Telefon çaldı. Mehmet kaldırdı. Yüzü sarardı... Ve, “Ağca” diye bağırdı.
“Yandaki eczanenin önündeki çöp kutusuna bir mektup bırakmış, onu alın” dedi.
Milliyet’in yazı işleri masasındaydık.
Hemen arkadaşlarımızı koşturduk. Çöp kutusu altüst edildi, ama mektup yok...
Süklüm püklüm döndüler...
Ama tam o sırada bir telefon daha.
“Yanlış yere baktınız, mektubum çöp kutusunda değil, posta kutusunda.”
Acele koşuşturma, posta kutusu yerle bir ve Ağca’nın mektubu elimizde...
Ve bu mektupta Ağca “Papa’yı vuracağını” yazıyor.
Yazıyı ve imzayı hemen mütehassıslara inceletiyoruz.
Evet, onun.
Ve Milliyet’in sürmanşeti bu mektup ve içeriği oluyor.
Bir yandan da, demek ki, diyoruz; Ağca bizim binanın karşısına kadar gelmiş, bizi izliyor...
Yoksa o mektubu yazan Ağca ama Milliyet’in sokağına kadar gelen ve o mektubu bize ileten başkası mıydı?
* * *
Ağca’nın 30 yıldır cevap vermediği sorular neler?
1- Abdi İpekçi’nin öldürülme emrini kimler verdi?
2- “Abdi İpekçi’yi ben öldürmedim” diyorsun, öyleyse bu cinayeti kim işledi?
3- Papa’yı niye vurdun? Kimler Papa’yı vurmanı istedi?
İşte 30 yıldır Ağca’dan çok önemli bu 3 sorunun cevabı bekleniyor. Ama cevap yok.
Ağca 20 yıl kadar hücrede kalıyor ama kimseyi ele vermiyor. Yani bu 3 soruyu cevaplamıyor.
* * *
Sonra, Ağca’yı kimler Türkiye’deki cezaevinden kaçırdı? Bu, birkaç kişinin eseri mi?
Bu cahil genç, İran, Bulgaristan ve Avrupa’da mekik dokuyor. Kimler onu dolaştırıyor? Bunlar yalnız başına Mehmet Ali ismindeki bir çocuğun başarabileceği şeyler mi?
Bu sorular da 30 yıldır ortada duruyor. Yani cevaplanamadı.
* * *
Ağca yoksa numara mı yapıyor, deli numarası?..
Son yıllarda “Ben Mesih’im” diye tutturdu.
Bunu söyleyeceğine; Hıristiyan olduğunu yayacağına, beklenen, merak edilen açıklamaları yapsa insanlığa daha yararlı olabilir. Ama o, bu sorulara cevabı bir kenara bıraktı ve deli numarası yapıp “Ben Mesih’im” diye bağırıyor.
Bu Mesih söylemi, yani deli numarası öldürülme korkusu nedeniyle olamaz mı?
“Gün doğmadan neler doğar” veya “Bekleyelim, göreceğiz” dememeli.
Türkiye, yani Ankara, bu cinayetin aydınlığa çıkarılması için 30 yıl sonra da olsa artık harekete geçmeli. Hakikati su yüzüne çıkarmalı.
Meclis ne güne duruyor?
MİLLİYET DUYURDU
Gazetedeyim. “Ankara arıyor” dediler.
Ankara büromuzda çalışan bir genç hanım, telefonda...
“Doğan Bey, siz bilmezsiniz, ben şu hâkimin akrabasıyım. Öğrendim ki Abdi Bey’in katili yakalanmış. Mehmet Ali Ağca ismindeki katil şu anda polisin elinde. Ama bu olay daha açıklanmıyor, gizli tutuluyor, siz bilin diye sizi aradım...”
Hemen gazetede seferberlik ilan ettim. Bu haberin sızmasından korktuğum için çok az arkadaşıma söyledim. Hatta sonra, bu gizleme yüzünden darılan arkadaşlarımız oldu...
Acele, ama gizlice gazete hazırlandı ve bütün dünya medyasını atlatarak Milliyet dünya çapındaki haberi tek başına verdi:
“Abdi İpekçi’nin katili yakalandı”
Cinayeti nasıl öğrendim?
Levent’te 4. Gazeteciler Mahallesi’nde oturuyordum.
Eve yeni gelmiştim.
Telefon çaldı.
Her gün, her akşam gazeteden ararlar. Yine öyle sandım.
Kaldırdım.
Milliyet. Eren Güvener...
Geceleri çalışıyor...
Bitkin bir sesle, “Abdi Bey’i kaybettik” demez mi?..
Telefonun elimden düştüğünü hatırlıyorum.
Sonrasını biliyorsunuz...
PAPA’YI
Vuracağım
Ağca hapisten çıktı.
Papa’yı yaralamaktan 19 yıl hapis yattı.
Aflar nedeniyle, Abdi ipekçi cinayeti ve siyasi amaçlı gasplardan sadece 10 yıl içerde oldu.
Bu adaletsiz değil mi?
Oysa Abdi İpekçi’yi öldürmekten Ağca idama mahkûm olmuştu.
Ama bir kez daha görüldü ki kaçan gibi kaçırılan da kurtuluyor. Ağca da kaçırıldı ve ölümden (idam cezasının infazından) kurtuldu.
Yanda da belirttiğim gibi, Ağca olayında en önemli noktalar 30 yıldır karanlıkta kaldı, anlaşılamadı.
Bunların öğrenilmesi için Mehmet Ali Ağca’nın açıklama yapması lazımdı. Ama Ağca bugüne kadar açıklama yapmadı. Sustu...
Neden?
Bana göre öldürülme korkusundan.
Ağca korkuyor. Öldürülürüm diye korkuyor.
Bu yüzden açıklama yapmıyor. “Açıklama yaparsan öleceksin, öldürüleceksin” diyorlar, herhalde...
Öyleyse Ağca bundan sonra da açıklama yapmayacaktır.
Bunu yıllar sonra tekrar niye yazdım? ART televizyonu Ağca’nın avukatını bir saat konuşturdu.
Çok iyi, çok aydınlatıcı bir programdı.
Programı yapan Saygı Öztürk’tü.
Öztürk, Papa’nın vurulduğunu duyan bir meslektaşımızın, Papa’yı vuranın Ağca olabileceğini tahmin ettiğini söyledi. Oysa “tahmin” belki de yanlışlıkla söylenmişti, çünkü vurma olayından bir süre önce Milliyet bu tecavüzün yapılacağını Ağca’nın ağzından duyurmuştu.
HOCAM
Abdi İpekçi...
Abdi Bey benim hocamdı.
Beni Milliyet’e o getirmişti. Ömrümü geçirdiğim bu mesleğe beni o sokmuştu.
Dürüst gazeteciliği ondan öğrendim. Dürüstlük dışında, mesleki hırs, hız ve yenilikçilik de onda görüp aldığım vasıflardı.
Hocam Abdi Bey’in Milliyet’teki genel yönetmenlik sandalyesine en uzun süre (10 yıl kadar) oturmak da benim için şereftir.
Hocam, huzur içinde yat...
Senin koyduğun yazılı olan ve olmayan meslek etiği ilkeleri dünya durdukça yaşatılacaktır.