6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası 2012 yılında yürürlüğe girdi. Bu yasayla önemli bir boşluk giderilmiş oldu. Ancak geçen on üç yılda iş kazaları hiç hız kesmeden maalesef birçok çalışanın hayatını kaybetmesine. Yaralanmasına, malul kalmasına neden oldu. İş kazalarında azalma yaşanmaması, konunun sadece hukuktan ibaret olmadığını, güvenlik ve sağlık alanında daha bilinçli bir anlayışa ihtiyacımız olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İş kazalarının ortaya çıkmasında elbette kanun ve kuralların hiçe sayılması bir numaralı etken unsur durumda. İşveren ve gerekse çalışanların belirlenen kurallara uyumu kazaların önlenmesinde çok önemli. Maalesef iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini halen bir maliyet unsuru olarak gören işveren bakış açısı yanında çalışanlarında getirilen önlemlere riayet etmemeleri kazaların yaşanmasının temel sebepleri durumunda.
İş sağlığı ve güvenliği mevzuatınca alınması gerekli tüm tedbirleri sadece maliyet unsuru olarak gören zihniyet maalesef işyerlerinde uzman, hekim vb personelleri
Dünya, az sayıda dönüm noktasında başarılar ilan ediyor: Teknoloji, iletişim, ulaşım... Ama bir konuda hâlâ sınavı geçemedi: İnsan onurunun koruması. “Küresel yoksulluğu yok etme” hedefi kulağa büyüleyici geliyor ama gerçekte bu hedef, hâlâ çok sayıda insanı arkasında bırakıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) ILOSTAT verilerine göre; 2024’te dünya nüfusunun yüzde 10.3’ü, yani yaklaşık 839.2 milyon insan, hâlâ ‘aşırı yoksulluk’ sınırı altında yaşıyor.
Pandemiyle geri dönüş
Dünya, son kırk yılda yoksulluğu azaltma yolunda büyük adımlar attı. 1981 yılında dünya nüfusunun neredeyse yarısı (yüzde 47.1), günde 3 dolardan az gelirle yaşamını sürdürüyordu. Aradan geçen on yılda bu oran yüzde 39’a, 2018’e gelindiğinde ise yüzde 11’e kadar geriledi. Covid-19, sadece sağlık sistemlerini değil, yoksullukla mücadeledeki onlarca yıllık kazanımları da yerle bir etti. 2020’de küresel yoksulluk oranı
Türkiye’de doğum izinlerinde yapılması planlanan değişiklik, sadece bir çalışma hayatı düzenlemesi değil; aile, toplum ve ekonomi ekseninde daha geniş bir dönüşümün işareti. Mevcut uygulamada kadın çalışanlar için doğum öncesi 8 hafta ve doğum sonrası 8 hafta olmak üzere toplam 16 haftalık ücretli izin bulunuyor. Erkek çalışanlarda ise babalık izni özel sektörde yalnızca 5 gün. Yakın zamanda gündeme gelen yeni düzenleme çalışması ile doğum sonrası izin süresi 8 haftadan 12 haftaya çıkarılıyor; böylece toplam analık izni 20 haftaya yükseliyor. Özel sektörde çalışan babaların izni ise 5 günden 10 güne çıkacak. Yani hem annenin iyileşme ve bakım süreci güçlendiriliyor hem de babanın ilk günlerde aile içindeki rolü görünür ve aktif hale geliyor. Bugünkü yazımda, konuyu detaylı şekilde ele almaya çalışacağım.
Mevcut durum
4857 sayılı İş Kanunu m. 74’e göre kadın işçiler için ücretli analık hâli izni; doğumdan önce 8
İş sözleşmesi feshedilmek istendiğinde, haklı neden yoksa karşı tarafa bildirim yapılması gerekir. Bu yapılmazsa, ihbar tazminatı ödenir. İşte tüm ayrıntılar...
İş sözleşmesi sona erdirilmek istendiğinde, sona erdirmek isteyen tarafın haklı bir nedeni yoksa taraflar da anlaşamıyorsa, diğer tarafa önceden bildirim yapması zorunludur. Kanunda düzenlenen bu sürelere bildirim süresi veya ihbar süresi denilmektedir. Bu sürelere uyulmaması halinde sürelere uymayan taraf karşı tarafa ihbar tazminatı ödemekle yükümlü olacaktır. İhbar tazminatı sanılanın aksine haklı veya haksız olma durumuna bağlı değil, kendisine karşı fesih uygulanmaya bağlıdır. Örneğin ücreti eksik ödendiği için işçi haklı olarak iş sözleşmesini feshederse koşulları varsa kıdem tazminatı alabilecek olsa da ihbar tazminatı alamayacaktır.
İş Kanunu’nda sayılan ağır ihlal halleri hariç işten ayrılmayı veya işten çıkarmayı düşünen taraf, önceden karşı tarafa bildirimde bulunmak zorundadır. Bu bildirimin amacı özellikle çalışanın işten çıkarılmasından bir süre
Geçici ilişkisi İş Kanununun 7. maddesinde düzenlenen bir çalışma şeklidir. İşçi bu konuda özel yetki almış istihdam bürosu ile iş sözleşmesi yapmakta, istihdam bürosu da bu işçiyi anlaşma yaptığı işyerlerinde geçici süre ile görevlendirmektedir. Bu şekilde ani işgücü ihtiyacı çıkan işyerlerinde bu ihtiyacın doğrudan istihdam sağlanmadan karşılanması amaçlanmaktadır.
Meslek edinilmiş geçici iş ilişkisi ancak bu konuda özel yetkilendirilmiş bir istihdam bürosu aracılığıyla kurulabilmektedir. Bütün özel istihdam büroları geçici iş ilişkisi kuramamaktadır. İş Kanununun 7. maddesinde düzenlendiği için meslek edinilmiş geçici iş ilişkisinin kurulması ancak İş Kanununa tabi işyerleri ve işler için mümkündür. Bahsedilen geçici iş ilişkisi işverenin özel istihdam bürosu ile yaptığı anlaşma uyarınca, özel istihdam bürosunun kendi işçisini geçici süre ile işverenin işyerinde görevlendirmesi ile kurulur. Olası kötüye kullanmaları önlemek için bu
Küresel ekonomi 2025’in ilk yarısında tahmin edilenden daha dayanıklı bir görünüm sergiledi. Özellikle gelişmekte olan ülkeler ve ABD, güçlü sanayi üretimi ve ticaret performansıyla öne çıktı. Ancak OECD’nin Eylül 2025’te yayımladığı “Belirsiz Zamanlarda Doğru Dengeyi Bulmak” başlıklı Ekonomik Görünüm Raporu, bu dayanıklılığın kalıcı olmayabileceğine işaret ediyor.
Neden mi? Çünkü küresel ticaretin can damarına yük bindiren yeni tarifeler sahnede. ABD, ithalat tarifelerini yüzde 19,5’e çıkardı. Bu oran, 1930’lardan bu yana görülmemiş bir seviyeye denk geliyor. İlk etapta şirketler bu ek maliyetleri kendi ceplerinden karşılamaya çalıştı. Ama zamanla faturanın tüketicinin, yani bizim cebimize yansıyacağı açık. Market alışverişinden otomobil fiyatlarına kadar her şeyde bu baskıyı hissetmeye başlayabiliriz.
Kırılgan büyüme
OECD, bu yıl küresel büyümenin yüzde 3,2 olacağını söylüyor. Kulağa fena gelmiyor, değil mi? Fakat raporun altını çizdiği nokta
İŞKUR’un ağustos ayı verilerine göre 2025 yılının Ocak–Ağustos döneminde Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) aracılığıyla tam 1 milyon 19 bin kişi işe yerleştirildi. Rakamın büyüklüğü dikkat çekici. Bu rakam işgücü piyasası açısından önemli bir başarı göstergesi.
İŞKUR verilerine göre sadece yılın ilk yedi ayında 903 bin 987 kişi iş sahibi olurken, ağustos ayı sonunda 1 milyon barajı aşıldı. Aynı dönemde işverenlerden toplanan açık iş sayısı ise 1 milyon 418 bin 493 olarak kaydedildi. Yani her 10 açık işten yaklaşık 6’sı İŞKUR aracılığıyla dolduruldu. Ayrıca kurum bu süreçte 500 bini aşkın işveren ziyareti gerçekleştirdi, yaklaşık 2 milyon bireysel görüşme yaptı. Aktif işgücü programlarında, yani mesleki eğitim kursları ve işbaşı eğitimlerinde ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24 artış yaşandı.
İŞKUR sahada aktif
Bu tablo, İŞKUR’un sadece ilan toplayan bir kurum değil, sahada işveren ve iş arayanla birebir temas kuran bir yapı haline geldiğini ortaya koyuyor. Ziyaretler, görüşmeler ve
Geçtiğimiz hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın yaptığı açıklama Bağ-Kur’luları sevindirdi. Küçük esnafın uzun süredir beklediği emeklilikte 9 bin gün prim şartının 7 bin 200’e indirilmesi için yasal düzenleme yakında yapılacak.
Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi uzun yıllardır farklı sigortalılık statüleri arasındaki prim günü farklılıkları nedeniyle tartışma konusu oluyordu. SSK’lı bir çalışan 7 bin 200 prim günü ile emeklilik hakkı elde ederken, Bağ-Kur’lular için bu süre 9 bin gündü. Bu tablo, özellikle küçük esnaf ve kendi hesabına çalışan kesimin emeklilik hayalini zorlaştırıyordu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıkladığı yeni düzenleme ile birlikte, Bağ-Kur’lulara da 7 bin 200 gün üzerinden emeklilik kapısı aralanıyor.
Adalet ve eşitlik arayışı
Bağ-Kur’lular, emekli olabilmek için SSK’lılara göre yaklaşık 5 yıl daha fazla prim ödemek zorunda. Oysa işin doğasına bakıldığında, esnafın