Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Nasrettin Hoca’yla bir Japon astronot sohbet ediyorlarmış.
Astronot:
- İyi ki, diyordu; sizin Orta Asya’daki Oğuz Türkleri’nin Han’ı Alpaslan 1071’de Bizans İmparatoru Romen Diojen’in üstüne yürüyeceğine, bizim Güneş İmparator’un üstüne yürümedi.
***
Nasrettin Hoca da:
- Neden iyi ki, diyordu?
- Çünkü o zaman bizim Japon mühendisleri, sizin Boğaz köprülerini inşa etmek ve bakımlarını yapmak için buralara gelemeyeceklerdi. Sonra bizim Güneş İmparator yenilirse hemen “harakiri” yapacak, biz de Güneşsiz ve İmparatorsuz, siz de hem arabasız, hem de cep telefonsuz...
- Ya Alpaslan yenilseydi?
- O zaman da siz, yine Orta Asya’ya kaçacak, İstanbul’u alamayacak, Padişahsız kalacaktınız. Doğrusu çok iyi oldu Romen Diojen’i yenmeniz.
***
Nasrettin Hoca:
- Bizim Osmanlı İmparatorluğu ile sizin Japon İmparatorluğu arasında da birçok benzerlik var, diyordu; bizde de “Kraliçe” yok, sizde de...
- Bizde “geyşa”lar var Güneş’imize hayran...
- Ona bakarsan, bizde de Harem daireleri vardı, içinde 300 kızın yaşadığı; şehzadelerle genç padişahlar genç bakireleri seçer, bazen dulları seçenler de olurdu.
- Bakirelerle dulları kim ayırırdı, saray hekimi mi?
- Hayır, ya Harem Ağaları, ya Akağaları.
- Ne demek “Akağa”sı?
- Hayaları alınmış, iğdiş edilmiş beyaz “Kapı kulu” demek.
- Sadece siz hiç bombardıman görmediniz; bizimse 1945’te, Nagazaki ile Hiroşima’da 2 atom bombası patladı, bir anda 143 bin kişi öldü, bombaların etkileri hâlâ sürüyor.
***
Hoca:
- Vallahi sizlere şaşıyorum ben, diyordu. Hem atomu yiyorsunuz, hem de Amerikalı astronotlarla birlikte oluyorsunuz “uzay gemisi”nde...
Japon astronot da yanıt veriyordu:
- O başka, bu başka. Uzay’da “geçmiş yok, gelecek yok, takvim yok, saat yok, yerçekimi yok, mevsimler yok”.
- Ne diye gidersiniz oralara; siz de bizim gibi otursaydınız ya yerli yerinizde. Bir gün Timurlenk bana:
“Ay, eskiyince ne oluyor, diye sordu. Ben de:
“Kırpılıp kırpılıp yıldız oluyor, dedim. O da gülümsedi, sırtını sıvazlayarak:
“Aferin, dedi.
***
Özbekistan’daki bir tarih fakültesinde Osmanlı Valide Sultanları’ndan en akıllısının kim olduğu tartışılıyordu.
Doçentlerden biri:
- Hürrem Sultan, dedi ve nedenini de şöyle açıkladı:
- Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın; aynı zamanda damadı olan, Sadrazam Rüstem Paşa’nın belgesel servetini sıralayalım önce:
1700 köle,
2900 savaş atı,
1106 deve,
700 bin altın,
6 bin dikilmiş kaftan ve giysi,
600 gümüş eğer,
500 altın eğer,
1500 gümüş at başlığı,
130 çift altın özengi. Özbekistanlı doçent:
- Ayrıca, diyordu; kalıp altın, nakit altın ve gümüşle karışık; altın, gümüş eşya ve mücevherler... Bu görkemli servetin kaynağı sadece savaş ganimetleri değildi. Ayrıca Rüstem Paşa’nın, Hürrem Sultan’la ortaklaşa aldığı rüşvetlerdi de...
***
Rüstem Paşa’nın sadrazamlığı, 1555-1561 arasındaydı. Hırvat asıllı “devşirme” bir Hıristiyan’dı.
1597’de Padişah 3. Sultan Mehmet, Sadrazam’ı Yemişçi Hasan Paşa’dan; Saray celladına verip boğdurttuğu Tırnakçı Hasan Paşa’nın giysilerini bir an önce satıp, paraları kendisine getirmesini istiyordu.
***
“Baş” olayım derken, “kıç” olmamak için “sovan başı” olmayı kabul edince; haşlanmak için “suyun ısınırken” ve “pabuçların dama atılıp” soyulurken, kendi haline sadece kendin ağlarmışsın, bazen seni soyanların da, ağladığı olurmuş.
***
Sarımsak da:
- Benden hiç söz edilmiyor, kokumdan ötürü mü, diye soruyor.