İstanbulspor’un ligdeki konumu belli. Her maçta her puana şiddetle ihtiyacı olan bir takım. Bunun için de tüm alternatifleri düşünmesi normal. Teknik direktörü Fatih Tekke şöyle demişti müsabaka öncesi; “Planımız Trabzonspor’un oynamak istemediği bir tarz olacak.” Yani “ne oynarım, ne oynatırım” demek istemişti Tekke. Çaresizliğin dile getirilmesiydi bu sözler. Oysa azıcık cesur olabilse belki bu kadar aciz kalmazdı takımı.
Trabzonspor ilk yarım saatte ezici bir istatistikle topa sahip olsa bile, üçüncü bölgede istediği pozisyonlara giremedi. Djaniny ve Gomez rakip ceza alanının dışında dolaşıp durdu. Bakasetas ve Abdülkadir Ömür bu bölümde ofansa gerekli katkıyı veremedi. Evet bordo-mavililer sürekli pas yaptı, rakibi üzerine çekmeye çalıştı ama, İstanbulspor uzun süre tuzağa düşmedi.
İyi de nereye kadar? İki takım arasındaki kalite farkı ortada. Trabzonspor her an sonuca etki edecek yeteneklere sahip. Böyle bir rakip karşısında hatasız oynamak mümkün mü? Değil elbette.
Trabzonspor teknik direktörü Abdullah Avcı’nın bilgisini, deneyimini ve bugün kadar elde ettiği başarılarını sorgulamak haddim değil.
Tıpkı Marek Hamsik’in futbol kariyerini tartışmak gibi olur bu. Avcı ile Hamsik arasında sorun olduğu kesin. Bunu Ümraniyespor ile oynanan kupa maçında net biçimde gördüm.
Bir; Hamsik gibi bir oyuncu böyle basit bir rotasyonun parçası olmamalı idi. Haftalardır yedek kulübesinde oturan Slovak yıldızı bu maçta test etmeye kalkmak çok yanlıştı. Nitekim oyundan alındıktan sonra doğrudan soyunma odasına yönelmesi, açık bir tepki idi.
İki; üst düzey bir teknik adam ile bu seviyedeki oyuncusu sıkıntı yaşıyorsa, çözmek Avcı’nın görevidir. Hamsik doksan dakika sahada yürüse bile pek çok arkadaşından fazla yarar sağlar.
Üç; geçen sezon şampiyonlukta büyük katkısı olan Hamsik’e vefasızlık yapmak, bir teknik direktöre asla prim sağlamaz. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, gereksiz yorumlara ve polemiklere yol açar.
Kapıda bir kriz olduğu kesin. Slovak oyuncu ara
Yoğun maç trafiğinde her teknik adamın rotasyon yapma hakkı var elbette. Bedelini ödemeyi göze alırsanız eğer. Abdullah Avcı da Ümraniyespor karşısında tercihlerini bu yönde yaptı. Hüseyin, Arif, Naci, Bardhi ve uzun zamandır forma vermediği Marek Hamsik ile başladı kupa müsabakasına. Gol bölgesinde ise Gomez yerine Umut Bozok’u görevlendirdi.
Kadroda yer alan her oyuncu her an hazır olmalı. Sanırım Avcı’nın düşüncesi de onların yeterliliğini görmekti. Haklı mı çıktı? Evet; istediği hiçbir şeyi yapamadı Trabzonspor. Sıradan bir takım görüntüsü çizdi uzatma bölümüne kadar.
Gelelim asıl soruya; rakip lig sonuncusu Ümraniyespor değil de, Adana Demirspor olsa idi, Avcı yine benzer bir kadro sürer mi idi sahaya? Hiç sanmam. Kupa telafisi olmayan ve kazayı affetmeyen bir organizasyon. Bu yüzden önce skoru alıp, sonra dileğini yapmak en mantıklısıydı.
Tehlikenin farkına varan deneyimli teknik direktör ikinci yarıya Gomez, Bakasetas ve Yusuf Yazıcı ile başladı. Peki değdi mi bu riski almaya, işini
Maçtan önce Abdullah Avcı’nın açıklamalarını takip ettiniz mi bilmiyorum. Hocayı tanıyanlar ilk defa bu tarzda ve ses tonunda tepki verdiğini anlamıştır. Benim en önemsediğim ifadeleri ise şöyle oldu: “Trabzonspor’un paçasına yapışanlar eninde sonunda düşecektir. Aile mahremiyetinin bozulmasına izin vermeyeceğim.”
Belli ki Avcı’nın kulüp içinde bazı rahatsızlıkları var. Çok ciddi bir suçlamayla endişe yaşadığı ortama işaret etti. “Asla mücadeleden kaçmam” ifadeleri, yerine teknik direktör arayanlara mesaj niteliğinde idi; “Yenilsem de buradayım” dedi.
***
Gelelim maça. Geçen haftaki farklı Alanyaspor yenilgisinin şokunu atlatmak kolay değildi. Hocanın ve futbolcuların bu travmayı yaşanmamış sayması düşünülebilir mi? Ancak görüldü ki bu takım karakter ortaya koyduğunda toparlanması için sihirli değnek gerekmiyor.
