesintisiz prim ödemiş olma koşulu için de istisnalar var.
120 günün istisnaları
İşten ayrılmadan önceki son 120 gün kesintisiz olarak prim ödemek
Kıdem tazminatı çalışma hayatının en hassas konularından bir tanesi. Son dönemde fon tartışmaları ile gündeme gelen kıdem tazminatı işçi sınıfı için çok önemli.
Bugünkü yazımda kıdem tazminatı hakkında bilinmesi gerekenleri özetlemeye çalışacağım.
1 - Kimler hak kazanabilir?
Kıdem tazminatı hakkı işçilere tanınmış bir haktır. Bu kapsamda 4/a’lılar, yani eski adıyla SSK’lılar yer almaktadır. Bir işverene bağlı olarak çalışan işçilerin kıdem tazminatı alma hakkı bulunmaktadır. Bağ Kur’luların ve memurların kıdem tazminatı alma hakları yoktur. Diğer yandan, Basın İş ve Deniz İş Kanunu’na tabi çalışan gazetecilerin ve gemi adamlarının da kıdem tazminatı alma hakkı bulunmaktadır.
2 - Hangi hallerde alınır?
Kıdem tazminatı işçinin iş sözleşmesi sonlandığında doğan bir hak. İşçi işten ayrıldığında veya işveren tarafından iş sözleşmesi feshedildiğinde kıdem tazminatı hakkı doğabilir. Ancak iş sözleşmesinin sonlanması yeterli değil. Sözleşme ancak kanunda belirtilen haller nedeniyle sonlanmalı. İşverenin işçiyi ahlak kurallarına uymayan haller nedeniyle çıkartırsa işçi kıdem tazminatı alamaz. Yani, işverene küfür eden, işyerinde uygunsuz davranışlar sergileyen ve bu nedenle içıkarılan işçinin
Mobbing, iş yerinde çalışanlara yönelik psikolojik şiddet, taciz, yıldırma ve kuşatma anlamına geliyor. Fakat her kötü davranış, hakaret veya psikolojik şiddet örneği, mobbing olarak kabul edilmiyor. Mobbing olması ve hak arama için bazı koşullar gerekiyor.
Eşitlik ilkesine aykırı
Çalışanlara eşit davranma borcu, işverenin önemli borçları arasındadır. İşveren çalışanının mobbinge uğramasını engellemekle yükümlüdür. Aksi takdirde, çalışan ihbar süresini beklemeden, sözleşmesini derhal haklı nedenle feshedebilir. Kıdem tazminatına da hak kazanır.
Mobbing’i ispatlama yükü çalışandadır. Bu yüzden kanıtların büyük önemi söz konusu.
Borçlar Kanunu’nda yer alan “işçinin kişiliğinin korunması” ile ilgili düzenlemeye göre işverenin, çalışanın psikolojik ve cinsel tacize uğramaması için gerekli önlemleri alması gerekiyor.
Yargıtay’a göre de bir hareketin mobbing sayılabilmesi için sistematik, sürekli ve kasıtlı olması gerekiyor. Diğer taraftan, süreklilik göstermeyen, sık tekrarlanmayan, ara sıra münferit olarak meydana gelmiş birkaç haksız, kaba, nezaketsiz veya etik dışı davranış Yargıtay tarafından mobbing olarak nitelendirilmiyor.
2011’de çıkarılan “İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbin
İşyerinin başka bir işverene devredilmesi halinde çoğu işçinin aklında aynı soru var; “Acaba haklarım yanar mı?” Günümüzde ekonomik değişimlere bağlı olarak işverenler kendilerine ait işyerlerini satıp, başkalarına ait işyerlerini devralabiliyorlar. Hatta bir gerçek kişi kurduğu işi şirkete dönüştürdüğünde, gerçek kişinin sahip olduğu işyeri de şirketin işyeri haline geliyor ve işyeri devredilmiş oluyor. Hızlı değişim ortamında çalışanlar çoğu zaman işverenin adını dahi bilmeden çalışmaya devam edebiliyorlar. Çalışanlar haklarının yanması korkusuyla devir anında işten ayrılmayı dahi düşünebiliyorlar.
Fesih Hakkı Doğurmaz
İşyerinin devri, işyerinin bir işverenden başka bir işverene geçerek, el değiştirmesidir. Kanunumuz bu el değiştirme sonucunda, önceki işverenin yaptığı iş sözleşmelerinin etkilenmeyeceğini, bu sözleşmelere ait bütün hak ve borçların yeni işverene geçmiş olacağını düzenlemiştir. Böylece çalışanla iş sözleşmesini imzalamış olan işveren, eski işveren olsa da, yeni işveren işyerini devralarak o sözleşmenin tarafı haline gelmektedir. İşyerinin devri sonucunda iş sözleşmesi sona ermediğinden, eski veya yeni işverenler hatta çalışanın kendisi bile iş sözleşmesini haklı
Emeklilik çalışanların en büyük hayalidir. Emeklilik günlerine ilişkin planlar çalışanların önemli gündem maddesidir. Fakat bazen iş ortamındaki zorluklar, amirlerin olumsuz tutumları, iş arkadaşlarıyla ilişkiler gibi sebeplerle çalışmak işkence haline gelebilir. Bu gibi durumlarda çalışmadan emekli olmanın yolları aranır. İsteğe bağlı sigortalılık çalışmadan emekli olma imkânı sunar.
Kimler isteğe bağlı sigortalı olabilir?
