Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Avrupa'dan tepki var.
Güneydoğu'da HADEP'li 3 belediye başkanının önce gözaltına alınmaları sonra da tutuklanmaları nedeniyle. Şimdi buna eski yeni HADEP başkanlarının mahkumiyeti de eklenecektir.
Avrupa, "azınlık" kelimesini sık sık kullanıyor. "Seçilmişler" kelimesine önem veriyor.
"Hemen serbest bırakın" direktifi vermekten de geri kalmıyor.
"Durumun, AB ile Türkiye ilişkilerini tehlikeye soktuğu" söylemleri de aba altından sopa işlevi için kullanılıyor.
Son birkaç günde Türkiye'ye gelen Avrupalı bakanların uluslararası nezaket kurallarına uymayan tutum ve davranışları da konuya verdikleri önemi vurgulamak isterken saçmaladıklarını gösteriyor.
Örneğin İsveç Dışişleri Bakanı Türkiye'ye geliyor, ama Bayan Anna Lindh sanki HADEP'lilerin resmi davetlisi gibi davranıyor.
HADEP'li belediye başkanları ve milletvekilleri ile görüşüyor. Israr edilmese TBMM'ye gitmek aklına bile gelmeyecek.
İsveç Dışişleri Bakanı'ndan önce ülkemize gelen Avrupa Parlamentosu heyetinin talebi de Leyla Zana'yı cezaevinde ziyaret etmek oluyor.
Lüksemburg'un Başbakan Yardımcısı Bayan Lydie Polfer de Türkiye'ye gelişte ilk iş olarak İnsan Hakları Derneği eski Başkanı Akın Birdal'ı ziyaret ediyor.
Hele İsviçre Dışişleri Bakanı Joseph Deiss'in Anıtkabir'i ziyaretten önce İnsan Hakları Vakfı ve Derneği yetkilileriyle buluşması manidar sayılmaz mı?
Ankara'ya gelen bu Avrupalılar, Ankara'yı görmeden, Türk hükümetinin yetkilileriyle buluşmadan, görüşmeden, HADEP'i, HADEP'lileri, onlarla yiyip içmeyi tercih ediyor. Ayıp olmasa resmi Türk yetkililerle selamlaşmadan Ankara'yı terk edebilecekleri gibi bir izlenim doğuyor.
* * *
OYSA Avrupa'nın göbeğindeki ülkelerde de Türkiye'dekine benzer sorunlar var.
Fransa'nın Korsika sorunu ve FLNC var.
İspanya'da Bask sorunu ve ETA var.
İngiltere'de Kuzey İrlanda sorunu ve IRA var.
Şimdi Türk Dışişleri Bakanı bu ülkelere gitse ve Paris'teki, Madrid'deki, Londra'daki resmi yetkilileri teğet geçip önce bu ayrılıkçılarla görüşüp, yiyip, içse, demeçler vermeye kalksa, hapiste olanlarını ziyaret etmek istese, insan hakları savunucusu o ülkeler bu davranışı nasıl karşılar?
Herhalde dostça bir davranış olarak görmezler. Sorunları çözümleyici değil kışkırtıcı olarak kabul ederler. Belki de Türkiye'nin, ülkelerinin iç işlerine müdahalesi olarak yorumlarlar.
Peki bu Avrupalıların kendileri için makul olmayanı, Türkiye için normal görmeleri ve bu derece haysiyet kırıcı davranmaları ve en azından ziyaretlerde sıralama hataları yapmaları ne ifade ediyor?
Konuklarımızın tutumu PKK'nın bitişinden sonra onun siyasi alanda yeniden dirilmesine hizmet amacı taşıyorsa, bu baskı, bu dışardan gazel okuma, Türkiye'deki demokratik ve liberal açılım niyet ve hareketlerinin üzerinde aksi tesir yaratmaz mı?
Yarattığına dair işaretler var.
Bu da sorunları daha da karmaşık hale getiriyor.
* * *
TÜRKİYE serinkanlı olmak, iç barışın sağlanması ve Avrupa'yla ilişkiler yolunda tahriklere kapılmamak zorunda.
Tutarlı, gerçekçi, şeffaf bir politikayla üstesinden gelinmeyecek zorluk yoktur.
Önce o politika...



Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr