Valencia’nın maçı kazanırken ne yaptığından çok Bursaspor’un neleri yapamadığına bakarsak skorun nasıl oluştuğunu daha iyi görebiliriz.
Bir kere, orta alanı bu kadar çabuk geçen, hücumda Aduriz ile tek forvet oynuyor görünmesine rakip ceza alanı etrafında hızla çoğalan bir takıma, Hüseyin ve Ergiç gibi geri dönüşleri ağır iki orta saha ile dur demek mümkün değildi. Dominguez ve zaman zaman Hernandez’in araya yaptığı boş koşular Bursaspor savunmasının dengesini bozdu. Ömer ve Stepanov “alan mı savunalım, adam mı kaçırmayalım” ikilemi içinde kalırken, Tina Costa gibi bir “avcıyı” kimse hesaba katmadı. Arjantinli oyuncu yaklaşık 35 metreden İvankov’un ileri çıktığını gördüğünde, meşin yuvarlak çataldan ağları bulmuştu bile.
Sadece bu mu? Sağ kanatta Volkan’ın çabası dışında topu tehlikeli bölgeye taşıyacak hiçbir girişimi olamadı Bursaspor’un. Nunez son derece ağır kaldı. Zaten yüzünü kaleye dönmesine izin de yoktu. Önde Mehmet Topal ilk hamlelerde son derece başarılı idi. İnsua’nın orta alana kadar gelip oyunu kanatlara taşıma gayretine iştirak olmayınca, savunma ile forvet arasında oluşan derin boşluğu daraltmak Valencia için zor olmadı. Top bu bölgede herhangi bir Bursasporlu
Şenol Güneş’in üç forvet, bir de golü çok iyi koklayan formda bir Yattara ile oyuna başlaması, Sivasspor’un savunma ezberini ilk dakikadan itibaren bozmaya ve planlarını alt üst etmeye yetti.
Umut, Teo ve Jaja hem savunmayı, hem de orta alanı öyle bir karıştırdı ki, golleri sıralamak hiç hesapta olmayan Yattara’ya düştü. Selçuk’un müthiş füzesi ise jenerik olacak cinstendi.
Aslına bakarsanız, riskti Şenol hocanın yaptığı... Tamam, Jaja ve Teo topu iyi saklayan, meşin yuvarlak ayaklarında olunca doğrudan kaleyi düşünen isimler. Lakin defansif yönlerinin olmaması, yapacakları her hatada Mehmet Nas ve Ceyhun gibi iki hızlı oyuncunun, Mehmet Yıldız’ı kolaylıkla pozisyona sokmasına yol açabilirdi. O tarz açıkları kapatmak konusunda bir hayli tembel olan Colman malum... Bir tek Selçuk peşlerinden koşabilir, ya da erken sezerlerse Giray ve Egemen ilk müdahaleleri yapabilirdi. Trabzonspor açıkça görünen bu tehlikeyi ilk yarıda bir kez yaşadığı için şanslı idi! Onda da milli takımdan formsuz dönen kaleci Onur’un çok kritik bir kurtarışı vardı.
İkinci yarının hemen başında sözünü ettiğimiz risk, Sivasspor’a gol getirdi. Bu kez Onur ilk hamleyi yapmasına karşın, dengesiz yakalanan
Şenol Güneş’in üç forvet, bir de golü çok iyi koklayan formda bir Yattara ile oyuna başlaması, Sivasspor’un savunma ezberini ilk dakikadan itibaren bozmaya ve planlarını alt üst etmeye yetti.
Umut, Teo ve Jaja hem savunmayı, hem de orta alanı öyle bir karıştırdı ki, golleri sıralamak hiç hesapta olmayan Yattara’ya düştü. Selçuk’un müthiş füzesi ise jenerik olacak cinstendi.
Aslına bakarsanız, riskti Şenol hocanın yaptığı... Tamam, Jaja ve Teo topu iyi saklayan, meşin yuvarlak ayaklarında olunca doğrudan kaleyi düşünen isimler. Lakin defansif yönlerinin olmaması, yapacakları her hatada Mehmet Nas ve Ceyhun gibi iki hızlı oyuncunun, Mehmet Yıldız’ı kolaylıkla pozisyona sokmasına yol açabilirdi. O tarz açıkları kapatmak konusunda bir hayli tembel olan Colman malum... Bir tek Selçuk peşlerinden koşabilir, ya da erken sezerlerse Giray ve Egemen ilk müdahaleleri yapabilirdi. Trabzonspor açıkça görünen bu tehlikeyi ilk yarıda bir kez yaşadığı için şanslı idi! Onda da milli takımdan formsuz dönen kaleci Onur’un çok kritik bir kurtarışı vardı.
İkinci yarının hemen başında sözünü ettiğimiz risk, Sivasspor’a gol getirdi. Bu kez Onur ilk hamleyi yapmasına karşın, dengesiz yakalanan savunma
Sabah evden çıkarken komşunuza, iş yerine girerken çalışma arkadaşınıza “günaydın- merhaba” demek keyiflidir.
Güne başlarken sıcak bir gülümseme enerjinizi artırır, iyi hissedersiniz.
Nereden geldik buraya?
