Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gurbetçiler gümrük kapılarında başlamışlar oylarını kullanmaya.
İnsan merak ediyor, oylarını hangi lider ve hangi liderin seçtiği adaylar için neden kullandıklarını.
* * *
Herhalde seçtikleri liderin, iktidara geldiğinde yapmayı vaat ederek açıkladığı bütçe projelerinde, Adalet Bakanlığı’nın payını arttıracağı için değil.
* * *
Herhalde karara bağlanma süresi bazen 30 yılı bulan ceza davalarında, yargı süresinin 6 aydan fazla uzatılmayacağı vaat edildiği için de değil...
* * *
Savunma harcamalarının da, kamu ihalelerinin de Sayıştay denetimi altında iyice şeffaflaştırılacağı vaat edildiği için de değil herhalde...
* * *
Gurbetçi vatandaşlar, gümrük kapılarında kim bilir hangi “etki”ye karşı, bir “tepki” olarak kullanıyorlar oylarını?
* * *
Mitinglerdeki lider polemiklerinin ve medya gündeminin göbek taşına, bu kez de “kaset” sorunu geldi oturdu.
Kimin kaseti çıktı, kimin kaseti çıkmadı?
Daha kimlerin kaseti çıkacak, kimlerin çıkmayacak?
Kasetleri kim çekiyor, kim çıkarıyor?
* * *
90 yıllık T.C. döneminde; 1950’den sonraki yıllarda doğmuş olan kuşağın siyasetçileri, iyice kutuplaştıkça kutuplaşmada...
* * *
Liderler de hemen hemen aynı yaşlarda, adaylar da...
T.C. döneminde yetişe yetişe böylesi bir kuşak yetişmiş; siyaset arenasında kutuplaşan ve birbirine karşı “göze göz, dişe diş” diyen bir kuşak...
* * *
Başka bir açıdan bakıldığında, “kışla” parfümlü bir siyasetle, “cami” parfümlü bir siyaset yandaşlarının kutuplaşması ve toslaşması...
* * *
Oysa cep telefonlarının sayısı 57 milyona çıkmış durumda; uçağa hiç binmemişlerin sayısı da, binmiş olanların sayısına oranla gün günden azalmakta...
* * *
Cep telefonu kullanımıyla, uçak yolculuğunda büyük bir aşama...
450 bin erkek erkeğe kahvesinin de adı, “kahvehane”den, “kafe”ye dönüşmüş ve hemen hepsi ekranı büyük birer TV’ye sahip salonlarında...
* * *
16 milyon aileden oluşan Türkiye nüfusunda, her 2 aileden birinin motorlu bir taşıtı var...
* * *
Dış dinamiklerin rüzgârlarıyla da olsa; ne hoş, ne güzel bir kalkınma...
* * *
T.C. döneminde, 3’üncü kuşak da sayılabilecek bir “orta yaş” kuşağının siyasal liderleri, sürekli:
-Ben, ben, ben, diye kendilerini över ve rakiplerine de:
-Şerefsiz, haysiyetsiz, rezil, müfteri gibi sözlerle çatar ve adeta söverken; alkışlanmasına, alkışlanıyorlar da...
* * *
Ne nutukçuların, ne de alkışçıların aklına gelmeyen temel sorunlardan biri:
-Nüfusun yüzde kaçının bir “kartvizit” sahibi olmadığı...
* * *
Üstünde “adı, soyadı”yla hemen altında “mesleği” yahut “çalıştığı yerin adı” yazılı bir kartvizit...
* * *
Mahalle teyzelerinin kartvizitlikleri var mı; ya Kütahya’daki Köprüören köyünde, siyanür tehlikesine karşı ayaklanan köylülerin ve gümüş madeninde çalışan işçilerin?
* * *
Vatandaşları “kartvizit”li olan ülkeler, vatandaşlarının çoğunluğu “kartvizitsiz” olan ülkeler, diye de bir ayırım yapılabilir.
* * *
T.C.’nin 90 yıllık süresi içinde de; “zevahiri kurtarma”da, çağdaş bir “imaj”, bir “görüntü” yaratmada çok ama çok başarılı olduk.
* * *
Bu yıl nisan ayında İstanbul’un ana arterleri, milyonlarca allı beyazlı lalelerle bezendi.
Boğaz köprüleri de, her akşam sürekli değişen ışıklı renkleriyle ne kadar göz alıcı oluyor.
Üniversitelerin sayısı da artıkça artıyor.
* * *
Ne çıkar yurttaşların çoğunluğu “kartvizit” yoksunuysa...
* * *
Ne çıkar bir trafik kazasında, saatlerce bekliyorsan köprülerden geçebilmek için...
* * *
Ne çıkar, ÖSYM üniversite sınavları, içinden çıkılmaz bir bulmacaya dönüşmüş ve 1 milyon 700 bin öğrenci iğneli fırçalar içinde çalkalanıp durmaya başlamışsa...
* * *
İstanbul’da, ana arterlerin bezendiği allı beyazlı lalelerin de ömrü 3-4 hafta kadar sürdü...
Gölgede kalmışlar hariç; hepsi soldu pörsüdü çürüdü, çöp yığınlarına dönüştü.
* * *
Şair Nedim, bir insanın gençlik yıllarını boşuna benzetmemiş, yaşadığı III. Sultan Ahmet döneminin lale bahçelerine...
* * *
Şair Nedim, Karacaahmet’te mezarını kaybettiğimiz Osmanlı şairi...
Hoş, 1895’te ilk tiyatro piyesini yazan Şinasi’nin de mezarını; Gümüşsuyu’nda asfalt caddeler açılırken, yok edilen “Gümüşsuyu mezarlığı” ile birlikte, yok etmedik mi?
* * *
Kent birikiminden yoksun ve “kartvizit”siz olunduğunda; silindir şapka da giysen, üniversite sayısını da çoğaltsan, İstanbul’u lalelerle de bezesen, bir türlü “gelişmiş ülkeler” arasına katılamıyorsun.
* * *
Kimse de ne sorumlu, ne suçlu bundan...
Ve birbirlerini suçlayıp duranların hepsi de, T.C. döneminin 3’üncü kuşağından...
* * *
Türkiye nüfusunun yaş ortalaması 28; hayatlarının “lalezar” zamanı...
* * *
Aralarından bazıları, Ankara’daki “Ulucanlar Cezaevi”ni, Sinop’taki “Sinop Cezaevi”ni, Diyarbakır’daki “Diyarbakır Cezaevi”ni, İstanbul’daki “Sultanahmet ve Sağmacılar cezaevleri”ni ve “Selimiye Kışlası”nı ve kimlerin oralardan geçtiğini, yahut ölüp geçemediğini merak ederlerse; bir başka yüzünü daha görürler T.C.’nin.
* * *
Şimdi seçimler yaklaşırken, bir de kaset sorunu çıktı ortaya...
Bendeniz yaşındaki eski İstanbullular içinse:
-Her şeyin boku çıktı.