‘Ben ne direm, tamburam ne çalar? Sanki bu söz bugünkü Türkiye için söylenmiş.
Özellikle Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının tanınmaz hale getirdiği Türkiye için.
AKP, Kürt kökenliler hakkında ne diyor, DTP ne istiyor? Yani “açılım” kimin “açılım”ı?
Şu komediye bakın.
Türkiye’nin, 72 milyonun hiç başka sorunu yokmuş gibi Erdoğan “etnik sorunu” ortaya attı. Bölücülerin ekmeğine yağ sürdü.
Kürt-Türk ayrıştırdı. Kardeşleri kısa sürede birbirine adeta düşman etti.
Bu düşmanlığın ilk habercisi statlar oldu.
Statlarda neredeyse meydan savaşı çıkacak hale geldi.
Erdoğan bu yaptıklarına önce “Kürt açılımı” adını koymuştu. Eleştiriler alınca “Kürt açılımı”nı “demokratik açılım”a çevirdi.
* * *
Erdoğan’ın bu açılımını destekleyenler, “Artık Türkiye tek vücut olacak, aramızda ayrılık gayrılık bitecek” diyorlar.
Aramızda ayrı gayrı yoktu ki! Zaten bunu birçok Kürt kökenli kardeşimiz de söylüyor. Yaşantımız da bunu gösteriyor.
Üstelik bu açılımın maddeleri de halen belli değil.
Ama şunlar belli. Erdoğan ve onun görevlendirdikleri, “Apo’yla görüşme yok, yeni anayasa yok, tek bir resmi dil var, Kürtçe eğitim yok, af yok” diyorlar. AKP’li açılımcılara göre, üniter devlete devam edilecek.
Oysa pazar günü DTP kongresi vardı.
Ve orada dile getirilen istekler AKP’li açılımcıların dediklerinden çok farklıydı. Hatta tezat teşkil ediyordu:
“PKK ve Öcalan muhatap kabul edilmeli (Zaten yol haritasını 20 Ağustos’ta Abdullah Öcalan, Erdoğan hükümetine verdi, yani Öcalan’la görüşme başladı).
Af çıkmalı.
Anayasa değişmeli.”
Kongrede İstiklal Marşı okunmadı ve “şehit yoldaşlar” için (yani dağda ölen PKK’lılar) saygı duruşu yapıldı.
Erdoğan’ın açılımına cevap bu mu olmalıydı?
* * *
Biraz da bu konu için etrafımıza bakalım.
“Politik açılım” programı TRT 1’deydi. Burada, “Cumhurbaşkanı, Meclis konuşmasında hukuk devletini vurguladı” deniyordu.
Oysa yarım saat sonra Star TV’de başlayan “Her Açıdan” programında “hukuk devletinin güme gittiği” savunuluyordu.
İki programa katılanlar sonra da olsa birbirlerinin söylediğinden haberdar olmuyorlar mı acaba?.. Yoksa anlayış konusunda da mı Türkiye ikiye bölündü?
* * *
Bazısı diyor ki, “Cumhurbaşkanı’nın Meclis konuşması yeni devletin inşası demektir. Yani 82 Anayasası eskidi, yeni devlete, yeni anayasa lazım” ve bunlar devam ediyorlar.
“Bunu Cumhurbaşkanı gibi, Başbakan da bir şekilde ifade etti, onlar farklılıklarla birlik istiyorlar”. Bu konuşmanın bu haliyle CHP’nin de silahını elinden aldığı ileri sürülüyor.
Peki, öteden beri milli birliği savunan CHP buna ne cevap veriyor?
CHP de, MHP de cevap verdi. Hem de başkanlarının ağzından ve çok ağır. Türk tarihinde asılan başbakan görüldü ama, bu derece ağır kelimelerle eleştirilen asla. Bu da iyiye alamet değil...
AL CAPONE BENZETMESİ BAŞBAKAN’A YAKIŞMAZ
“Al Capone”
Bu benzetme ciddi bir devlet adamına, bir başbakana yakışmaz.
