Galler karşısında can sıkıcı ve kaygı verici bir milli takım izlemiştik. Teknik Direktör Vincenzo Montella kötü futbolun gerekçesini oyuncuların fizik ve zihinsel yorgunluğuna bağlamıştı. Peki ne oldu da dört gün sonra bambaşka bir kimliğe büründü ay-yıldızlı ekip?
Elbette doğru kadro tercihi ve bazı isimlerin olağanüstü performansı İzlanda maçında farkı yarattı. Kerem Aktürkoğlu forvetsiz bir takımda nasıl gol atılacağı konulu dersi verirken, İtalyan teknik adamı bir kez daha eleştirilerin hedefi olmaktan kurtardı. Genç yıldız onu Galatasaray’dan koparanları üzdü, Benfica taraftarını mutlu etti.
Ve Arda Güler... İkinci yarıda Hakan Çalhanoğlu’nun görevini üstlendi, takımın hücum organizasyonlarını başarıyla yönetti. Son gole katkısı, yeteneği kadar futbol zekasının ürünüydü. Kerem ve Arda’nın ortak yanı, Süper Lig’in kaosundan uzakta, kafalarının rahatlığı ve gelişime açık olmaları. Aman nazar değmesin.
Şu ana dek oynanan maçlara bakınca, A Milli Takımın Avrupa Uluslar B Ligi’nden terfi
Futbol Federasyonu yönetimi değişti. Merkez Hakem Kurulu değişti. Yargı kurulları değişti. Genel sekreter değişti.
Ama bazı şeyler değişmiyor. TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, 18 Temmuz’da şapkadan tavşan çıkardı. Seçim atmosferinde yaptığı konuşmalar etkili oldu. Futbolumuzun sinir uçlarına dokunmakla suçlanan hakemler üzerinden kulüplere mesajlar verdi.
Dijital çağdayız. Hafızalar şaşabilir ama olaylar ve yaşananlar kayıtlardan silinmiyor.
Suç yeri Riva!
Anımsatayım; kendisi Trabzonspor Başkanı iken 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası 18 hakem ve yöneticisi hakkında okyanus ötesi terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunmuştu. Dilekçesinde “suçun işlendiği yer olarak” bugün makam koltuğunda oturduğu TFF Riva yerleşkesini göstermişti!
Suçlamalar bordo-mavili ekibin 3 maçıyla ilgiliydi. Kimler yoktu ki? İsim verip onları yeniden rencide etmeyeceğim. Dava edilenler arasında deve dişi gözlemciler vardı.
Abdullah Avcı gitti, Trabzonspor kendine geldi diyen var mı? Teknik direktör takımın yarısıdır. Diğer bölümünü futbolcular oluşturur. Sezonun ilk maçında Avcı’ya idam fermanı çıkaranlar, milyonlarca euro verilen kadronun neleri yapamadığını göz ardı ederse, tarafsızlıktan söz edemez. Veya başka hesapları vardır.
Hocayı gönder, 40 yaşındaki Nwakaeme’yi doksan dakika oynamayacağını bilerek sırf bir grup memnun olacak diye transfer et, falanca futbolcuyu ıslıklatarak yolcu et, sosyal medyada kelle iste. Pardon da siz kimsiniz? Trabzonspor Kulübü’nün sahibi mi? Para veren sermayedar mı? Teknik sorumlu mu, futbolcu menajeri mi? Medya trolü mü? Belki de hepsi!
***
Teknik, taktik, hoca direktifi veya oyun planı. Dün akşam Eyüpspor karşısında tüm olumsuzluklar devrede idi. Nöbetçi hoca İhsan Derelioğlu geceyi kurtarma çabasındaydı. Galiba düzeni değiştirmek değil, günü kurtarmaktı görevi.
Kusuru bakmasınlar. Ligin en anlamsız maçlarından birini izledik. Trabzonspor’un ne oyunu tatmin etti ne oyuna dair hakimiyeti. Bu kadar
Trabzonspor’un Avrupa’ya trajik biçimde veda etmesinin faturası, beklendiği gibi teknik direktör Abdullah Avcı’ya kesilmesi aşikardı.
Taraftarın hedefindeki Avcı için haksız bir kampanya yürütüldüğünü yazmıştım. St.Gallen maçından sonra da fikrim değişmedi. Bu kampanya o kadar kapsamlı ve organize ki, ısrarla hocasının arkasında durmaya çalışan başkan Ertuğrul Doğan’a bile pes ettirdi. Baskıya dayanamadı başkan. Ayrılığa razı olmadığını biliyorum. Lakin telkinler öyle böyle değildi!
kin telkinler öyle böyle değildi! Evet Avrupa’dan elenmek maddi manevi zarar verdi kulübe. Ama asıl tahribatı daha ligin ilk haftasında Sivasspor maçıyla kılıçlarını çekip pusuya yatanlar açıyor.
Son on yıla bakın. Tam 14 kez teknik direktör değiştirmiş bu takım. “Evlat” denilen isimler dahi bugün Avcı’ya uygulanan yıldırma ve yıpratma politikalarından nasibini almıştı.
