Sıra dışı bir sezon yaşıyoruz. Trabzonspor’un açık ara önde götürdüğü ve şampiyonluğunu ilan etmesi için geri sayıma geçtiği bir lig. Kent, haftalar öncesinden zaferi kutmamaya başlamış ve parmak hesabı ile mutlu sona ulaşacağı günleri yazıyor defterine.
Ne muhteşem bir maç önü idi. Trabzonspor’un efsane hocaları Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer ve aralarında olası şampiyonluğa adını yazdıracak meslektaşları Abdullah Avcı’nın portleri. Tüyleri diken diken eden bir tablo idi.
Ya gerçekler? Futbolda işler farklı. Hele rehavete kapılır isen tamamen değişir her şey. Dün gece Beşiktaş’ın yeni hocası ve ön görülmesi güç planları ile karşılaştı Trabzonspor. Üst düzey bir mücadele vardı.
Pozisyon derseniz, akılda kalan, Djaniny’nin altı pas içinde ayağının kayıp kaleye vuramadığı top ve Vida’nın kafa vuruşunda Uğurcan’ın kritik müdahalesi idi. İkinci yarının uzatma dakikalarında direkten dönen o top.
Abdullah hoca orta sahada tüm yükü Siopis’e yükleyince
Sene 1993. Aylardan mayıs. Tüm dünyanın gözüne perde inen Bosna savaşı yaşanıyor. Binlerce çocuk ve insan katliama uğruyor.
Türkiye askeri yardımlarının dışında bir hamle daha yapıyor. Amaç, Bosna’daki sporcuları tahliye etmek.
Niye seçildiğimi hâlâ bilmiyorum. Gururla söylüyorum dedem Sarayova’lı idi, o topraklara gitmek gurur verdi bana.
Milliyet gazetesinden ben, Hürriyet’ten meslektaşım Serdar Uluer, operasyona tanıklık için davet ediliyoruz.
Sabaha karşı Esenboğa havaalanındayız. Yanımızda sadece fotoğraf makineleri ve kişisel eşyalarımız var.
Kimliklerimiz sorgulanıyor, üzerimize çelik yelekler giydiriliyor, kurşun geçirmez miğferler veriliyor ve 200 kişiyi alabilecek askeri kargo uçağına biniyoruz.
Yaklaşık 3 saat süren bir yolculuktan sonra Bosna havaalanına iniyoruz. İstihbarata göre, bir saat sonra aralarında yaralı da olan 150 civarında sporcuyu alıp, Türkiye’ye döneceğiz.
Can güvenliğimiz için dışarı çıkmamıza izin verilmiyor. Sadece kuyruk kapısı açılıyor ve hasarlı alanın fotoğraflarını çekiyo
Türk futbol tarihinin en “acımasız” hakem operasyonunun üzerinden 20 gün geçti.
Bazıları “operasyon” sözcüğünü beğenmiyormuş. Doğrusu “gençleştirme ve performans değerlendirmesi” imiş.
Kararı Federasyon ve bazı kulüpler değil, bizzat Merkez Hakem Kurulu vermiş. İnanan beri gelsin. Herkes her şeyi biliyor. Hatta daha fazlasını!
Gerekçesi dürüstçe açıklanmadığı için en katı vicdanları dahi rahatsız eden bu uygulamaya karşın, adı geçen hakem ve gözlemciler Tahkim Kurulu’na başvurdu. Çoğunun avukatı aynı, birlikte hareket ediyorlar. Tahkim’de yüz yüze duruşma istiyorlar.
Aman haa... Kimse virüsü bahane etmesin. Statlarda on binlerce insanın tıkış tıkış, maskesiz maç izlemesine izin verenler, duruşma odasında 3-5 kişinin biraraya gelmesinden rahatsız olmamalı.
Kimler hatırlanacak?
Üstelik yüzleşmek iyidir, korkmayın. “Hakim” konumundaki kurul başkanı ve üyeleri, önlerine konan kağıda bağlı kalmak yerine, o insanların gözlerinin içine bakabilmeli. Hissettiklerini,
Futbolda duygusallığa yer yok. Örneklerini geçmişte yaşadık. İki kentin komşu olması, gerçekleri değiştirmiyor. Ortada ciddi hedefler varsa, kimse babasını tanımaz. Herkes işine bakar...
Çaykur Rizespor’un küme düşme hattından uzaklaşmak için mutlaka kazanması gereken, Trabzonspor’un şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmak adına üç puana ihtiyaç duyduğu bir doksan dakika idi.
Hesap kitap cebimizde dursun, Rize’deki hava koşulları da dikkate alındığında, ağırlaşan saha zemininde hiçbir sonucun sürpriz sayılamayacağı bir maçtı.
Nitekim ilerleyen dakikalarda kar yağışının yoğunlaşması, iki takım için de her şeyi güçleştirdi. Bu koşullarda ne oyun planı kalır ne taktik. Fiziken güçlü olanın ayakta duracağı, hata yapanın ise bedel ödeyeceği bir mücadeleye dönüştü maç.
