Türkiye ortalama bir aydır suikastla meşgul. Başka uğraşı yok... Türkiye’nin saati durdu.
Önce suikast, sonra suikast teşebbüsü oldu, sonra suikast planlaması, sonra da suikast niyeti ve en sonunda suikast için izleme...
Peki, bu suikast niyeti kim içindi? Bülent Arınç için.
Olur mu?
Kime karşı yapılırsa yapılsın, planlanırsa planlansın suikast kimse için değmez. Suikasta teşebbüs eden, planlayan Ceza Kanunu’muzda öngörülen cezaya hemen çarptırılmalı.
Çarptırılmalı ki diğer kişilere örnek olsun, caydırıcı olsun.
Ama Bülent Arınç’ın suikast amacıyla evini gözetliyor diye “sanık sandalyesi”ne oturtulan 5 askeri sorgularını yapan savcı, 3’ünü de mahkeme serbest bıraktı.
Peki, bu ne biçim suikast hazırlığı idi?
Bülent Arınç’ın 8 suikast planlayıcısı serbest.
Peki, bu iddialar, bu ihbarlar nereden ve kimden çıktı?
Onları da bulmak ve teşhir etmek bu hükümetin görevi değil mi?
Sağlam bir akıl, böyle çürük, böyle palavra bir ihbarda bulunur mu?
* * *
Ama Bülent Arınç yandaşları suikasta bir kez kafayı takmışlar.
Bu kez de “kozmik oda”da suikastın izlerini aradılar.
Ve bu araştırmayı yapan vatandaşın da herhalde suikast amaçlı izlendiğini duyurdular ve 2 askeri araca Ankara caddelerinde el kondu. Ve suikastçılar suçüstü(!) yakalandı!..
Bunlar bir aşçı ile marangoz ve elektrikçi erlerdi.
Suikast aleti olarak da(!) araçlarda havuç, pırasa ve lahanalar ele geçti!
Komik bunlar!..
Arınç, AKP’yi ne hallere düşürdü değil mi?
* * *
Bülent Arınç konusuna fazla bile yer ayırdık.
Biz sonuca gelelim.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı artık direksiyonu kaçırdılar... Topluma hâkim değiller...
Türkiye freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı hızla iniyor.
Toslayıp duracak. Bakalım bu toslamadan ne zarar görecek?
Zarar görmemesi imkânsız, ama bu zarar ne kadar büyük olacak, yakında göreceğiz.
Freni patlatan sabotajcı kim? Onu da herhalde yakında anlayacağız.
Yakında anlayacağız, diyorum çünkü bugünlerde her kafadan bir laf çıkıyor, her kafa başka bir laf üretiyor.
Mesela çok satan, yandaş bir gazete şöyle bir manşet atmıştı: “Şok gelişme, bilgiler silindi” Bu, kozmik odada bulunmak istenenlerin bulunmadığını gösteriyordu. Yani geri vitese takmanın hazırlığı yapılıyordu.
Uzun lafın kısası.
“Açılım” unutuldu.
Kurumlar arası çatışma daha da güçlendi.
Ekonomik kalkınma bir kenara bırakıldı.
Huzur kalmadı...
Bunları AKP iktidarı sağlamadı mı!..
Bravo!..
Gül’e hayret ettim
Türkiye’de normalleşme mi var, kargaşa mı?
“Ben kargaşa diyenlere katılmıyorum” diyor Cumhurbaşkanı.
Ve “Kurumlar arasında çatışma yok” diye devam ediyor.
Büyük çoğunluk “Kurumlar arası çatışma var” derken ve bunun huzursuzluğunu yaşarken, Gül bunu görmüyor veya görmezden geliyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu görüşleriyle Türkiye sakin sulara varamaz.
Çankaya’nın gerçeği görmesi ve el koyması, normalleşmeyi bir an önce sağlaması gerekir. Kurumlar arası çatışmayı Cumhurbaşkanı yok edebilmelidir.
