Şubatın son günü Nadir Hastalıklar Günü’ydü. Nadir Hastalıklar Ağı’nın 2 binden fazla hastaya ulaştığı afet bölgesinde hastaların sağlığı için elzem olan ilaç, tıbbi cihaz ve özel besinlere uzun dönemli ihtiyaç var
Unutamayacağımız, hepimizde derin yaralar açan şubat ayını geride bıraktık, mart ile gelen bahar, dilerim tüm aydınlığı ile hepimize umut olsun. Depremin açtığı bu yaraları sarmak için bu sürecin hem fiziken hem de ruhen uzunca bir süre sabır, destek ve kesintisiz çaba gerektirdiğini biliyoruz. Herhangi bir besin alerjisi olanlar, birçok özel beslenme durumu gerektiren hastaların uzun süre desteğe ihtiyaç duyduğunu da bu vesileyle bir kez daha hatırlayalım. Ülkemizde her 16 kişiden birinde görülen nadir hastalıklar da hassas ve sürdürülebilir bir yaklaşım gerektiren gruplardan. 28 Şubat, Nadir Hastalıklar Günü’ydü. Dünya genelinde 350 milyon, ülkemizde 5 milyon kişinin nadir bir hastalığa sahip olduğunu biliyor musunuz? Dünya genelinde her yıl şubat ayının son
Stres, üzüntü, öfke ve birçok duyguyu bize aynı anda yaşatan bir dönemdeyiz. Bu şekilde zorlayıcı duyguların eşlik ettiği zamanlarda hem fiziksel hem de duygusal olarak etkilenmek de çok normal. Olumsuz duygularla karşı karşıya kalmak, stres altında olmak bazı bireylerde iştahsızlığa sebep olurken bazılarında duygusal yemeyi tetikleyebiliyor. Hepimizi derinden etkileyen bu süreçte, toplumsal travmalar sonucu bir kere daha ortaya çıkan duygusal açlık teriminin oldukça normal olduğunu söyleyebilirim.
Kendinizi mutsuz veya üzgün hissettiğinizde, yemek yemek daha iyi hissettirecekmiş gibi gelir. Böyle zamanlarda suçluluk hissetmeden, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları karşılamak için şefkatli bir yaklaşım içerisinde ilerlemeniz en doğrusudur. Hatırlayın, kendi fizikî ve ruhsal sağlığınızı koruduğunuzda çevrenizdeki insanlara da maksimum faydayı sağlamış olursunuz.
Ne yapabiliriz?
Karnınız aç olduğu için değil de bir duyguyu beslemek için yemek, duygusal yeme olarak tanımlanabilir. Günümüzde duygusal yeme
Ülkemizi derinden sarsan 10 ilde etkisini gösteren Kahramanmaraş depreminin ardından canlarını kurtarmayı başaran depremzedeler çeşitli sağlık sorunlarının yanı sıra sonra büyük travmalarla baş başa kalıyor. Bu süreci iletişim kanallarından takip edenler de ikincil travmanın etkisi altında.
Ülkemizi derinden yaralayan deprem felaketinin üzerinden haftalar geçmesine rağmen acımız ilk günkü gibi taze. Depremin açtığı fiziksel yaraları sarmak için tek yürek olduk, ancak psikolojik boyutunda da yıkım çok büyük. Depremi yaşayanların, yakınlarını kaybedenlerin, hatta cenazesine dahi henüz ulaşamayanların psikolojisini anlayabilmemiz mümkün değil. Bu süreç hem fiziken hem ruhen uzunca bir süre sabır, destek ve kesintisiz çaba gerektiriyor.
Felaket kaydırması
Konuyla ilgili birçok uzman öngörülerini belirtiyor, makaleler paylaşıyor. Bölgede çalışan uzmanlar, depremzedelerin yaralarını sarmaya ve yaşadıkları travmanın etkilerini hafifletmeye çalışıyor. Bir diğer tarafta ise depremden birinci dereceden etkilenmese de bu
Depremden bu yana günler geçiyor, içimizdeki acı dinmiyor. Geleceğimizi sağlam temellerle inşa etmemiz gerektiğini hatırlayarak, bilim ve eğitimin gücü ile yaralarımızı birlikte sarmak tek temennimiz. Çünkü ancak bu şekilde iyileşmek mümkün… Binlerce insanın yüreğinin yandığı deprem bölgelerinde insanlar her şeye rağmen yaşamaya devam ediyor. Dolayısıyla bu durum barınma ve gıda güvenliği sorunlarını bir kez daha gündeme getiriyor. Ben de bu noktada sizlere iki önemli konudan bahsetmek istiyorum. Gıda güvenliği ve atık yönetimi.
Gıda güvenliği
Deprem bölgesinde en önemli konulardan biri gıda güvenliği. Gıda güvenliği, tarladan sofraya gelene kadar gıdaların fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik tehlikelerden korunması olarak tanımlanabilir. Depremde sıhhi alt yapının zarara uğraması hem içme suyunun kirlenmesine hem de gıda ve tıbbi malzemelerin güvenliğinin bozulmasına neden olabiliyor. Afet bölgelerinde en büyük sorunlardan birinin maalesef ki temiz suya ulaşım olduğunu duymuşsunuzdur. Güvenli olmayan suyu tüketmek, bu suyla
Depremzedelerimiz sadece bugün değil, aylar boyunca desteğe ihtiyaç duyacak, bu nedenle uzun süreli bir planlama önemli. Yardımların, sağlanan gıda ve ilaçların sürdürülebilir olması gerekiyor.
