Malum, Dünya Kupasını es geçen ülkeler arasındayız. Amaç, Avrupa şampiyonası grup elemeleri öncesi A Milli Takımın kişilik kazanması ve sistem kurgusunu oluşturmasıydı elbette. Tartışılan ve eleştirilen teknik direktör Stefan Kuntz açısından da önemli bir sınavdı aslında. Soru şu; günlük başarılarla övünmeyi alışkanlık haline getirmiş bir takım mı izleyeceğiz, yoksa uzun vadeli yatırımlar mı?İskoçya karşısında mazeretsiz bir kadro vardı Kuntz’un elinde. Yaş ve deneyim itibarıyla bakarsak, belki birkaç küçük dokunuş hariç orta vadede bu oyuncu grubuyla yola devam edeceğiz.Skordan bağımsız söylüyorum; İskoçya küçümsenecek bir rakip değildi. Ama biz iki farklı yarı oynadık. İlk yarıda hem savunma hem hücum anlamında kontrolü elimizde tuttuk. İlk andan itibaren Hakan Çalhanoğlu ile üç yoklamamız oldu, kaleciyi geçemedik. 18. dakikada bir duran top organizasyonunda Ozan Kabak’ın kafa vuruşunda top direği buldu. Aynı Ozan bu kez 40. dakikada öyle güzel yükseldi ki İskoçya kalecisi
Önce Ankaragücü’den söz etmeliyim. Futbolumuzun en köklü kulüplerinden biri. Büyük başarılar da yaşadı, büyük badireler de atlattı. Takımın konumu ne olursa olsun, Türkiye’nin en cefakar taraftarı ona ait. Dolayısıyla böyle bir camianın, bulunduğu yeri hak etmediğini düşünüyorum. Dün akşam Trabzonspor’a karşı dik durdu, pes etmedi, direndi, kazanmaya yaklaştı. Ömer Erdoğan hoca sadece kendini değil, takımı da geliştiriyor. Bir Ankaralı olarak umutluyum.
Ve Trabzonspor. Evet Bakasetas ve Trezeguet gibi iki önemli oyuncudan eksik olmak bir dezavantaj. Lakin bunca transfer niye yapıldı? Kadrodakiler diğerlerini ikame etsinler diye.
Maçın geneline bakıyorum; çıkarın Hamsik’i, vasat bir takım görüntüsünde idi. Doğru dürüst şut yok, orta yok, yaratıcılık yok, coşku yok.
Gol beklentisi şansa kalmış adeta. Bu tarzdan memnun olan var mı? Psikolojik üstünlük yok artık.
Bu arada uzatma anlarında kaleci Uğurcan’ın hayati kurtarışı olmasa ne konuşuyorduk acaba?
Yakın geçmişlerini biliyoruz. Yusuf Yazıcı ve
Futbolda her kulvarın ayrı bir önemi var. Dolayısıyla hepsine aynı şekilde motive olmak kolay değil. Trabzonspor, Avrupa’da istediği sonuçları alamadı. O defter bir süreliğine rafa kalktı.
Lige dönersek; gerçek hedef burası... Bıraktığı yerden devam etmesi için Konyaspor’u yenmek zorunda idi. Bu tarz geçişlerde futboldan çok, skor önemlidir. Maçı ilk yarısındaki iki penaltı golüne kimse kılıf aramasın. İkisi de tartışmasız doğru kararlardı. Önce Adil, sonra Michalak izlesin pozisyonları... Ya sonrası? Tam bir facia. At ama bu kadar kolay yeme... Trabzonspor kazanmak adına çok şey yapamadı. Farkı yakalıyorsun. Ya onrası? Trabzonsor aksıyor, topallıyor, kötü gidiyor.
Abdullah Avcı, son Ferencvaros maçından farklı bir kadro tercihi yaptı dün akşam. Hüseyin sağ, Denswil sol bekte görev aldı. Risk mi idi? Hücum anlamında yetersiz kalsalar da, Hugo ve Bartra onların açıklarını kapatmaya çalıştı. Ama o kadar eksiği var ki... Hele ilk yarının uzatma dakikalarında Mame Diouf’a o öldürücü vuruşu yaptırmak yakışmadı.
Türk futbolunda bir yıldız adayı daha doğuyor. Adı; Arda Güler.
Yetenekli, zeki, hırslı ve gencecik. Yolu çok uzun. Kariyerine Avrupa’da devam etmesine kesin gözüyle bakıyor herkes.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jorge Jesus’un himayesinde kısa zamanda büyük aşama kaydeden Arda, şimdiden yurt dışında önemli kulüplerin radarına girmiş durumda.
Onu izlerken Arda Turan geliyor aklıma. Çıkarmaya çalışıyorum beynimden. Benzetmek istemiyorum. Kaderi aynı olmasın diyorum.
Galatasaray’da başlayıp İspanya’nın deve dişi gibi takımlarında devam eden, ancak bir o kadar da çalkantılı geçen futbol yaşamında şan, şöhret ve paranın ağırlığını kaldıramamıştı Arda Turan. Öyküsü de hazin bitti.
Arda Güler pırıl pırıl bir genç. Yiyeceği fırın dolusu ekmek var. Dikkate alması gereken iyi ve kötü örnekler var. Dahası onu izlerken keyif alan milyonlarca insan var. Kimseyi senden mahrum bırakma Arda.