Bu onun anayasal görevidir de...
Şunu da belirteyim: “Tecrübe konuşuyor” programı 1.5 saat sürdü. 2 gazeteci arkadaş sordu, Gül de konuştu ama söylemedi... O da marifet...
İşte yargıya baskı
Yargıtay’a atama yapılamıyor.
Olay krize dönüştü.
33 boşluk var ve bu boş kadrolara 33 aday da mevcut. Bakan ve Müsteşar bu adayları aylardır reddediyor ve atama yapılamıyor.
Bunun adı yargıya baskıdır.
“Yönetimin yargıya baskısı yok” diyenlerin kulağı çınlasın.
Bundan da âlâ baskı olur mu?
Bu, Bakan’ın, yani yürütmenin “Benim istediğim listeyi yapın ben de atamayı sağlayayım” demek istediği anlamına gelmez mi?
PLAN YOK
Üniversite ve iş
YÖK Başkanı üniversite sayısının 200’e çıkarılmasını istiyor.
Bugün 139 üniversitemiz mevcut.
Yani, Özcan’a göre Türkiye’ye daha 61 üniversite lazım.
Türkiye’nin Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip olduğu biliniyor. Ve bu gençler okumak istiyor. Peki, okumak isteyen gençlere kalkınmış birçok ülkedeki eğitim verilebiliyor mu?
Ve gençler için iş sahası var mı?
Yani bu işin bir plana ihtiyacı yok mu?
Var ama geç kalındı.
Önce mevcut üniversitelerimiz için bile yeterli öğretim üyesi maalesef yetiştirilemiyor. Bu konuda geri kalındı.
Vakıf üniversitelerimizin çoğu devlet üniversitelerinden emekli hocaları kullanıyor.
Kürsülerinin başında bir profesör bile olmayan devlet üniversiteleri de var.
Fakültelerin birçoğu lise gibi.
Sonra, “Gençleri meydanlarda gösteri yapacağına üniversiteye sokalım” diyen bir anlayış çoğu politikacılarımıza hâkim.
Bunlar mezun olunca iş bulamayacaklarmış, diplomalı işsiz olarak dolaşacaklarmış, bize ne, diyen bir sakat anlayış da gündemde. Böyle eğitim olur mu?
200 üniversite evet, ama planlı olursa...
SİGARA
Yasak yumuşasın
Biz yıllardır her cumartesi Nevizade’deyiz. Önce de yazdım, çeşitli mesleklerden ortalama 15 arkadaş yiyor, içiyor günlük olayları tartışıp konuşuyoruz, fikir alışverişinde bulunuyoruz.
Bana Nevizade’yi milletvekili Şevket Köse’nin kanun teklifi yeniden hatırlattı.
Köse, önce “kişilerin sigara kullanma özgürlüğünün kısıtlanmaması gerektiğini” ileri sürüyor.
Ve, sonra “kuruluşların sigara içilecek ve içilmeyecek bölümlere sahip olmasını” öneriyor.
Bu teklif çok doğru. Yasağı kaldırmadığı, yumuşattığı için doğru. Bazı ülkelerde de yasak böyle uygulanıyor zannederim.
Bunun bizim cumartesi Nevizade buluşmamızla ne ilgisi var diyeceksiniz...
Bakın onu da anlatayım.
Bizim masa kuruluyor, tam sohbet kıvamında, bakıyorsunuz biri paltosunu, şapkasını alıp dışarı, sokağa çıkıyor. Sigara içmeye. Bütün sigara içenler arada palto giyip dışarı çıkınca işin suyu çıkıyor. Bu onlar için eziyet oluyor.
Giren çıkan, oturan kalkan. Sigara yüzünden değil mi? Yasak yüzünden değil mi?
İşte, ben sigara içmediğim halde Şevket Köse’nin kanun teklifini destekliyorum.
Birçokları da zannederim benim gibi...