Bir çoban hikayesiIMF'nin
"acil kurtarma ekibi", krize sürüklenen Türkiye ekonomisini
"Arjantin benzeri" müdahaleyle ayağa kaldırmak için Ankara'da çalışmalarına başladı.
Sağ olasın IMF.
Washington'daki karargah, propramın mimarı Cottarelli'yi de kendimize benzetmeye çalıştığımızı düşünmüş olmalı ki,
"Gidin bakın, Türkler yine niye duvara vurdu?" diye IMF Avrupa Sorumlusu Michael Deppler'i de başkente yolladı.
Son umudumuz Deppler!
IMF ve Dünya Bankası sözcüleri,
"Çok iyi gidiyorsunuz, harika, kemer sıkmaya devam" dedikçe aykırı sesleri bastırıyorduk:
"Cari açığa dikkat. Böyle giderse faizi, dövizi tutamazsınız." IMF şimdi hem kendi programını, dolayısıyla prestijini hem de Türkiye ekonomisini kurtarmaya çalışacak.
Sözde istikrar uğruna
"eleştirel bakış" ihmal edildikçe işimiz zor. Yığınaktaki hataları görmek yerine, piyasalardaki ürküntüyü
"kasırga operasyonu"na bağlayanlar çıkıyor. Ne büyük haksızlık!
Ekonomi yönetiminin hali sürekli dayak yiyen boksöre benzemiyor mu? Kaşı gözü patlayan boksöre her gong çalışında köşeden moral geliyormuş:
"Harika gidiyorsun, adamı perişan ettin, dayan bir yumrukta devireceksin".
Birkaç raunt sonra, artık ringe çıkacak hali kalmayan boksör, havlu yerine antrenörden
"Müthiş dövüyorsun, devam et" talimatı alınca isyan eder:
"Ben dayak atıyorsam, ayaktaki kim, beni kim dövüyor?"
Türkiye'nin durumu da acıklı. IMF programını kayıtsız şartsız uyguladıkça, ücretleri dondurup, yeni vergiler koydukça alkışlanıyor, Dünya Bankası'ndan övgü mektupları yollanıyor. Ama çizilen
"pembe tablo" yeni krizlerin doğmasını önleyemiyor.
Sahi, bizi kim dövüyor?
Ekonomi iyiyse bankalar niye batıyor, halk niye fakirleşiyor?
Hani enflasyon düşünce, refah artacaktı?
Türkiye şimdi
"devalüasyon"u konuşuyor. Arjantin gibi, 5 - 10 milyar dolarlık
"ilave döviz kolaylığı" sağlanmazsa 1994 şartlarına mı dönülecek? Onca özveri neye yarayacak? IMF müfettişleri
"yeni 5 Nisan kararları" mı dayatacaklar?
İstanbul tedirgin, Ankara beklemede, Washington ise 21 Aralık'taki IMF toplantısına endeksli.
Yabancı danışmaların aklıyla krizi aşabilecek miyiz?
Başkentte günün öyküsünü Işın Çelebi'den dinledik.
İçinde
"yeni ekonomi"nin akıldanelerini taşıyan Mercedes dağ başında durur. Bir çoban sürüsünü otlatmaktadır.
Sorarlar... Her gün sayar mısın kaç koyun olduğunu?
Çoban,
"İşim bu..." diye yanıtlar. Söyleşi sürer:
"Siz ne iş yaparsınız?" Siyah giysili adamlar,
"Danışmanız, akıl satarız... Mesela, senin sürüde kaç koyun olduğunu bilsek karşılığında birini verir misin?" derler.
İşi eğlenceye vurur çoban:
"Söz... bilirseniz koyun sizin!"
Cep telefonları çıkar, uydudan yer fotoğrafları alınır, sürünün sayısı söylenir: 1252 koyun.
Teknolojiye yenilmiştir çoban, kazanılan koyun Mercedes'e yüklenirken, arkalarından seslenir:
"Durun acele etmeyin. Çok bilmiş geçiniyorsunuz ama benim bildiğimi bana söylediniz. Bunun karşılığını aldınız. Ama hayatı tanımadığınız için yanıldınız:
Koyun yerine bagaja, çoban köpeğini koydunuz!