Salı günü İstanbul’da ilginç bir buluşma gerçekleşecekmiş.
A Milli Takım Teknik Direktörü Guus Hiddink ile Futbol Genel Koordinatörü Ersun Yanal biraz rötarlı da olsa bir araya gelip tanışacakmış.
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener de bu tarihi (!) buluşmaya tanıklık edecekmiş.
A Milli Takım, Avrupa Şampiyonası grup maçlarında ikide iki yaptı. İşler iyi gidiyor.
Bana göre transferin en büyük sürprizi Beşiktaş’a imza atan Fatih Tekke oldu.
Bordo-mavili takımdan ayrıldıktan sonra her transfer döneminde adı Karadeniz ekibiyle anılan Fatih’in dönüşü, bazı soruları da beraberinde getirdi.
Örneğin Trabzonspor golcü oyuncuyu alamaz mıydı?
Paranın konu olmadığını görüyoruz. Rubin Kazan’a ödenecek 750 bin euro bonservis ücreti yeni yetmelere veriliyor.
Ha keza Tekke’nin yıllık 1.5 milyon liralık ücretinin de Trabzonspor takımı içindeki dengeleri bozacağı söylenemez.
Öyleyse?
Sorun ya Trabzonspor yönetiminde, ya Tekke’de!
Durmadan ligimizin marka değerinden söz ediyoruz ya. Geçin efendim. Ne sahalarımızın zemini, ne de dün akşamki gibi yarım saat süren elektrik kesintisi ile bırakın Avrupa’nın beşinci büyüğü olmayı, ancak üçüncü dünya ülkeleri ile boy ölçüşürüz bu anlamda. Kendimizi kandırmayalım. Para ile zihniyet değişmiyor. Ve ortaya ilkel görüntüler çıkıyor.
Maça gelince; Son Liverpool sınavının ilk yarısında bile daha çok pozisyona girmişti Trabzonspor. Oysa Şenol Güneş oyuna Umut ve Jaja ile başlayarak niyetini belli etmişti. Çok adamla hücum edecek, belki de erken bir golle öne geçerek inisiyatifi ele geçiren taraf olacaktı. Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. Bordo-mavili ekip bu bölümde düşündüklerinin çoğunu uygulayamadı. Colman yine çok pas hatası yaptı. Jaja top almak için görev bölgesini terk etmek zorunda kaldı. Umut’un moralsizliği girdiği tek pozisyona yansıdı.
Güneş gibi ofansif oyunu tercih eden Mehmet Özdilek, ön bölgede Necati, Sergey ve Tita ile Trabzonspor savunmasını baskı altında tutarak rakibin planlarını bozmayı hedefledi. Başarılı da oldu. Necati Cale’nin bulunduğu kanadı yol geçen hanına çevirdi. Sergey müthiş fiziği ile Giray-Egemen ikilisinin kâbusu oldu. Bir
Lige bu kadar kötü başlangıç yapıp, Avrupa’ya da sürpriz şekilde veda eden Galatasaray açısından, mutlaka kazanılması gereken sınava dönüştü Eskişehir maçı.
Transferde geç kalındığı için yönetimi eleştirmekten çekinmeyen Rijkaard’ın geleceği açısından da bir o kadar önemliydi dün akşamki doksan dakika. Eskişehirspor açısından durum farklı mıydı? Elbette hayır. Beklentilerin aksine ilk iki maçtan tek puan çıkarabilen ev sahibi takım açısından da kritik bir müsabaka idi.
Kaleci İveşa’nın ikramını geri çevirmeyen Baros’un golüyle maça önde başlayan sarı-kırmızılı ekip, ilk yarıda rahatlayacak skoru bulamayınca Eskişehir önce oyunda dengeyi sağladı, sonra yine bir kaleci hatası sonucu eşitlik sayısını buldu.
Tempolu geçen ilk yarının ardından sahada daha istekli, rakibine oranla agresif bir Galatasaray vardı. Arda’nın gayreti sarı-kırmızılı ekibi ateşledi. Rijkaard’ın risk alıp üstlendiği Aydın tercihi takıma hareket getirdi. Arda’nın kendi hazırladığı ve son vuruşu yaptığı pozisyonda üstünlük sayısının eski bir Galatasaraylı’nın müdahalesinden gelmesi ilginçti. Eskişehirspor’un basit savunma hatalarıyla geriye düşmesinden sonra kontrol konuk ekibe geçti. Gardı düşen Eskişehir’e
Günlük yaşamda doğru iletişim ve empati yapmak pek çok sorunu çözebilir.
Tıpkı futbol oyunundaki gibi.
Yeşil sahalarda yıllardır hakem- futbolcu ve teknik adamlar arasındaki diyalog eksiklinden söz edilir.
Hakem MHK’den aldığı talimatı uygular, oyuncu ve antrenör esneklik, eşitlik, hoşgörü bekler.
MHK’nin sezon öncesi Süper Lig kulüplerine yaptığı ziyaretlerde bu konular gündeme geldi.
Ve hakemler belki ilk kez karşı tarafın da düşüncelerini öğrenme şansı buldu.
Peki, ne istiyordu futbolcu ve teknik adamlar?