Mesut Yılmaz'ın Hizbullah konusunda söylediği önemli cümleler var:
"Hizbullah'ın vahşi eylemlerini devlet içinden ve dış ülkelerden destek almadan gerçekletirmesi mümkün değil" gibi...
Yılmaz, son 15 yıllık dönemi bu açıdan dikkate almak gerektiğini vurgulayarak şu noktaya varıyor:
"Bu örgütün mutlaka himaye gördüğü birtakım çevreler vardır. Bunlar içerde de, dışarda da olabilir. PKK'ya karşı denge unsuru olarak Hizbullah'a göz yumanlar olabilir, bu gaflettir. Bazı insanlar bu eylemlere devlet içinde destek sağlamış olabilir, o da hıyanettir. Bunların tümü devleti bağlamaz, devlet bunları yapanlardan hesap sormakla mükelleftir."Cümleler hem güzel hem doğru, ama pratikte sonuç almak önemli.
Bu kadar yıl, devlet denen o çarkın başındaki en sorumlu kişilerden biri bugünkü koalisyonun üç büyüğünden biri Sayın Yılmaz bile sonuç almayı o soyut devletin üzerine atıp ortadan çekilmek istermiş gibi davranırsa sonuç alınabilir mi?
* * *
BAŞBAKANLIKTA bir Hizbullahçı yakalandı. Arkasından başka memurlar geldi...
Onların oralarda yuvalanmasına önayak olanlar kim? Ortaya çıkartılabildi mi?
Hangi iktidar döneminde, o iktidarın hangi yetkilisi onları yerleştirdi. Ankara'nın göbeğinde, Başbakanlıkta olan akıl almaz yuvalanmayı bile açık seçik ortaya çıkartmakta gecikiyoruz.
Oysa liderler, partiler, siyasiler bu konuda polisi, adliyeyi teşvik etmeli, desteklemeli, namuslu memurların, savcıların, hakimlerin ortaya çıkaracağı sonuç saygıyla karşılanmalı. Devlet devlet, diye diye vahşetin çözümü belirsizliğe itilmemeli.
Yoksa birçoğunun aklına
"hukuk devleti" ile
"derin devlet" ayrımı geliyor. Ve hangisi sorusu doğuyor.
Yine cezaevleri
Cezaevleri Türkiye'nin 1 numaralı sorunu olmayı sürdürüyor. Buna devletin varlık savaşı da denilebilir.
Metris Cezaevi'nde yaşananlar bunun son göstergesi oldu. Eğer cezaevlerindeki başıboşluk böyle sürüp giderse bunun adı o mahallerde hukuk devletinin yokluğudur.
* * *
İBDA - C lideri aylardır mahkemeye götürülemiyordu.
Çünkü cezaevinde onun koğuşuna girmek mümkün değildi.
Bu ilk kez rastlanan bir olay da değildi.
Koğuşa giren görevliler rehin alınıyor, koğuşlar ateşe veriliyordu.
Nihayet direnç kırılabildi ve Mirzabeyoğlu cezaevinden alınıp mahkemeye götürüldü. Ve onun arkasından İBDA - C koğuşlarında yapılan aramada buranın silah imalathanesi ve deposu haline getirilmiş olduğu görüldü.
Mirzabeyoğlu'nun nakledildiği Kartal Cezaevi Savcısı'nın sözleri ilginç:
"Kimi kime karşı koruyacağız belli değil. Beni de vuracaklar. Yüzüme karşı söylüyorlar. Görevi bırakacağım."* * *
MİLLET, cezaevi olaylarından bıktı derken, yıllarca Adalet Bakanlığı yapan Oltan Sungurlu'nun sözleri duyuldu:
"Koğuş sistemi sürdükçe cezaevi sorununu çözemezsiniz."Peki koğuş sistemine son verecek olan kimlerdi, sizler değil mi?
İnsana
"yıllarca neden sistemi koğuştan hücreye çevirmediniz" demezler mi?
Hücre sistemini getiren, Eskişehir Cezaevi'ni kapattıranlar bu devletin Adalet Bakanları olmadı mı?
Sorumlu mevkideysek ve gerekenin ne olduğunu biliyorsak, yapma becerisini de göstermeliyiz.
Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr