Kırmızı etin sebzeler eve baklagillere oranla doğaya maliyetinin çok daha yüksek olduğunu daha önceki yazılarımda birçok kez anlattım. Bunun yanında bir de sağlığınıza maliyeti yüksek olmasın istiyorsanız bu yazıyı okumanızda fayda var.
Yapılan çoğu çalışmada fazla miktarda kırmızı et tüketimi ve işlenmiş etlerin kalp hastalığı riskini artıracağı belirtiliyordu. Kırmızı et aslında bu etkisini kötü kolesterol olarak bilinen LDL kolesterol seviyeleri üzerinden gösteriyor ve damar sağlığınızı olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Yeni okuduğum bir çalışmada, kırmızı et ve kalp hastalığı riski bir kez daha incelenmiş ve kırmızı et yerine diğer protein kaynaklarını kullanarak bir çalışma gerçekleştirilmiş.
BMJ’de bu ay yayımlanan araştırmaya göre kırmızı etin kuru baklagil veya yağlı tohum gibi besinlerle değiştirilmesinin azalmış koroner kalp hastalığı (KKH) riskiyle ilişkili olabileceği vurgulanıyor. Çalışmada ilgimi çeken oranları sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Araştırmacılar, gün içinde tüketilen her porsiyon kırmızı etin % 12 daha yüksek kalp
Uykunun, güçlü bir bağışıklık sistemi ve sağlıklı bir yaşamın en önemli parçalarından biri olduğunu unutmayın! Araştırmalar da bağırsak sağlığı ile iyi uyku arasında çift yönlü bir ilişki bulunduğunu gösteriyor
Son günlerde uyuyamadığınız veya uyanıp tekrar uykuya dalamadığınız oldu mu? Pandemi süreci, evde kalmak, evden çalışmak zorunda olmak bu durumu tetiklemiş olabilir. Gündem sebebiyle hepimizin ister istemez maruz kaldığı stres de bunun en büyük suçlularından. Aslında uyku kalitenizi etkileyen birçok faktör bulunuyor. Özellikle de kış aylarına girmişken bağışıklığınızı güçlü tutmanız gerektiğini hatırlatayım. Bu anlamda kaliteli ve yeterli uykunun, güçlü bir bağışıklık sistemi ve sağlıklı bir yaşamın en önemli parçalarından biri olduğunu unutmayın.
Son dönemlerde çevremde uyku problemi yaşayanların arttığını gözlemliyorum ve bu konuda okuduğum yeni bir çalışmayı sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bağırsak sağlığınızın genel sağlığınız ve birçok hastalık üzerinde olumlu etkisi olduğunu
Eskisi gibi beslenmenize rağmen kilo mu alıyorsunuz? Ya da dikkat etmenize ve her şeyi doğru yaptığınızı düşünmenize rağmen kilo vermekte zorlanıyor musunuz?
Birçok kişi gibi siz de bu durumu ilerleyen yaşınıza bağlıyor olabilirsiniz.
Bu konuda yeni okuduğum bir çalışma fikrinizi değiştirebilir. Çalışma, yaşın kilo vermenin önünde bir engel olmadığını belirtiyor.
Clinical Endocrinology dergisinde bu ay yayımlanan araştırmaya göre, 60 yaşın üzerindeki obez bireylerin, yalnızca yaşam tarzı değişiklikleriyle gençlerle eşdeğer miktarda kilo kaybettikleri görülmüş. 60 yaşın altındakiler ve 60-78 yaşları arasındaki bireylerin iki grupta incelendiği çalışmada, tüm bireyler yaşam tarzı müdahalelerinden önce ve sonra değerlendirilmiş ve her iki grupta vücut ağırlığındaki azalma yüzdesi karşılaştırılmış. 60 yaş ve üzeri kişilerin vücut ağırlıklarında ortalama % 7.3 oranında düşüş görülürken, 60 yaşın altındakilerde bu oran % 6.9 olarak bulunmuş. Çalışma sonucunda, iki grup arasında anlamlı bir farkın olmadığı görülmüş.
Eğer vücut
Kadınlar siber şiddet türlerine maruz bırakılırken, bu durumdan özellikle dijital okuryazarlığı düşük olan kadınlar etkileniyor. Buna karşı BM Kadın Birimi tarafından başlatılan kampanyayla ateş böcekleri yanıp sönen ışıkları sayesinde birbirleriyle iletişim sağlıyor, karanlığı aydınlatıyorlar
25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ydü. O günden başlayarak 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar süren “16 Günlük Aktivizm-Kadına Yönelik Şiddete Son Kampanyası”, her sene Birleşmiş Milletler (BM) tarafından küresel ölçekte düzenleniyor. Kampanya aslında 1991 yılında sivil toplum kuruluşları ve kadın hakları aktivistleri tarafından başlatılmış, günümüzde ise dünyanın dört bir yanında kişi ve kurumlar tarafından yürütülüyor; kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesi ve ortadan kaldırılması için bir platform ve strateji olarak kullanılıyor.
BM Kadın Biriminin 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleştirdiği, 16 Günlük Aktivizm
Tüm çocukların sağlıklı beslenebildiği bir dünyada yaşayabilmek...