Çünkü, “Al Capone” benzetmesi adeta bir küfürdür, hukuk dışıdır, bir yerlere, “Yaptığınız haksızlığa devam edin” işaretidir. Bu benzetmeyi demokrasiye, hukuka, adalete saygılı biri yapar mı?
Sorumlu Erdoğan mı?
“Bu salonun dışındaki göstericilerin çığlıklarına kulak vermeliyiz.”
Bu sözler Başbakan’ındı. Tayyip Erdoğan bunu IMF toplantısında söylerken bazıları Taksim, İstiklal Caddesi ve civarında yakıp yıkmadık yer, kırmadık cam bırakmıyordu. Adeta savaş ilan edilmişti.
Ve bu ilkel savaşı bütün TV’ler verdi. Bunlar IMF ve Dünya Bankası aleyhinde haklı gösteriyi yapanlar değildi, bu gruplar başkaldırı fırsatçılarıydı.
Olanlardan ve bundan sonra olacaklardan, sonradan tevil etse de, anarşistleri sözleriyle tahrik eden Tayyip Erdoğan sorumlu sayılmaz mı?
AHENK YOK
Sözler ve fiiller
Bizler bazı tarihi sözlerle yaşadık, bu sözleri unutamıyoruz...
“Yürümekle yollar aşınmaz.”
“Bir kez delmekle Anayasa bozulmaz” gibi.
Şöyle bakınca zamanında ve zemininde belki de “Cuk oturdu” denilen bu sözler şimdi ters geliyor. Yani bazı şeyler pazarlığa tabii değil ki. Siz nasıl değerlendirirseniz değerlendirin, siz nasıl görmek isterseniz isteyin, olaylar eşyanın tabiatına uygun olarak gelişiyor. Sizin görmek istediğiniz gibi değil...
Gerçekçi olmayan sözleri söyleyerek bazı olguları önleyemiyorsunuz.
Yollar da aşınıyor, anayasa da bozuluyor.
Günümüzde de tekrar ede ede ezberlediğimiz sözler var:
“Gelir dağılımı adil olacak.” Ama olmuyor.
“Piyasa ekonomisi tam kurulacak.” Kurulamıyor. Bankalar iş dünyasına kredi vermiyor.
“Bütün yolsuzlukların üstüne gidilecek.” Gidilemiyor.
“Demokratikleşme sağlanacak.” Sağlanamıyor.
“Adaletin yansızlığı sağlanacak.” Sağlanamıyor.
“Üniversiteler özerk olacak.” Olmuyor.
“Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanacak.” Kısıtlanmıyor.
“Güneydoğu sorunu çözümlenecek.” Çözümlenemiyor.
“Ayrı bir devlet kurulmayacak.” Kuruluyor.
“Kanlar yerde kalmayacak.” Kalıyor.
Söylenen sözler, gerçekleştirilmediği sürece, boş laf olmaktan öte, ne kıymet taşır?
Ömrümüz sözlerle fiillerin ahengini aramakla geçiyor.
NÜKLEER
Uyutuluyoruz
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad açıkladı:
“İkinci uranyum zenginleştirme tesisini inşa ediyoruz.”
Bu açıklama ABD’yi daha da telaşlandırdı ve Obama sert konuştu. “Geri adım atmazsanız, askeri güç kullanırız.” Ve Türkiye’nin ABD’den füzeler alabileceği açıklandı. Bu füzeler İran’a karşı savunma amaçlı olacak.
Biz biliyoruz ki İsrail’de de nükleer silah var ama ona kimse karşı çıkmıyor. Konuşmuyor bile.
Bunlar bize şunu gösteriyor: Türkiye nükleer çalışmalarda geri kaldı.
Nükleer enerji elde etmede Türkiye hızla gerekeni yapmalı. Sonra da gerekiyorsa nükleer silaha sıra gelebilir. Bu konuda dünya hızla mesafe aldığı halde, Türkiye yıllardır uyuduğu gibi, bugün de uyuyor. Bir santim yol alınmadı, alınamayacağı da anlaşılıyor.
Oysa sınırımızda yabancı nükleer santrallar dolu. Ve Avrupa’da silah üretimi bir yana, elektriğin çoğu nükleer santrallardan elde ediliyor.
Türkiye uyuyor mu, uyutuluyor mu?