Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


17 Ağustos depremi her kesimin açığını, iç yüzünü ortaya çıkarttı.
Görüldü ki, bir felaket halinde devlet hemen organize olamıyor. Böyle bir refleksi yok. Önceden hazırlanmış, ihtiyaç halinde hemen yürürlüğe konacak planları yok.
"Hantal devlet" sözü bunun için doğru.
Devlete bağlı sayılabilecek kuruluşların da yetersiz olduğu görüldü.
Kızılay gibi, Sivil Savunma gibi...
Bu nedenlerle de sivil toplum örgütleri öne çıktı, önem kazandı. Dışarıdan gelen yardımlarda bile devletin değil bu sivil toplum örgütlerinin muhatap alınması ilginç oldu.
Şimdi telafi edici önlemler alınıyormuş gibi görülse de yeterli mi?
Hayır.
17 Ağustos'u geride bırakalı 37 gün olduğu halde deprem bölgesinde hala çadırsız vatandaş varsa bütün toparlanma gayretlerine rağmen devletin iflası sürüyor demektir.
* * *
DEPREM Türkiye'de pek tanınmayan alanları da öne çıkarttı.
Jeoloji ve jeofizik.
Bu dalların öğretim üyelerini, özellikle TV'lerde bol bol izleyerek, vatandaş jeolojiyi ve jeofiziği tanıdı.
Bilimde şüphe önemlidir. Belki de ona uygun olarak bizim jeologlar ve jeofizikçiler de kafalarda şüpheler uyandırdılar. Bol bol çelişkilere düştüler. Bu da tedirgin vatandaşın daha da tedirgin olmasına yol açtı.
Acaba yetkili bir bilimsel merkez olsa da çeşitli ve dağınık görüşlerin bir sentezini yapıp, dikkate alınmaya değer muhalefet şerhlerini de belirterek, son sözü söylese, daha aydınlatıcı olmaz mıydı?
* * *
ÇELİŞKİLER 17 Ağustos depreminin şiddetiyle başladı. Önce düşük ilan edildiği halde sonra Amerikalıların saptadığı 7.4'e gelindi.
Hala üzerinde uzlaşılamayan bir nokta da Marmara'da sakin duran ve harekete geçmesi halinde İstanbul'da büyük hasara neden olacağı iddia edilen fay hattının durumu.
"Bu hat enerji topluyor, boşaldı mı yıkacak" diyenler var. Aksini söyleyen var.
"Kırılmaların tetikçilik yaptığını, o nedenle o sakin fay hattını da etkileyebileceğini" söyleyen var. "Hayır özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı'nda enerji boşaldı, artık etkili bir tetikçilik yapamaz" diyenler var.
Tekirdağ civarındaki depremin "artçı" olduğunu söyleyen var. "Hayır, ayrı bir fay hattında oluşan müstakil bir sarsıntıdır" diyen var.
"Kuzey Anadolu Fayı'nın Marmara Denizi'nin içinde çatallandığı tezi doğru değil. Adalar fayı palavra. Marmara'da çöküntüler var ama enerji toplayan, potansiyel tehlike oluşturan bir başka fay yok. Kuzey Anadolu Fayı tek hat üzerinde çalışıyor. Saroz'a doğru gidiyor. İstanbul'a doğru bir aktivite görünmüyor" diyenler var.
Peki bu hat üzerinde yeni bir deprem İstanbul'u etkiler mi sorusunu, "Etkiler ama ikinci derecede etkiler, çünkü son deprem o hatta yüz yıllık enerjiyi boşalttı" diyenler var. Bu saptamaların saçma olduğunu iddia edenler var.
Örneğin, İstanbul'da yaşıyorsanız; "çok büyük bir deprem olabilecek" bilimsel duyurusuyla, "zararsız bir deprem mümkün", bilimsel müjdesinin şaşkınılığı arasında sıkışıp kaldınız demektir.
Millet, jeolojiyi, jeofiziği ve onların tüm üstatlarını tanıdı, ama ne ile karşılaşacağı ve ne yapabileceği konusunda da kafası o oranda karıştı.
Vatandaşın kafası o kadar karıştı ki ona paralel, çelik yatak odaları(!), tabut gibi çelik yataklar(!), 200 tonluk yıkıntıya dayanıklı(!) deprem ranzaları, depremde içine girilecek tam konforlu(!) çelik masalar gibi saçma sapan üretim bile başladı...
Bilim şüphedir ama bizdeki kadarı da fazla değil mi?



Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr