Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Cuma akşamı Rusya’nın, dünyanın farklı bölgelerindeki çatışmalarda kullandığı paralı asker şirketi Wagner ülkede bir ayaklanma başlattı. Bu ayaklanmanın geleceğinin ne olacağına ya da ne kadar süreceğine dair bir tahminim yok. Büyük olasılıkla Rus devleti bu ayaklanmayı neye mal olursa olsun ezmek için elinden geleni yapacak ve bunu başaracaktır. Ama sadece bu olanlar bile Rus devletine vurulmuş çok büyük bir darbe olarak tarihe
yazılacak gibi geliyor.

Rusya devleti demişken; devlet nedir hiç düşündünüz mü?

Haberin Devamı

En basit biçimde söylemeye çalışalım; “devlet” denilen şey kültürel ortaklığa sahip bir topluluk tarafından, o topluluğun hayatını güvenli, sağlıklı ve müreffeh sürdürebilmesi için tesis edilmiş bir kurumdur. O topluluk güvenlik ve refahı için kimi alanlardaki özgürlüklerini bu kuruma, yani devlete teslim eder. Bu da devlete başka hiçbir kurumda olmayan birtakım özellikler kazandırır. Devlet bu sayede üç temel alanda tekel haline gelir. Şiddet kullanma hakkı, vergi salma hakkı ve kanun yapma hakkı. Bu üç hak içinde kuşkusuz en önemli olanı ise şiddet kullanma tekeline sahip olmasıdır. Devletin askeri, jandarması ve polisi bunun için vardır. Dolayısıyla, bir devlet şiddet kullanma yetkisini -her kim olursa olsun- başka bir kuruma devrederse devlet olma özelliğinin en önemli parçasından vazgeçmiş demektir.

Aynı şekilde vergi toplama tekelini veya topladığı vergiyi nasıl kullanacağına karar verme hakkını başkalarına devrettiğinde de devlet olma özelliğini kaybeder. Yine aynı şekilde, kanun yapma tekelini ya da devlet dediğimiz kurumun işlemesini sağlayan bürokrasiyi belirleme yetkisini başka bir kuruma bırakırsa da aynı sonuç ortaya çıkar. Oysa devletin doğası gereği bu yetki devri mümkün değildir. Çünkü “Allah (CC) şirk, devlet şerik kabul etmez.”

Oysa devletler zaman zaman bunu yaparlar ya da yapmak zorunda kalırlar. Elbette olumsuz sonuçları da olur bunun. Bazen devletlerin varlığına mal olur. Bazen ise bu durumu düzeltmek mümkün olur ama maliyeti çok yüksek olur malumumuz olduğu üzere… “Nereden malumumuz oluyor?” derseniz, yeniçeri ayaklanmalarından FETÖ kalkışmasına, Düyunu Umumiye’den IMF anlaşmalarına kadar benzer bir dizi durumu yaşadığımızı hatırlatırım. Türkiye tüm bunlara rağmen ayakta kalmayı başardı ama hepsinin de bu vatana maliyeti de bayağı yüksek oldu maalesef.

Haberin Devamı

21. Yüzyıl’da çatışma teorisi çok ciddi bir dönüşüm yaşadı. 20. Yüzyıl’ın sonuna damgasını vuran asimetrik savaşlar, devletlere büyük bir maliyet çıkarmaya başlayınca yeni bir anlayışa sıçrama yapıldı. Uluslararası terminolojide “proxy war” diye tanımlanan bu yeni anlayış çerçevesinde devletler çatışmalara kurumsal yapılarıyla doğrudan bağı bulunmayan milis grupları ya da diğer silahlı gruplar üzerinden de dâhil olmaya başladı. Zaten hep kullanılan bu yöntem “norm” haline geldi. Devletler bu sayede hem elini temiz tutacak ve bu grupların işlediği savaş suçlarından sorumlu olmayacak hem de olası kayıpların kamuoyunda kendi aleyhine kullanılmasını engelleyecekti. Bu strateji kısmen başarılı oldu. Yerel gruplar kendilerini destekleyen devletlerin çıkarları çerçevesinde birçok çatışmaya angaje oldu ve büyük kayıplar vermesine, hatta savaş suçları işledikleri ortaya çıkmasına rağmen arkalarındaki devletlerin başı pek ağrımadı. Fakat çatışmaların yaşandığı bölgelerdeki yerel unsurlardan oluşan bu grupların belli bir disiplin altında çalışması ve üst düzey profesyonellik gerektiren operasyonlarda başarılı olması çok zor olduğundan devletler bu kez de profesyonel paralı askerlerden oluşan yapılara yöneldi. ABD’nin Blackwater şirketi gibi Rusya’nın Wagner’i de işte bu çerçevede öne çıktı. Gerçekten de kimisi üst düzey silahlı ve taktik eğitime sahip eski askerlerden oluşan bu gruplar sahada çok etkili sonuçlar aldı. Ayrıca özellikle yarattıkları vahşet ve acımasızlıkla öne çıkan bu yapılar, devletler için ciddi bir göz korkutma aracı haline de geldi. Bu arada yerel milis gruplarını yasal sıkıntılar ve uluslararası kamuoyu baskısı nedeniyle bir PR ve propaganda malzemesi haline getiremeyen devletler bu şirketler sayesinde bu eksiğini de kapadı. Tabii bunu yaparken bu şirketlerin kendi kamuoyunda da yavaş yavaş artan popülaritesini hesaba katmadı. Bu da yepyeni bir sorunun kapısını araladı. Güçlenen bu yapılar ülkedeki farklı güç odaklarıyla, iş adamlarıyla ve oligarklarla da ilişkiler kurup güçleri ölçüsünde ülke siyasetine müdahale etmeye başladı. Sudan’da benzer bir durum yaşandı birkaç ay önce. Şimdi de Wagner olayı ile Rusya karıştı.

Haberin Devamı

Bundan sonra ne olacak peki?

Devlet kurumunun yukarıda saymadığımız bir başka çok önemli özelliği vardır: Hayatta kalma güdüsü. Bu hayatta kalma güdüsü ve yeteneğinin arkasında ise hem kurumsal, hem kuramsal hem de bireysel açıdan incelenmesi gereken sebepler var ki onları burada ayrıntılandırmak imkânsız. Ama bu güdü ve yetenek sayesinde devletlerin bu tür yapılardan vazgeçmeden onları kontrol altına alma girişimlerinin çok hızlanacağını görebiliriz. Bunun yanında tam anlamıyla vazgeçilmeyen ama etkileri kısmen sınırlandırılmış olan yerel milis gruplarının yeniden önem kazanacağını tahmin edebiliriz. Bu da çatışma bölgelerinde yaşanan şiddetin azalması bir yana daha da artarak devam etmesi sonucunu getirecek muhtemelen.

Tahmin etmemize gerek kalmadan söyleyebileceğimiz tek şey var bu meyanda: Maalesef tüm bu yaşananlara rağmen devletleri yönetenler bu yöntemleri kullanmaktan vazgeçmeyecek. Yepyeni bir konsept ve belki yepyeni belki zaten bildiğimiz aktörlerle bu oyun devam edecek.