Evet; futbol hatalar oyunu. Trabzonspor’un 21. dakikada öne geçtiği golde kaleci Volkan Babacan’ın topu elinden kaçırması konuk ekip adına
Trabzonspor sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bu sezon pek çok olumsuzluk yaşadı Karadeniz ekibi. Ancak en ağır baskı, geçen sezon taktığı şampiyonluk apoleti. Bunun getirdiği sorumluluk fazlasıyla kendini hissettiriyor.
Türk futbolunda şöyle bir anlayış var; eğer şampiyon oldu isen, mutlaka devamı gelmeli. Gelmeli de; istikrar için önce deliksiz bir bütçe, sonra doğru kadro planlaması, sabır ve anlayış gerekli. Artık hangi kulüp taraftarında var bu hoşgörü?
Bakın gerçeğin altını çizelim, sonra çözümden söz edelim; Başkan Ahmet Ağaoğlu ve hoca Abdullah Avcı, Trabzonspor için “başarılı” diyebilir mi? Sanmam.
Örneklemeye Avrupa’dan başlayalım: Şampiyonlar Ligi diye çıkılan yolda iki klasman düşüp, Konferans Ligi’ne geriledi bu takım. Tesellisi bu kategoride devam edebilmesi.
Son şampiyon unvanı ile başladığı Süper Lig’de sezonun henüz yarısı gelmişken liderin on puan gerisine düştü. Kapanmayacak bir fark mı? Futbolda olmaz diye bir şey yok.
Gol sıkıntısı sürüyor
Lafı gevelemeyeceğim. Futbol Federasyonu, iki maçın VAR kayıtlarını açıklayarak hakemliğin yatak odasına girdi.
Kendini kurtarmak adına olup bitene ses çıkaramayan Merkez Hakem Kurulu da suça ortaklık etti.
Kimse masal anlatmasın. Bu, “İlk ve son imiş. Çocuk oyuncağı değilmiş.”
Kusura bakmayın; berbat bir yol açtınız. Ya IFAB’a ne hesap vereceksiniz. Acaba bu yüzden mi son dediniz. Şeffaflık hikayesine inanacaklar mı? Yoksa “amacımız eğitim vermekti” mi diyeceksiniz? Çark etmenin böylesini de görmemiştim doğrusu.
Çıkın “hata yaptık, sonuçlarının böyle olacağını hesaplayamadık” deyin bari. Daha inandırıcı olur.
Onu bunu bilmem; kararı veren ve uygulayanlar akıl tutulması yaşamış olmalı. Ses kayıtlarının dinlenmesinin şartları belli. Federasyon başkanı veya MHK başkanı isterse değerlendirir. Onlar da öğrendiklerini gizli tutmak zorunda. Hakemi hatalı mı buldunuz, kesersiniz cezasını olur biter. Başarılı ise ödüllendirirsiniz.
İşiniz bitti mi?
Ligin yarıya yakını tamamlanmak üzere. Trabzonspor’un ezberlenmiş bir oyun planı, ideal bir kadrosu olduğu söylenebilir mi? Kesinlikle hayır. Gerekçeler değişik olabilir, teknik direktör tercihleri de önemlidir ama her maçta farklı bir takım görmeye alıştık artık.
Geçen sezonun şampiyonu istikrarlı bir tablo çizemiyor. Sistem ve oyuncu profili değişmiş olabilir. Ama bu kadar sürede soruna çözüm üretilemesi gerekiyordu. Geçen haftaki Karagümrük maçı ile dün geceki Giresunspor müsabakası arasındaki fark garip değil mi?
Trabzonspor ilk yarıda öne geçmesine karşın oyundan ve skordan memnun olan var mı acaba? Konuk ekibin şanssızlığı sonucu Bajic’e çarpıp ağlara giden top dışında, tribünleri heyecanlandıracak pozisyon izleyemedik.
Giresunspor ise istikrarlı bir ekip. Bakmayın fark yediğine. Mütevazı kadrosunu iyi tanıyan ve onlara güvenen bir teknik direktörü var. Hakan Keleş’in öğrencileri de bunun farkında. Oyunun ilk bölümünde Görkem ve Kuwas ile yakaladıkları iki fırsat vardı. Savunmada
Türk futbolunun kangren olmuş yarasıdır hakemlik. Geçmişte de öyle idi, bugün de öyle, yarın da olmaya devam edecek.
Neden? Çünkü soruna odaklı çözüm üretemiyoruz. Sadece günü, anı, maçı, kendimizi kurtarmak amacımız.
40 yıla yaklaşan meslek hayatımın tamamına yakını hakem camiasında geçti. Futbolun en zayıf halkası hakemi yönetmek çok kolay. Hele son dönemlerde olduğu gibi geliri yüksek bir meslek haline geldi ise. İşin içine her şey girer. Ego, maddi kazanç, makam tutkusu, nefret, geçmişin hesaplaşmaları, adam seçmece... Alt ligde beş maç yönet Süper Lige çık. Orta okul İngilizcesi ile FIFA hakemi ol. Arkanda dayın amcan varsa klasmanda kal.
Her maçta bir kurban ver. Elinizde hakem kalmadı, görmüyor musunuz? Lig nasıl bitecek, uzaydan hakem mi getireceksiniz? Gerçi onu da beceremediniz de..
Liyakat yok, saygı hak getire, sevgi desen lügatta kalmış. Herkes diğerinin kuyusunu kazmak derdinde. Bunlar parayla satın alınamayacak değerler. Para dedim ya; işin içine bir de akçeli