Geçtiğimiz hafta 20 Kasım Dünya Çocuk Günü’ydü. UNICEF’e göre 2040 yılında 600 milyon çocuğun su kaynakları sınırlı bölgelerde yaşıyor olacağını biliyor musunuz? Yetersiz beslenme tüm dünyada çocukların sağlığına zarar veriyor. Yoksulluk, kentleşme, iklim değişikliği ve yanlış yemek tercihleri sağlıksız beslenmeyi yaygınlaştırıyor.
UNICEF’in Çocuklar, Gıda ve Beslenme raporuna göre dünyada her 3 çocuktan 1’i, yani 200 milyondan fazla çocuk ya yetersiz beslenmekte ya da aşırı kilolu. Bu da çocukları yetersiz beyin gelişimi, öğrenmede başarısızlık, düşük bağışıklık düzeyi, sık enfeksiyona yakalanma gibi olumsuz sonuçlara maruz bırakıyor. Beş yaşından küçük her 3 çocuktan 1’i kötü besleniyor; iki yaşından küçük her 3 çocuktan 2’si de yetersiz gıda alıyor.
FAO raporları dünya genelinde meydana gelen kayıp ve israfın yalnızca dörtte birini önleyebilirsek, bunun gece
Beslenmenizde inflamasyonu artırıcı etki gösterebilen besinlerden kaçındığınızda kalp hastalığını ve felç riskini azaltabilirsiniz
İnflamasyon konusunu daha önce de yazmıştık. Ama yeni bilgiler ışığında bir kez daha üzerinden geçelim istedim. Önce inflamasyon nedir bir hatırlayalım: İnflamasyon vücudunuzun kendisini enfeksiyon, hastalık veya yaralanmadan korumak için verdiği bir tepkidir. Yani bir nevi vücudumuzun bir sorunu bulunduğunu ve tehlike sinyali verdiğini anlatma biçimi. Stres, sağlıksız beslenme ve düşük aktivite seviyeleri inflamasyonu tetikleyen etkenlerdendir. Peki, beslenmenizde inflamasyonu artırıcı etki gösterebilen besinlerden kaçındığınızda kalp hastalığını ve felç riskini azaltabileceğinizi biliyor musunuz? Yeni yapılan bir çalışma; inflamasyon, beslenme ve kalp hastalığı arasındaki ilişkiyi incelemiş. Ben de bu çalışmadan elde edilen sonuçları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hangi besinler inflamasyonla ilişkili?
Kronik inflamasyonun, kalp hastalığı ve felç gelişiminde önemli bir rol oynadığını hatırlatmakta fayda var. Bu konuda biz
Doğanın sizi beslemesine izin verin. Hava hasta, toprak hasta, su hasta yani gezegen hasta diye defalarca söylüyorum ve onlar iyi olamazsa bizim de iyi olamayacağımızı her fırsatta vurguluyorum. Doğayı korumak için bize kendisini hatırlatmasını beklemeden harekete geçmeliyiz. Çünkü toprak, hava, su, tüm canlılar yaşam kaynağımız. İklim değişikliğinin sadece çevre sorunu olmadığını anlamamız gerekiyor. Çünkü doğal yaşamdan barınmaya, gıdaya kadar birçok alanı tehdit ediyor. Bu nedenle İKLİM BİZİZ, DEĞİŞECEĞİZ!! Varoluşumuzu devam ettirmek için ihtiyacımız 1.5 derece. Bu nedenle, 5 yıl önce kabul edilen ülkelere önemli görev ve sorumluluklar getiren Paris Anlaşması şartlarının yerine getirilmesi büyük önem taşıyor.
1.5 derece ne anlama geliyor?
Günümüzde küresel ortalama sıcaklıklar 19. yüzyılın sonlarına kıyasla 0.85 derece daha yüksek. Son otuz yıldan beri kaydedilen en sıcak yılları yaşıyoruz. İnsan kaynaklı emisyonların neden olduğu ısınma, yüzlerce hatta binlerce yıl etkisini sürdürecek. İklim krizi deniz
Diyabet mücadele ister, erken tanıyla bir hayat fark eder! 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla diyabetten korunmak için nelere dikkat etmemiz gerektiğini hatırlayalım istiyorum
Her yıl 14 Kasım Dünya Diyabet Günü olarak kutlanıyor, çeşitli etkinlikler düzenlenerek farkındalığı artırmak hedefleniyor. Diyabette beslenmenin etkisinin göz ardı edilemeyecek boyutta olduğu herkes tarafından biliniyor diye düşünüyorum. Bu nedenle ben de her 14 Kasım’da katıldığım etkinliklerle bu çabaya ortak olmaya çalışıyorum. Çünkü diyabet, ülkemizde ve dünya genelinde görülme sıklığı giderek artan, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen günümüzün en önemli sağlık problemlerinden. Dünya çapında yüz milyonlarca insanı etkiliyor. Diyabet farkındalığı ile alınacak önlemlerle sağlıklı bir yaşam sürmek mümkün. Düzenli hekim kontrolü, kilo kontrolü, düzenli fiziksel aktivite, sağlıklı ve dengeli beslenme burada etkili faktörlerden. Bu yıl Dünya Diyabet Günü ışığında