Top kontrolü mümkün değil, bireysel yetenekleri kullanma şansınız yok, ama şansa ihtiyacınız var.
Trabzonspor ilk yarıda Visca ve Djaniny ile iki net pozisyon yakaladı, gole çeviremedi. Bu bölümde Nwakaeme’nin devreye girmesi
Maç öncesi rakip takım analizlerinin ne kadar önemli olduğunu dün akşam bir kez daha gördük. Skor ayrı, o skorun nasıl oluştuğu farklı. Bu her teknik direktör ve ekibi için geçerli.
Göztepe de, Trabzonspor deplasmanına dersini çalışarak gelmiş. İlk yarıda gördük. Ev sahibi ekibin orta alandaki en etkili oyuncusu Hamsik’in yokluğunda Siopis-Berat ikilisinin üzerine giderek bu bölgeyi çok adamla kontrol etmeyi planladı. Bir de Visca ve Nwakaeme’nin kullandığı kanatları doğru kapatınca, ilk yarım saatte Trabzonspor’un hücum gücü ciddi anlamda sekteye uğradı. Bir-iki denemenin dışında kayda değer pozisyon üretemedi.
Buna karşın Göztepe’nin orta alandaki baskısı ve çizgiden başlayan ataklarındaki hüneri, gol sinyallerini vermeye başladı. Nitekim 31. dakikada Halil, hızının verdiği avantajla Denswil’i geçti ve klas bir vuruşla takımını öne geçirdi.
Trabzonspor bu sezon çok önemli bir meziyet geliştirdi. Aleyhine dönen skora çabuk reaksiyon göstermesi, pek çok maçı
Lafı gevelemeyeceğim. Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu ve kulüplerin ortak kararı ile yapılan “operasyon” Türk hakemliğinin uluslararası itibarını uzun süre onarılmayacak şekilde zedelemiştir.
FİFA Hakem Komitesi Başkanı Pierluigi Collina, Dünya Kupası’na aday hakemimiz Cüneyt Çakır’ı arayarak, “Neler oluyor orada?” diye soruyor.
UEFA Hakem Kurulu Başkanı ve bir zamanlar bizde de eğitimci olarak görev yapan Roberto Rosetti federasyon yöneticilerine yaşadığı şoku aktarıyor.
FİFA ve UEFA’da önemli konumlarda bulunan yetkililer Türkiye’deki son gelişmelere anlam vermeye çalışıyor.
Herhangi bir ülkede böyle bir karar alınsa, “Maç mı sattılar, bahis mi oynadılar, bir örgüt ile bağlantıları mı var?” soruları akla gelir.
Çakır özelinde değil, yıllarca uluslararası arenada maç yönetmiş Fırat Aydınus, Ali Palabıyık ve yeni kokart takan Abdülkadir Bitigen ile birlikte aynı torbaya sokulanların hangi gerekçe ile bitirildiğini sorguluyorlar.
Tüm sorular yanıt beklerken, MHK Başkanı Ferhat
Bir tarafta şampiyonluk yolunda ilerleyen özgüvenli bir Trabzonspor... Öte yanda kötü sezonun izlerini silebilmek ve ligde “ikincilik” ipine tutunmaya çalışan Fenerbahçe... Güçlü bir tribün desteği vardı.
Bu psikoloji ev sahibi takıma nasıl yansır? Stres ve kontrolsüz davranışlar geliştirebilir. Peki Trabzonspor’u olumsuz etkiledi mi bu atmosfer? Hayır. Ama Fenerbahçeli oyuncuları baskı altına aldı. İrfan Can Kahveci’nin 17. dakikada Siopis’in ayağına basması ve VAR’ın inceleme tavsiyesi kırmızı kartı getirdi. Zorbay Küçük’ün pozisyonu izlemeye giderken sonraki tavrı ve beden dilini sevmedim. “Atmasam yanardım” der gibiydi! Hocam, sen derdini anlatmak zorunda değilsin.
İhraç doğru mu konusuna gelince; o basmaya sarı kart yetmez. Ayağın kırılması mı gerekirdi?
Ardından Trabzonspor’un Nwakaeme ile üstünlük golü geldi. Nijeryalı biraz daha konsantre olabilse, son dakikada maçın kahramanı idi.
On kişiyle mücadele etmek zordur. Ama bu tarz travmalar bazen itici güç olur.
Futbolumuz gelişmiyor, aksine ulusal ve uluslararası ölçekte neden itibar yitiriyor, marka değeri niçin giderek düşüyor, kimsenin umurunda değil.
Tepeden tırnağa bir umursamazlık, kayırmacılık, bencillik, güç zehirlenmesi ve sınır tanımayan hadsizlik hakim...
İsteyen üzerine alınsın, pay çıkarsın veya kendini bu sınırların dışına taşısın.
Konuştuğumuz şeylere bakın;
Lig şampiyonumuz, Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan gidebilecek mi?
A Milli Takım, Dünya Kupası’na katılabilecek mi?
Türk temsilcileri, Avrupa’da kaç ön eleme oynayacak?