Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Bu yazıya başlamadan anlatmak istediklerimi dayandırdığım üç fikri sizlerle paylaşacağım. Birincisi ünlü sosyolog Norbert Elias’a ait. Elias özetle tarihin tekerleğinin geri dönmeyeceğini, zaman zaman gerilemeler olsa da, hatta bu gerilemeler bazen uzun zaman dilimlerine yayılsa da “medenileşme” sürecinin  “iki adım ileri, bir adım geri” usulüyle devam edeceğini söyler.

İkinci fikir ise bir başka tanınmış sosyolog Immanuel Wallerstein’a ait. O da 21. yüzyılın ilk yarısının -tam da Elias’ın işaret ettiği gibi- medeniyet açısından bir yıkım ve gerileme dönemi olacağını ve bunun yarım yüzyıla yayılabileceğini söylüyor. Mevcut yapının büyük sarsıntılarla yıkılacağını (ki bu süreç çoktan başladı) ve yerine yeni küresel sistem kurulacağını söyleyen Wallerstein bu yeni yapının karakterinin ne olabileceğine dair fikrini ise “insanlığa olan güvenine” dayanarak “eskisinden daha iyi bir sistem olacağını umuyorum” sözleriyle anlatıyor.

Haberin Devamı

Üçüncü fikir ise ünlü tarihçi İlber Ortaylı’ya ait. Ortaylı, İran’ın, tarihi ve kültürü itibariyle biz Türkler için fevkalade büyük bir öneme sahip olduğunu vurgular. “Avrupa için Antik Yunan hangi açıdan ve ne derece önemliyse İran da bizim için o derece önemlidir. O yüzden her Türk münevveri İran’ı yakından tanımak zorundadır” der.

İran’da Mahsa (Jina) Emini isimli 22 yaşındaki genç bir Kürt kızının bir “İrşad Merkezi”nde ölümü üzerine geçen hafta Cuma günü başlayan protesto gösterileri artık başka bir boyuta ulaştı. Gösterilerde İranlı kadınlar hâlâ en ön safta. Tek bir adım bile gerilemediler. İran güvenlik güçlerinin gösterilere sert müdahalesine rağmen İran halkı da evlerine dönmedi. Rejim bunun üzerine ülkenin internet erişimini kısıtladı. İletişim ve sosyal medya programlarına engel koydu. İran güvenlik güçleri tutumunu daha da sertleştirerek halka ateş açmaya bile başladı. Onlarca sivil hayatını kaybetti. Cuma akşamı itibariyle 31 sivilin İran güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddia ediliyordu. Sayının daha yüksek olması da yüksek bir olasılık. Bunun üzerine İran’ın çeşitli kentlerinde silahlı siviller sokaklara çıkmaya başladı. Hem PKK-PJAK hem de KDPI gibi yapıların etkili olduğu İran’ın Kürdistan Eyaletinde rejim güçleri bazı kentleri boşaltmak zorunda kaldı.

Haberin Devamı

Zaten sürekli büyük bir baskı altında olan Güney Azerbaycan’da ise başta bölgenin tarihi başkenti Tebriz olmak üzere birçok Türk şehri abluka altında. Çünkü bugüne dek rejim karşıtı gösterilere aktif katılım sağlamayan Türk nüfusu da bu kez sokaklarda. Ve tabii Türk kadını da orada en başta. Fakat gösterilere çok sert müdahale edildiği ve sokakların yanı sıra ev baskınlarıyla da çok sayıda Türk gencinin tutuklandığı bilgisi geliyor.

Bu ayaklanmalar birçok kişi tarafından “Molla rejimi yıkılıyor” cümlesi etrafında yorumlanıyor ama görünen o ki bu şimdilik pek mümkün değil. Elbette İran’daki rejim yıkılacak. Üstelik işaretler bunun pek de uzak bir gelecekte olmayacağını gösteriyor. Çünkü İran toplumunda rejime karşı biriken öfke günbegün artıyor. Rejimin artık iyice yozlaştığı, halkın problemlerini çözmek bir yana daha da artırdığı gözle görülen bir gerçek. Ve sistem, ayrıcalıklı mollalar zümresi ve onun etrafındaki bir kesim dışında kimseyi mutlu etmiyor. Üstelik gelişip, değişip yenilenmesi de mümkün olmayan bir doktrine dayandığı için yeni bir hikâye de yazamıyor. Özetle tarihsel ömrünü tamamlamış bir yapı var İran’da.