Sindire sindire oku
Bir deyim vardır bizde; “Kendi göbeğini keseceksin.” Elin Macarı, Fransızı, Sırbı anlamaz. Onlar işine odaklanır. Aslına bakarsanız bizim de kendi göbeğimizi kesecek halimiz kalmamıştı son Kızılyıldız yenilgisinden sonra. Avrupa ligine devam edebilmek için önce Ferencvaros’u yenmemiz, sonra Monaco- Kızılyıldız maçının berabere bitmesini bekleyecektik. İpler Trabzonspor’un elinde değildi ve bir mucize gerekiyordu. İşi mucizeye bırakırsan, üzülürsün. Nitekim öyle oldu. Kazandık ama tokadı yedik.
Bedenlerin sahada, kulakların Fransa’da olduğu maçı oynamak kolay değildi. Çok çalıştık. Keşke pisi pisine yenildiğimiz maçlarda da aynı iştah ve istekte olabilseydik. Hele deplasmanda on kişi kalmış Ferencvaros’a yenilmek var ya. Eski defterleri açmanın anlamı yok ama, neler yitirdiğimizi görmek açısından hatırlatmak gerekiyor. Belki ders çıkaran olur.
Gelelim dün akşama. Henüz 7. dakikada Bakasetas’ın müthiş golüyle öne geçtik. Umutlandık. Trabzonspor’u son dönemlerde bu kadar organize
Türkiye Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanı Sabri Çelik’i insan olarak severim. Saygım vardır. Göreve atandığı gün başarı diledim. Aradan neredeyse beş ay geçti. Bir gazeteci olarak “fikir danışmak” veya bilgi edinmek adına aramışlığım da vardır. Kolay ulaşılmıyor.
Tarzını ve yönetim şeklini biliyorum. “Her yiğidin bir yoğurt yeme” şekli vardır. Lakin ortalık hakem hataları üzerinden yangın yerine dönerken, MHK Başkanı Sabri Çelik’in çıkıp bir açıklama yapmaması şaşırtıcı. Göz önündeki bir camianın liderinin suskunluğu doğal mı?
Hayır beklenemez!
Efendim, “İngiltere’de federasyon başkanının dahi adını bilmezler” diyen olabilir. Doğrudur, futbolda ve kurumsallıkta zirve yapmış bir ülkede ne gerek var Clarke ya da Elleray’i tanımaya?
Bakın; kamuoyunun hakemlere ve VAR’a kimin mesaj verdiğini bilmesi gerek. Patron kim, yeri geldiğinde hakemini kim savunacak, tehlikelere kim göğüs gerecek?
Sabri hocam kusura bakmasın da, 11 haftadır kurul başkanı olarak tek cümle kurdunuz, medyaya değerlendirme yaptınız mı?
Ge&ccedi
Trabzonspor’un UEFA Avrupa liginde yoluna devam edebilmesi için kaybetmemesi gereken bir maçtı. Rakip Kızılyıldız bu karşılaşmaya grup sonuncusu olarak çıksa da, ateşli seyircisi önünde etkili bir takım olduğunu bilmeyen yok. Olası bir yenilgi temsilcimizi tehlikeli bir noktaya götürebilirdi.
Nitekim korktuğumuz başımıza geldi. Şimdi ayıkla pirincin taşını. Söyleyin yaratan aşkına; Kızılyıldız temsilcimizin ayarında bir takım mı? Yıldızlarını saysan, Trabzonspor gece bulutsuz havada göz kamaştırır. Bu ekibe yenilmenin mazareti olabilir mi?
Kimse oyunculara yüklenmesin. Fatura doğrudan Abdullah Avcı’nın önüne konur.
Neydi hocanın planı? Önce tedbirli olacak, rakibin çıkarken kaptırdığı topları tehlikeye dönüştürecekti. Hamsik ve Bakasetas gibi ayakların şok şutları ile fırsat arayacaktı. Aslına bakarsanız, ürkekçe bir anlayış. İlk yarıda yaptık, denedik, buna Bardhi’nin direkten dönen topunu da ekleyin, ibre bize dönebilirdi.
Ya takım savunması? O konuda sınıfta kalıyor bordo-mavili ekip. Gecenin özeti ve en büyük sorun bu
İzlerken keyif aldığınız, futbolcular vardır. Hem oynamayı hem oynatmayı severler. Yetenek, zeka ve yılların tecrübesi birleşince, “özel ve usta” oluyorsunuz. Marek Hamsik de öyle biri. Slovak milli takımına veda hazırlığı yapan Hamsik, son dönemlerde Trabzonspor’a gelmiş en önemli isimlerden biri kuşkusuz. Dün de Sivasspor karşısında orkestra şefi gibi arkadaşlarını yönlendirdi. Attığı klas gol dışında çıktığı 75. dakikaya dek performansı ile takımının en iyisi idi.
Özelden genele dönersek; Trabzonspor ne yaptı? İlk on dakikalık bölümden sonra gol dışında pozisyon üretmekte zorlandı. Beklentilerden uzaktı. Abdullah Avcı’nın oyuncu tercihlerine saygı duyarım. Lakin, taktik anlayışına hayır. Deneyimli hoca Gomez ve Trezeguet’i çizgiye çekip, Umut Bozok’u öne itmeye çalışırken plan işlemedi. Umut gibi bir gol kralına da yazık. Gomez de hakeza. Dahası; bu ikili sürekli yer değiştirip rakibin kafasını karıştırmaya çalışırken, doğru dürüst orta yapmayı bırakın, arkalarındaki Larsen ve Eren’in de kimyasını bozdular.
Ya Sivasspor?