18 yaşını doldurmuş, çalışmayan ve emekli veya malullük aylığı almayan kişiler isteğe bağlı sigortalı olabilirler. İsteğe bağlı sigortalılar kendi primlerini kendileri öderler, dolayısıyla işe gitmeleri gerekmez.
Ölüm aylığı alan isteğe bağlı sigortalı olabilir
Bir kişi 18 yaşın altındaysa, sigortalı olması gerektirecek şekilde çalışıyorsa ya da SGK’dan yaşlılık veya malullük aylığı alıyorsa isteğe bağlı sigortalı olamaz. Ancak SGK’dan babasının ölümü nedeniyle ölüm aylığı almakta olan kişi isteğe bağlı sigortalı olabilir. Çünkü ölüm aylığı kişiye kendi sigortalılığı nedeniyle bağlanmamıştır. Bu sebeple, dul yetim aylığı alan kişiler de isteğe bağlı sigortalı olabilir.
İsteğe bağlı sigortalı Bağ-Kur’lu sayılır
İsteğe bağlı sigortalılar 1 Ekim 2008 sonrası 4/b’li
Dünya Bankası tarafından uygulamaya konulan “İnsan Sermayesi Projesi” kapsamında insan sermayesi oluşturmaya yönelik müdahaleler hakkında farkındalık yaratılması amaçlanıyor.
İnsan sermayesi
Proje esas olarak insanlara daha iyi ve daha fazla yatırım yapılmasını hedefliyor. Bu çerçevede, Projenin üç ana unsurundan biri de “İnsan Sermayesi Endeksi”.
İnsan sermayesi, kısaca işgücünün niteliklerinin bileşimi demek. Bireylerin eğitim yoluyla kazandıkları bilgi ve nitelikler, işbaşındaki eğitimlerle kazanılan beceriler, iş tecrübesi, kişisel iletişim, kendini yetiştirme, sosyalleşme ile nesiller arası görgü ve bilgi transferi gibi unsurların bütünü insan sermayesini oluşturuyor.
İNSAN SERMAYESİ ENDEKSİ NEYİ ÖLÇÜYOR?
157 ülkeyi kapsayan İnsan Sermayesi Endeksi, bugün doğan bir çocuğun 18 yaşına geldiğinde edinmiş olmayı bekleyebileceği insan sermayesi miktarını ölçüyor. Böylece, bir sonraki çalışan neslin eğitim ve sağlık durumu ile karşılaştırmalı üretkenlik seviyesini ortaya koyuyor.
İnsan Sermayesi Endeksi beş temel göstergeden oluşuyor. Bu göstergeler;
- Beş yaşa kadar hayatta kalma olasılığı,
İş sözleşmesi işçi ile işveren arasında kişisel ve hukuki bağımlılık ilişkisi kuran bir sözleşmedir. Bu bağımlılık çalışma hayatında işverenin işçinin davranışlarını birçok yönden kontrol etmesiyle somutlaşmaktadır. Bu kontroller çalışanın kişilik haklarının ihlal edilmesi riskini doğurmaktadır.
Menfaat dengesi
Günümüzde işverenler işin yürütümü için çalışanlara bilgisayar ve internet sağlamakta, bunlarla çalışanın işini etkin ve hızlı bir şekilde yapmasını amaçlamaktadır. İşverenler sağlanan bu araç ve hizmetin amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını denetlemek istemekte, bunun için takip sistemleri kurmaktadır.
İşverenin iş için sağladığı araç ve hizmetlerin sadece bu amaç için kullanılmasını istemesi en doğal hakkıyken, çalışanın özel hayatının gizliliğinin korunmasını istemesi de en doğal hakkıdır. İnternet kullanımının takip edilmesi bahsedilen iki hak arasında ince bir çizgide bulunmaktadır.
Sitelerin niteliği
Bilgisayarın ve internetin özel amaçlı olarak kullanımın yasaklandığı durumlarda işverenin, işçinin bu yasağa uygun davranıp davranmadığını kontrol etmek amacıyla takip sistemi kurma hakkı bulunmaktadır. İşveren çalışanın bilgisayarda hangi işlemleri yaptığını
Doğum borçlanması düzenlemesi ile doğum nedeniyle iş hayatından uzaklaşan kadın çalışanlara doğum borçlanması hakkı tanınıyor. Kimler yapabilir, şartları nelerdir, ne sağlar sorularına yanıt aradık.
Kadın çalışanlar doğum nedeniyle iş hayatından uzak kalırlar. Bu nedenle de emekli olmak için gerekli gün sayısı şartını doldurmakta zorlanırlar. İşte bu yüzden doğum borçlanması düzenlemesi ile doğum nedeniyle iş hayatından uzaklaşan kadın çalışanlara doğum borçlanması hakkı tanınır. Ancak her durumda doğum borçlanması yapmak gerekli olmayabilir.
Şartları nelerdir?
Doğum borçlanması yapılabilmesi için doğum yapan kadının doğumdan önce sigortalı olarak çalışıyor olması şarttır. Sigortalılık öncesi doğumlar borçlanılamaz.
Diğer yandan, doğum borçlanması yapılabilmesi için doğan çocuğun sağ olması gerekir. Doğum borçlanması yapacak kadın sigortalının borçlanma yapacağı sürelerde yani doğumdan sonraki en fazla iki yıllık süre içerisinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi sigortalı olmaması da gerekir.
Borçlanma yapılacak sürelerde adına prim yatırılmamış olması şarttır.
Kimler yapabilir?
SGK, 2014 yılına kadar bütün sigortalılara doğum borçlanması hakkı tanımıyordu. 2014 yılında 6552 sayılı kanu