Haberin Devamı

Ama tüm bunlar rejimin bu ayaklanma ile yıkılacağı anlamına gelmiyor. Çünkü şu an bu rejime karşı çıkanların etrafında toplanabileceği, onları sevk ve idare edecek bir yapı yok ülke genelinde. Bu nedenle ayaklanmaların bir zaman sonra bastırılacağını düşünmek gerekebilir. Hatta bu noktada protestocuların büyük bir katliama uğrama riski de var. Çünkü rejim de son demlerini yaşadığının farkında ve yaşam süresini uzatmak için büyük çılgınlıklar yapabilir. Zaten dayandıkları Fars-Şii ideolojisi buna alan açan bir “feda” anlayışına sahip. Ama molla rejimi birkaç binyıllık İran tarihinin bir parçası. Elias’ın belirttiği gibi tarihte ufak bir geri gidiş dönemi. Ve yine görünen o ki İran’da da tarihin tekerleği geri dönmeyecek.

Peki, yerine nasıl bir yapı kurulacak? Belki de hepimizi özellikle de biz Türkleri ilgilendiren kısmı bu olmalı. Mesela İran dağılır mı? Böyle bir şey olası mı? Yoksa tüm İran’ı kapsayacak bir büyük yenilenme mi yaşanır?  Bu soruların yanıtlarını vermek zor. Çünkü mesela, İran muhalefetinin sağlam bir örgütlü yapısı yok ama İran’da ayrılıkçı PKK-PJAK örgütü var. KDPI var. Türkler ise ülkenin en kalabalık grubu dersek yanlış olmaz. Çünkü 80 milyonluk ülke nüfusunun yüzde 40’ını Türkler oluşturuyor. Ülkenin kuzeyinde yoğunlaşmış olmalarına rağmen en kuzeydeki Erdebil’den en güneydeki Belucistan’a kadar her yerde Türkçe konuşan birini bulmak mümkün. Bugüne dek bu yönde bir irade sergilemeyen İran’daki Türkler de Kürtler gibi ayrılmak ister mi? Yoksa geçmişte olduğu gibi ülke siyasetine yeniden damga vurma yoluna mı giderler bilinmez.

Ama işte tam bu noktada da benim için Wallerstein devreye giriyor ve sadece İran için değil yüzyıldır savaşla, kanla, göçlerle, acılarla, ölümlerle yoğrulan bu coğrafyada yeni bir dünya kurulabileceğini umut ediyorum.

Niye mi?

Özsoy Operasını hatırlarsınız belki. Düşman kardeşlerin hikayesini.. Atatürk’ün isteğiyle Rıza Şah Pehlevi onuruna bestelenen operada özetle Türkler ve Farsların kardeş olduğunu vurgulamak istemişti Atatürk. Ve bu kardeşlerin yeniden barışmasını. Bu umudu boş bir umut da değildi üstelik. Çünkü Rıza Şah o ziyaret esnasında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile görüşmesinde Çakmak’ın boynuna sarılarak “İnşallah sizi bir gün iki ülkenin ortak genelkurmay başkanı olarak görürüz” demişti.

Bu arada bir de kendilerine “Kızıl Kurtlar” diyen 35 milyon taraftarıyla, en çok taraftara sahip Türk futbol takımı, Traktör Tebriz’den bahsedelim. Traktör Tebriz taraftarları tıka basa doldurdukları takımlarının statlarında takımlarını destekleyen tezahüratların yanı sıra hep bir ağızdan “Türkiye” diye tezahürat yapar. “Ne mutlu Türk’üm diyene” der. Bu nedenle İran güvenlik güçlerinin radarındadır her zaman. Ama taraftarın en manidar sloganı şudur bana kalırsa:

“Tebriz, Bakü, Ankara;

Biz hara (nereye), Farslar hara?”

Son olarak “tüm bunlardan bize ne!” diyenleri ise İlber Otaylı’nın sözleriyle yanıtlayalım.

Yok, “Cahiller!” değil “girişteki hatırlatmalara bakın” diyecektim.