Şota, Hami Mandıralı, Ünal Karaman, Hüseyin Çimşir nasıl gönderildi, unutuldu mu sanki? Rıza Çalımbay ve Ersun Yanal’ı saymıyorum
Geçen hafta deplasmanda St.Gallen’in sinir uçlarıyla oynayan ancak sayısız gol pozisyonunu değerlendiremeyen Trabzonspor’un dün akşamki rövanş maçında işi uzatmalara ve penaltılara götürmesi trajik bir senaryo idi. Yapamadık. Avantajı kullanamadık. Söz penaltı atacak oyunculara kaldı, kullanamadık. Kimsenin suçu yok. Sorumlu kaçıran o son oyuncuda değil. Yanıt bekleyen soru iş neden bu noktaya geldi?
Maçı kazanmak ve turu geçmek adına çok yetersiz kaldı temsilcimiz. Yedi gün önce perperişan ettiği rakip karşında nasıl bu denli ürkek, korkak ve kabullenmiş bir görüntü verebilirsiniz ki?
Son söylenecek yorumu başa alayım. Sezona şampiyonluk iddiası ile başlayan ve Avrupa defterini bu kadar erken kapatan bir takımda elbette sorgulanacak makamlar olacaktır.
Futbol camiamızda gelenektir; günah keçisi teknik direktördür. Kabul; onun oyun planları, kurgusu ve tercihleri tartışılır.
Bence de sezon öncesi kurulan kadro üzerinde ne kadar etkinliği varsa, o kadar sorumludur teknik direktör. Abdullah Avcı gelinen noktada hesap
Trabzonspor bu sezon 11 yeni transfer yaptı. Başkan ve teknik direktörü henüz noktayı koymadıklarını söylüyor.
Son St. Gallen maçı hariç ortaya konan futbol taraftarı memnun etmiyor. Camia söylem değil, eylem istiyor.
Lakin son dönemlerde Abdullah Avcı aleyhine yürütülen kampanyanın haksızlık olduğu kanaatindeyim. Ne diyor Avcı; “Sabır değil destek istiyorum.” Yani “futbol dışı yöntemlerle vurmayın bana.” Hoca elbette eleştirilecek, oyun anlayışı tartışılacak, saha sonuçları irdelenecek. Ama durun; daha yolun başındayız.Ligdeki diğer yarışmacı takımlara bakıyorum; hangisi tam anlamıyla hazır? Hangisinin taraftarı mutlu ve coşkulu. Çoğu hâlâ transfer planları yapıyor.
On milyonlarca euronun çılgınca harcandığı süreçte bir kaç kötü sonuçtan sonra faturayı teknik direktörlere kesmek Türk futbolunun geleneği olsa da “insaf” demek geliyor içimden.
Perşembe günü İsviçre temsilcisi karşısında her yönüyle üstün bir Trabzonspor izledik. Tek eksiği sayısız pozisyona
St. Gallen maçının skoru ve sahadaki futboldan bağımsız söylüyorum. Belki gözden kaçmıştır. Trabzonspor’un hocası Abdullah Avcı’nın çarşamba günü basın toplantısında kurduğu dikkat çekici cümleyi anımsıyor musunuz?
Geçen haftaki Rapid Wien sınavına işaret ederken, “Teknik direktörlük yaşamımdaki en olumsuz maçtı. Bir-iki kişi oyuna dahil olmadığında oyun bunu kaldırmaz. 7-8 kişi hiç girmezse, sonuç alma ihtimaliniz yoktur.”
Avcı, sitemini oyuncularıyla da paylaşmıştır kuşkusuz. Lakin medya önünde böyle bir hesaplaşmaya girmiş olması garipti.
Taraftar mutsuz olabilir, fakat takımın patronu hislerini bu mecrada gündeme getirmemeli. Belki olası sıkıntılara ön alma mesajıydı amacı. Bence sıra dışı motivasyondu
Gelelim kadroya. İlk on birde Enis Destan, Orsic ve Bardhi tercihleri, sanal ortamda yükselen çatlak seslere yanıt niteliğinde idi. Özellikle Bardhi neden bu takımda yoktu diye sordum. Yönetim hâlâ ikinci bölgeye oyuncu arıyor ya. Gerçek ihtiyaç forvet değil mi?
Avcı’nın mevcutlar
Türk sporunu adına son 40 yılın en başarısız olimpiyat oyunlarını geride bıraktık. Paris 2024’ü altınsız bitirdik. Toplamda 3 gümüş, 5 bronz madalya. Sıralamada 204 ülke arasında 64. olduk. Rahatsız edici bir tablo.
Spor bakanı Osman Aşkın Bak, “Sunulan imkanları doğru kullanmayan federasyonlar bunun hesabını verecek” diyerek faturanın kesileceği adreslere işaret etti.
Evet sorulmalı. Ama atlamayalım. Sadece Paris’e gidip hayal kırıklığı yaratan federasyonlardan değil, aynı imkanlara sahip olup olimpiyata takım veya sporcu gönderemeyen federasyonlardan da hesap sorulmalı. Liyakat ve adaletin olmadığı yerde başarı beklemek mümkün değil.
Spor bir ekip oyunu ise tepeden tırnağa herkes öz eleştirisini yapabilmeli.
Ve en önemli konuyu es geçmeyelim. Oyunlarda Buse Naz Çakıroğlu, Hatice Akbaş, Buse Tosun Çavuşoğlu, Esra Yıldız Kahraman ve Nafia Kuş Aydın bireyselde, Şevval İlayda Tarhan ise Yusuf Dikeç ile karışık takımda madalya elde etti. Yani 8 madalyanın 6’sı kadın sporcularımızdan geldi. Filenin sultanları ise olimpiyat dördüncüsü olarak tarihimizdeki en