Ülke olarak tarihimizin en derin yıkımlarından birine tanıklık ediyoruz. Zor günler geçirsek de yaralarımızı hep birlikte saracağız. Bunu yaparken eğitim, bilim ve hakkaniyetten uzaklaşmadan, şefkat ve insanlıktan kopmadan, özümüze sarılarak bunu başaracağız. Depremzedelerimiz sadece bugün değil, aylar boyunca desteğe ihtiyaç duyacak, bu nedenle uzun süreli bir planlama önemli. Yardımların, sağlanan gıda ve ilaçların sürdürülebilir olması gerekiyor. Çünkü ihtiyaçlar günden güne değişecek. Kendi alanlarımızda ve uzmanlıklarımızda daha fazla fayda sağlayamaya devam edeceğiz; burada hepimize düşen görevler var. Sağlıkla ilgili dernekler bölgede. Bölgeye kurulan eczanelerin de mama ve ilaçlara ulaşmada çok büyük rolü var. Birçok hastalık için ücretsiz ilaç temini
Hepimiz zor günlerden geçiyoruz, geceler güne çok zor dönüyor, mucize haberleriyle bir nebze olsun seviniyor, artan vefatlar ile 85 milyon aynı üzüntüyü, çaresizliği paylaşıyoruz. Tüm Türkiye enkaz altında kaldı demek mümkün. Kiminin evi yıkıldı, kiminin hayalleri, kiminin geleceğe karşı olan umudu. Bir Çukurovalı olarak doğduğum, büyüdüğüm toprakları, birçok sevdiğim insanı birinci dereceden etkileyen bu felaketin beni ne kadar sarstığını kelimelerle tarif etmem mümkün değil. Dileğim bu acı günleri birlik ve beraberlikle en kısa sürede atlatabilmek.
Her zaman olduğu gibi bu süreçte de gerek enkazdan çıkarılan bireylerin beslenmesi gerek özel durumlarda beslenme çok büyük önem taşıyor.
Deprem ve benzeri doğal afetlerde sıkça duyduğumuz bazı önemli durumlar hakkında genel bir derleme yapmak isterim.
Crush sendromu
Enkazdan çıkarılan kişinin genel sağlık durumu ilk önce hayli iyi görünse de tek bir uzuvda şişme, uzuvda kuvvetsizlik veya hareket ettirememe gibi bulgular
Yardım ekipleri ulaşana kadar acil ihtiyaçlarımızı saklayabileceğimiz deprem çantasına gıda açısından neler koyduğunuz da önemli.
Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz, bir Çukurovalı olarak derin bir endişe ve üzüntü içerisindeyim. Çaresizlik içimi öyle yakıyor ki… Komşu komşuya yardım edecek durumda değil! Arama kurtarma ekipleri her şehre, her enkaza bir an önce yetişmeye çalışıyor. Mucize haberlerine seviniyor, her geçen gün artan kayıplarla kahroluyoruz. Dayanışmayla bugünleri de atlatmak en büyük temennimiz. Bir diğer yandan deprem için uygun olan olmayan zeminleri bilmek, tedbir almak mümkünken, çürük, çatlak binaların varlığı doğanın değil bizim suçumuz. Sürdürülebilir kalkınma, ekonomik ve sosyal politikaların temelini oluştururken bu deprem bizi nasıl etkileyecek? İleriye dönük bir kent politikasından yoksun büyüyen kentler, afetler karşısında maalesef çaresiz kalıyor. 2030 yılında dünya nüfusunun yüzde 75’inden fazlasının
4 Şubat Dünya Kanser Günü’ydü. Her yıl 10 milyondan fazla insanın kanser yüzünden yaşamını yitirdiğini biliyor musunuz? Peki, ya kanser vakalarının üçte birinden fazlasının önlenebilir olduğunu? Uzmanlar 2030 yılına kadar kanser ölümlerinin 13 milyona kadar çıkacağını tahmin ediyor, tabii ki harekete geçmezsek!
Kanser oluşumuna karşı kalkan oluşturacak birçok etmen var. Risk faktörlerini azaltmak için daha sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemek, ideal kiloyu korumak, fiziksel bakımdan aktif olmak ve beslenme düzenini değiştirmek çok değerli. Genetik önemli bir faktör olsa da, çevresel etmenler de büyük oranda bu hastalığı etkiliyor. Bunların başında sigara ve alkol kullanımı, enfeksiyonlar ve kötü beslenme alışkanlıkları geliyor. Beslenmenin ve beslenme alışkanlıklarının yüzde 25-30 oranında kanser oluşumuna etki gösterdiğini de hatırlatmak istiyorum. Peki, kanserle ilgili güncel raporlar neler söylüyor? Kanserden korunmak için beslenme düzenimizde nelere dikkat etmeliyiz? Gelin 5 adımda inceleyelim.
En