Demirel cumhurbaşkanlığı döneminin son
"yıl sonu toplantısı"nı espriler içinde yaptı.
Çankaya'daki toplantıda Cumhurbaşkanı çok rahat görünüyordu. Kendisiyle ilgili olarak yaptığı espriler de bunu gösteriyordu.
Üç saat süren toplantıda geçmişe ve geleceğe ait sözleri, tahlil ve tahminleri, sorulara cevapları onun deneyiminin ve kıvrak zekasının göstergesiydi.
Cumhurbaşkanlığı için yeniden adaylığı gündeme getirilince gerekçesi açıktı:
"Aşağı yukarı tüm ülkelerde cumhurbaşkanları artık halk tarafından seçiliyor.Halk tarafından seçilen güçlü olur."
Demirel bunu söylüyordu ama güçlülüğün adının başkanlık veya yarı başkanlık olduğunu belirtmiyordu.
Yani, Anayasa'daki mevcut yetkilerle, bugün halk da seçse, Meclis de seçse daha güçlü olmak nasıl sağlanabilirdi? Demirel buna yine değinmiyordu.
* * *
"BEN 10 hükümet tayin ettim" diyen Demirel'e göre, bugünkü hükümet başarılıydı. Üç lider uyum içindeydi. Üç parti de dikkatliydi. Koalisyon üyeleri taşıdıkları ağırlığın idraki içindeydi.
Ve Demirel bu tabloya da güvenerek Türkiye'nin bugün en çok istikrara ihtiyacı olduğunu vurguluyordu.
Oysa; Türkiye'nin ne zaman istikarara ihtiyacı olmadı ki? Bu kelime çoluk çocuk dahil yıllardır 65 milyonun belleğine kazınmış durumda değil mi?
Ama buna rağmen Türkiye son yıllarda üç müdahale yaşamadı mı?
Demirel dün bu müdahalelere de değinirken
"o müdahaleler olmasaydı şimdi Türkiye AB'deydi" diyordu. Yani istikrarın bozulmasının nelere mal olduğunu da böylece vurgulamak istiyordu.
* * *
AMA; 28 Şubat'ın savunmasına da Demirel dün zaman ayırmadan edemedi.
28 Şubat belgesini imzalayan siyasilerin bazılarının sonradan karşı çıktıklarını izah ederken, onları eleştirmekten de geri kalmıyordu.
Ve 28 Şubat'ın bugün de sürdüğünü, söyleyerek kendisinin o belgedeki görüşleri bugün de desteklediğini açıklamış oluyordu.
* * *
SÖZ kılık kıyafet tartışmasına gelince; Cumhurbaşkanı'nın teşhisi ekseriyetin görüşüne de uygun düşer mahiyetteydi. Ama onun olayın can damarını veren cümlesi herkesin ifade edemeyeceği kadar özlüydü.
"Bir kıyafet Cumhuriyet düşmanlığı simgesi haline getiriliyorsa ona müsaade edilemez."* * *
AB üyeliğinin nereden geçtiği, sorusuna verdiği cevap da Demirel damgasını taşıyordu.
"Diyarbakır mı, Ankara mı?" tartışmasına uğramadan geçmenin, yani politik kıvraklığın belirtisiydi.
"AB üyeliği işte şu önümüzdeki reform önlemlerinden geçer.Yok başka yerden geçer diyorsan, üye yap da nereden geçirirsen geçir."
* * *
DEMİREL'in konuşmasının başında;
"devraldığım Türkiye'de 300 köyde elektrik vardı, teslim ettiğimde 28 bin köye elektrik gelmiş durumdaydı" demesi, iyi şeyleri kendisine bağlaması pek de doğru sayılır mıydı?
İyi işleri üstlenmek, iyi olmayanlardan sıyrılmak mümkün mü?
Son 35 yılın iyisinde de, iyi olmayanında da Demirel'in payı inkar edilebilir mi?
Son günlerde doğan acil reform ihtiyacı bile bundan önce işlerin hiç de iyi idare edilmediğinin göstergesi sayılmaz mı?
Yıllardır serbest piyasa, liberal ekonomi diye tutulan yolla zengin daha zengin olurken, dargelirli aydınlık gelecek vaadiyle yetindi. Ama gelinen noktada görüldü ki, malı götüren götürmüş, dargelirliye yine kemer sıkma kalmış.
Bunun sorumluları kim?
Demirel'e o sorumluların da ortaya çıkartılmasında görev düşmüyor mu?
Fırat kenarında kaybolan kuzunun hesabını kim kimden soracak.
Demirel'in bu anlamda ailesiyle ilgili soruya verdiği cevap tatmin ediciydi.
"Soyadımı taşıyan iltimas göremez. Kendilerini savunmak onlara düşer. Adamın elinden bankasını alıyorsunuz onun altında da benim imzam varsa artık başka bir şey söyleyemezsiniz."* * *
BAŞLIĞA;
"Demirel'in veda konuşması" dedim
Ama Anayasa değişir, 2000'de yine Demirel, Çankaya'ya yollanırsa en azından beş
"yıl sonu konuşması" daha dinleyeceğiz demektir.
Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr